Pazar, Mayıs 25, 2008

YİNE YEŞİLLENDİ FINDIK DALLARI

Yine sınıf toplantısı düzenlediler.

Bağrış çağrış, sarılma, hayret sevinç nidaları.
Bu sefer, sayı biraz daha arttı.
"Daha sık görüşelim" dilekleri daha çok duyuldu.

Bu defaki en popüler dedikodunun konusu, vakti zamanındaki platonik bir aşkın kahramanlarının bugünkü halleriydi.
Kahramanlarımız, ortak arkadaşları olduğu için olsa gerek, aynı masaya oturmuşlardı. Ama, iki farklı ucuna. Bütün akşam boyunca hiç konuşmadılar, hiç birbirlerinden tarafa bakmadılar. Bize laf çıktı, geçmişlerini hatırlamaya çalıştık. Yolda, daha önce de bu konuda kafa yorduğumu hatırladım.

21 Ocak 1981'de defterime şunları yazmışım:
"...Bu arada, delikanlının genç kıza arkadaşlık teklif ettiğini ve reddedildiğini öğrendim. Nedeni, gençkızın delikanlıyı fakir ve tipsiz bulmasıymış. Zavallı delikanlı! Onun gençkızdan istediği elele tutuşmak, gezmek değil, manevi bir yakınlıkmış. Kız bunu esirgiyormuş, zavallı deyişim bundan; yalnış kız seçmiş. Bu düşünceden yola çıkınca, toplumumuzdaki çoğu gençkız ve delikanlının dertli oluşu, sevgiyi düşünce arkadaşlığı ile karıştırmalarından, bence...."
Devamında bu arkadaşlık teklifi ve reddi olayıyla ilgili kendimce çözümlemeler yapmışım, filan.

Beni etkileyen ve defterime not düşmeme neden olan "o" olayın tarafları bugün gene beni etkiledi; içim burkuldu.

Ne olmuş biliyor musunuz?
Delikanlıyı "tipsiz" bulan gençkız, bugün o yıllardaki albenisi uçup gitmiş, kilo almış, artık emekli olmuş, nerdeyse yaşlı olmanın eşiğinde, iki çocuk annesi sıradan bir kadın.
Delikanlı, bugün iyi bir işi, bol parası olan iki kere evlenmiş ayrılmış, şimdilerde motorsikletle gezilere giden, kafası son moda kazılmış, sportif, eh oldukça cazip görünüşlü, yaşıtlarından genç duran bir adam.

Yaa, hayat insana ne oyunlar ediyor, nerelere savuruyor.

Bir de şöyle düşünebiliriz, o zaman gençkız delikanlıyı "tipsiz ve fakir" bulmasaydı, delikanlı aradığı "manevi yakınlığı" bulsaydı, biraraya gelseler, daha ilerisi birlikte yaşlansalar adam bugün zengin ve cazip olur muydu, yoksa kadın bugün bile albenisi olan olgun bir kadına dönüşür müydü?

Bilemeyiz.
Bildiğim tek şey, bugün birbirlerini yok saydıklarında içimin cız ettiği.

6 yorum:

  1. "sliding doors" filmi geldi aklima. kisacik bir anla treni kacirmak kizin hayatini nasil tumden degistiriyordu. yasamimiz belki de boyle anlik seylere bagli zaten. kiz delikanlinin teklifini kabul etseydi o gun, simdi nasil bir cift olurlardi ya da hala bir cift olurlar miydi acaba? hic bilemeyecegiz ne kotu.

    YanıtlaSil
  2. ben de merak ederim boyle seyleri: acaba kiz evet dese bugun ne olurdu, acaba su an pisman midir vs.
    su insanlarin birbirlerini yok sayma tavirlarindan ise hic haz etmem. illa ki can ciger kuzu sarmasi olmak gerekmez ama bir merhaba bile demeyip orada birbirlerini gormuyormus gibi nasil davranirlar anlamam. gercekten anlamam, cunku ben yapmak istesem bile bir turlu yapamam. en azindan bir merhaba demeden edemem, utanirim ayol kendimden. cok terbiyeli yetistirmisler beni, o yuzden kizarim arasira aileme.

    YanıtlaSil
  3. Tam Türk filmi senaryosu gibi olmuş bu: "Hani bir zamanlar fakir ve tipsiz diye yüzüne bakmadığın çocuk vardı ya Nalan...vs." ;)))

    Şaka bir yana kafamdaki düşünceleri güzel bir paragrafta toparlayamayacağıma karar verince olay üzerine bir anda aklıma üşüşen fikirleri sıralamaya karar verdim:

    1. Kız utanmış: Hani kendisi kilo alıp daha yaşlı görünen taraf olunca adamcağızın yüzüne bile bakamamış olabilir.

    2. Kız kızgın: Ona eski havalı günlerini hatırlattığı için çok öfkeli ve bir zamanlar tipsiz ve fakir, ancak günümüzde havalı olan adamın yüzüne bakamayacak kadar kızıgn.

    3. Kız unutkan: Belki de adam o kadar değişince kızcağız onu tanıyamamıştır. Kim bilir?? (Ekmekçikız bilir tabii ki :p)

    4. Ne olursa olsun herşey olacağına varıyor. Adam kadını mutlu etmek için çalışıp, didinecek, bol bol para kazanacak, kadın doğumlardan sonra aldığı kiloları veremeyecek, para kazandıkça kendine güveni yerine gelen (ya da dış mihraklar tarafından getirilen) adamcağız çirkin ördek yavrusu misali olumlu bir değişime girdikçe, kadın daha da huysuzlaşacak, aralarındaki iletişim iyice kopacak, falan filan derken, boşanacaklar, adam daha genç bir kadınla evlenecek, ama yine mutlu olamayacak ve ondan da ayrılıp saçları kazıtıp, motoruna atladığı gibi hayatını yaşamaya devam edecek, ve okul toplantısında birbirlerinden olabildiğince uzak oturacaklardı. (Sliding Doors olsa öyle olurdu yani en azından)

    Ben olsam, "Yanlış ata oynamışım zamanında usta" der, başkalarının yorum yapmasına fırsat vermeden kahkahayı patlatır, yıllar sonra biraraya geldiğim arkadaşlarımla geçireceğim günün tadını çıkartırdım. Eski dostlukların yeri pek doldurulamıyor ne de olsa :)))

    Sevgiler,

    P.S. Bloguma yazı yazmayıp, buraya bu kadar uzun yorum bırakmam da bir acaip, değil mi? :)))

    YanıtlaSil
  4. Şulecim,

    Şans, kader, kısmet, baht...
    İşte, herkes bir isim takıyor bu duruma. Sadece karşımıza hayat arkadaşı olarak çıkan(lar) -belki- :)
    için değil, her kararımız için böyle ne olacağı belirsizlik yok mu?
    İyi olacağını düşündüğümüz bir adımımız, mutsuz bir sonuca sürüklemiyor mu bizi? Ya da tam tersi?
    :))

    YanıtlaSil
  5. Müziciğim,

    Aradan geçen onca yıldan sonra, insanlar birbirini tanımakta güçlük çekti. Özellikle erkekler daha çok yaşlanmış gibiydi; göbekler, kel kafalar, beyaz saçlar... Kadınlar daha şanslı sanki, çok kilo almamışsa iyi-kötü makyajla, saç boyamakla eskisine benzer bir görüntüleri olabiliyor.
    O nedenle tanıyıp, hatırlayıp, selam vermekte geciktiklerimiz oldu.
    Ancak, "o" ikisinin selamlaşmamalrı bütün bunların dışındaydı. Evet, ikisi de gençliklerine göre farklı faklı değişmişti, ama, yine de sebep daha derindeydi, sanırım.

    Aile terbiyesi denen şey, bazen insanı korur, bazen de duygularını açığa vurup rahatlamayı engeller. Duruma göre, iyi olabilir veya sıkıcıdır.
    :))

    YanıtlaSil
  6. Sndrnellacığım,

    Seni burada gördüğüme öyle seviniyorum ki... :))

    Yazılarını çok özledim, keşke yazsan arada. Burada uzun uzun yazman için, hep beklerim.:)

    İnan, ben bu işleri hiç bilemiyorum; bilirkişiliğim burada iflas ediyor.:O)

    Aslına bakarsan, 4. seçenekte yazdıkların işin özeti galiba. Belki de mutlu son olsa bile, bugün hiç bir şey değişmeyecekti ve olacağına varacaktı.

    Dedim ya, bilemiyorum.
    :))

    YanıtlaSil

Hoşgeldiniz!