Pazar, Mayıs 06, 2012

RESİMALTI YAZILARI

Kusura bakmayın arkadaşlar!
İki gün üstüste İstanbul kazan ben kepçe tarzında gezip yorulunca,  kendimi TV karşısındaki koltuk üstüne battaniye altına atmadan önce, fotoğrafları alt alta dizip kaçtım.
Bugün blog arkadaşlarından hafif yollu fırçalar yediğimi görünce, şu resimaltlarını yazayım işine giriştim ya, bu da zor olacak size. Dün, bir anlam veremeden baktığınız fotoğraflar neyi anlatıyormuş diye, gide gele okuyacaksınız, mecburen.
Neyse artık, oldu bi kere...

Okul Aile Birliği bir İstanbul Kültür gezisi düzenlemiş. Çağrı gelince, önce kısaca  "bir dolu tanımadığım insan, şimdi..."  tereddütü geçirdikten sonra, "İstanbul'u gezeceğiz nasılsa, sıkılırsam etrafı seyrederim" fikriyle adımı yazdırdım.

Gün geldi, Taksim'de buluşuldu, otobüse doluşuldu. Rehberimiz kulaklıklarımızı dağıtırken, yola çıkmış ve sahilyolundan Sultanahmet'e doğru ulaşmıştık bile.
Gezi boyunca ve sonradan geziyi anlatırken, kendimi şu cümleyi tekrarlarken buldum:
"Onca yıl Sultanahmet ve çevresinde şuralardan yüz kere, beşyüz kere geçmişimdir, ben burayı nasıl oldu da daha önce farketmedim !?"
Şimdi düşünüp tahlil edince, insanın gündelik yaşam hayhuyu içinde çevresindeki tarihi yapılara dikkat etmediği, üzerinde düşünmediği sonucuna varıyorum. Bu nedenle olmalı, o şaşkınlığım. Kendi şehrimde turist oluverince, bir otobüsten inip,  o ana kadar kafamı çevirip bakmadığım yapıları rehber gösterip, anlattınca  farkettim ve şaşırdım kaldım.
Şaşırdım ve bu muhteşem şehre bir kez daha hayran oldum!
Nasıl tarih dolu bir şehirde yaşıyoruz farkında mısınız?

Hımmm, bu geziyi anlatmak tefrika gibi olacak, bu yazı uzayacak ve birazdan okuyucu sıkılıp kaçacak!
En iyisi, kısa kısa yazayım, merak edilen kısım olursa, sonradan tekrar açayım.

1- Sulanahmet'in erguvanı
Bu ağaç, beş altı sene öncesine dek iki katı büyüklüğündeydi. Bir fırtına yarı gövdesini götürünce pek üzülmüştüm. Şimdi, ışıltısı artmış yeniden, görünce çok sevindim.

Ayrıca, arka plandaki insan kalabalığının çoğunluğu turist. Coşmuştu meydan!

2- Küçük Ayasofya
Burası  İstanbul'un, Doğu Roma'nın ve hristiyanlık tarihinin önemli bir mekanı; gizli saklı olmayan ilk kilise.

3- Tek gözlü korsan
Sokullu Mehmet paşa Camii'nin avlusunda çevreyi kesmekte. Tam bir külhanbeyi!

4-Hipodrom duvarı
Aşağıdaki videoyu izleyiniz. O çağlardan "M.Ö." diyorum dikkat, kalan bu!



5- Kontantinye kapısı
Şehre giriş kapılarından birisiymiş, retore edilmiş, edilmekte...

6- Mor salkım
Böylesi kocamanı ve yayılmışı zor bulunur. Duvar, ağaç ne varsa, buralar benim diyor.

7-Alman klasik araba yarışçıları
Şehrimizin cazibesine onlar da kapılmışlar. Tüm Sultanahmet meydanını kaplamışlardı.

8-At kestanesi
Sultanahmet'te çok atkestanesi vardır, kırmızımsı pembe renkli çiçekleri olanlara en çok burada rastlanır.
Bu beyaz. Ama nasıl yayılmış dalları, nasıl da keyfi yerinde, değil mi?



Bu şarkı, Four Lads grubunun 1953 yılında yaptığı bir kayıt. Ünlü bir şarkı. İstanbul Konstantinopol değil, diyor.
Bence yanılıyor. İstanbul, yaşadığı bütün dönemleri ve adları halen içinde yaşatan bir şehir.

Kendinize bir armağan verin bu bahar, gezin İstanbul'u. Elinize bir turist rehberi alıp, dolaşın.
Hiç başka bir şehire gitmenize gerek yok.

16 yorum:

  1. aslında evet..her hafta sonu sultanahmette dahil olmak gezilerimiz olur ama bir rehber eşliğinde gezmek daha doğru..hikayeyi sadece görmek değil, esas hikayesi ile yaşamak gerek..

    YanıtlaSil
  2. Her köşesinde bekleyen envai çeşit süprizlerini çok severim 'Büyük Şehrin'
    Yere Batan Sarnıcında yaşadığım sarsıntı aklıma geldi, seni okudukça. Her seferinde yolum düşmese de düşürdüğüm bir bambaşka bir renk, bir keyf orası artık benim için.

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Beyaz,
    Geziden sonra İstanbul kitaplarımı çıkarıp okudum biraz, daha da bir oturdu bilgiler ve gördüklerim.
    :)

    YanıtlaSil
  4. Özlemciğim,
    Sarsılmamak elde mi?
    Sürekli tarihler arasında gezintiye çıkmış hissi yaşatıyor, büyük şehir. :))

    YanıtlaSil
  5. Yunancadan okuduğum bir metinde ilk kez cümlenin orta yerinde 'Şehir' kelimesinin ilk harfinin büyük olmasını bilmediğimden, sormuş öğrenmiştim. O zamanlar -ve hala- daha büyük şehir olmadığından "Poli" denildiğinde tek bir şehir anlaşılırmış: İstanbul.
    stin (Yunanca'da dişil isimlerin öncesinde gelen yönelme ekidir) Poli: Şehre.
    Nereye gidiyorsun diye sorulduğunda
    Stin Poli diye diye zamanla StinPoli yuvarlanmış ve Türkçe'deki telefuz sıkıntısını ortadan kaldırmak için başına bir 'i' eklemişler.
    Başka daha bir sürü tez vardı şimdi anımsayamadığım.
    neyse o Büyük Şehri ben çok severim =)

    YanıtlaSil
  6. Evet evet!
    Özlemciğim,
    İstanbul'un adının böyle oluştuğunu, o günkü gezi rehberimiz de anlattı.
    Ayrıca, İstanbul'un eski isimlerinden biri de Asite imiş ve biz o gün öğle yemeğimizi Asitane Lokantasında yedik. :))

    YanıtlaSil
  7. Asite ne demek acep? Huyum kurusun, sardın bunu şimdi başıma ekmekçim, hepsini çalışmak lazım! :)

    YanıtlaSil
  8. Asitane, şehrin kenarı, şehre giriş anlamındaymış.
    Edirnekapı'da, surların kıyında, Kariye'nin yanıbaşında...
    O nedenle "Asitane" demişler.
    Burada daha fazlası var mı bak istersen, bulamadım ama...

    http://www.asitanerestaurant.com/

    YanıtlaSil
  9. aradığımı ben de bulamadım ama restorantın linkini İstanbul düşkünü Yunan arkadaşlarıma gönderdim :)

    YanıtlaSil
  10. evet, bu sefer olmuş :) ilk video çok etkileyici bu arada...
    diyorum sana, emekliliğe daha çok zaman olduğundan, haftasonları turlar düzenlemeliyiz mutlaka...

    YanıtlaSil
  11. ask olsun... Istanbul'a gelecegim ve elime bir rehber alip gezecegim oyle mi?
    arkadastan daha iyi rehber olur mu? Hele beni bir de bafra pidesi yemeye gotururse mesela... :-))

    YanıtlaSil
  12. Özlemciğim,
    Beğeneceklerine eminim!
    :)

    YanıtlaSil
  13. Şulem,
    Biz zaten tarih meraklısı bir grubuz; sen, Elektra, oğullarınız, bendeniz... Birkaç kişi daha seve seve katılır, eminim. Rehberimiz de var.
    Haydi bakalım, gezelim!
    :))

    YanıtlaSil
  14. Mehtapcığım,
    İstediğin pide olsun! Başımla beraber... :))

    Bi kere Sultanahmet'ten başlayacaksak gezmeye, köfte ile başlanır. Kumkapı sahilinde şahane balık var. Kapalıçarşı'ya çıkınca eski usul Türk yemekleri.
    Derken, bir noktada karar vermemiz gerekecektir; gezecek miyiz, yiyecek miyiz?
    :))

    YanıtlaSil
  15. Hem gezelim hem yiyelim... Yuruyerek gezersek, yakariz yediklerimizi...
    Ama herhangi bir pide degil, Bafra pidesi istiyorum... Ne zaman geleyim?

    YanıtlaSil
  16. Mehtapcığım,
    Hemen gel! :))
    Bu yaz hava sıcaklığında artış bekleniyor. Nitekim, Nisan'dan sonra Mayıs da ortalamaların üzerinde geçiyor. Sıcağa kalma, rahat gezelim.
    Hem yakında İstanbul Tiyatro Festivali de başlıyor.
    Bafra pidesinin hasını bulacağım, senin için. :)

    YanıtlaSil

Hoşgeldiniz!