Perşembe, Mayıs 02, 2013

ÜÇ VOLKAN; ERCİYES, HASANDAĞI, GÜLLÜDAĞ ARASINDA KALAN BÖLGEDİR, KAPADOKYA DEDİKLERİ. NAM-I DİĞER "GÜZEL ATLAR ÜLKESİ"...

Sabah gözümü açtığımda, otobüsümüz bir suyun kenarında yol alıyordu. 
Uyku sersemi düşündüm, "Tuz Gölü olmalı". Hava kapalı, soğuk.
Dün geceyarısı İstanbul'dan yola çıkarken de buz gibiydi. Üstelik otobüsün ısıtma sistemini nasıl çalıştırdılarsa artık,  gece yol boyu üstümde polar ceket ve kışlık montla uyumuştum.


Tuz gölünü, Şereflikoçhisar'ı geçip Aksaray'a ulaştık, kahvaltı yerinde sabah çayı içimizi ısıttı.
O sırada tur yöneticimiz müjdeyi verdi; "otelimize öğleden sonra girebileceğiz". Amanın!
Başa gelen çekilir, hem artık yoldayız. Yolda sürprize hazır olmalı insan.




İlk durağımız Göreme Açıkhava Müzesi.
O üç yanardağın püskürmesiyle oluşan olağanüstü doğa yapısı, binlerce yıldır bu coğrafyada yaşayan insanların yaşamlarını da şekillendirmiş. Ürettiklerini depolamışlar, evlerini kurmuşlar, ibadet yerlerini yapmışlar ve bütün bunlar hep lav kalıntısı kaya toprak karışımlarının içerinde olmuş.
Göreme Açıkhava Müzesi'nde bütün bu yapı birarada görülebiliyor.



Yakınlarda Uçhisar Kalesi var.
Aslında Uçhisar insan eliyle yapılmış bir kale değil, insanlar etrafı rahatça gözetleyebilecekleri o doğa yapılarından birisini kendilerine uygun şekilde kullanıp, bir gözetleme kulesi haline dönüştürmüşler.



Burası Zelve.
O doğal yapılara neden Peribacası dediğimizin açıklaması olacak büyülü şekillerle dolu bir bölge.
Persler, Kapadokya'ya "Güzel Atlar Ülkesi" de diyorlarmış. Atlar tarihe karışmış olmalı, etrafta at sürüleri var mı derseniz, şimdi yok.


Ürgüp civarında olmalıyız.
Değil diyen, bir bilen varsa affınıza sığınırım. Üç gün içinde o kadar çok yer gezdik ve o kadar çok yeni isimi hafızama eklemeye çalıştım ki, karıştırıyor olabilirim.
Bildiğim, bu gördüğünüz oyuklarda  mağaralar, evler, depolar bulunduğu ve daha önce oralarda insanların yaşadığının göstergesi olduğu...


Melendiz nehri vadisindeyiz, yani Ihlara'da.
Burada  göreceğiniz tabanından akan suyun etrafındaki kanyon ve onun doğal güzellikleri değil, sadece.
Ayrıca 4. yüzyılda buraya yerleşmiş insanların yaptıkları, kayalara oyulmuş kiliseler de görülecek yerlerden.



 Narlıgöl krater gölü burası, 70 metre derinliğinde ve 2500 metrekare alanı var.
Jeotermal üretim yapılacak bir bölgede ve bir kaplıca oteli inşaatının yanı başında.



Çamuru ile ünlü Avanos'tayız.
Çamur derken, dünyaca ünlü seramiklerin üretiminin yapılacağı toprağı kastediyorum, tabii ki.
Ayak tezgahıyla on dakika içinde kapaklı bir şekerlik yapıyor usta. Hayranlıkla seyredilecek bir el becerisi ve maharetle...


Avanos'ta bir restaurant.
Dışardan baktığınızda, öyle eski bir höyüğün girişiymiş gibi duran yer, aslında koskocaman bir kapalı alan. İçinde nerdeyse bir anfiteather yapısında ve büyüklüğünde bir restaurant var.
Gündüzleri, aşçıbaşı merasimle yöreye  özgü testi kebabının testisini kırıyor. Akşamları ortadaki alanda folklör ekipleri, göbek dansçıları turistleri oyunlarıyla mest ediyor.



"Kayaların içine oyulmuş mekanlara girip çıkmaya alıştık nasılsa, yeraltı şehrine de gireriz ne olacak!" demiştim ve o hızla Derinkuyu yeraltı şehrine girdim.
Başlangıçta herkesi uyarıyorlar tansiyon, kalp, astım rahatsızlığı olanlar varsa girmesin diye. Ben, bunun sıradan bir uyarı olduğunu düşünmüştüm. Size söyleyeyim hiç şakası yok! Sahiden diri diri yerin altında kalmak hiç hoş bir duygu değil. Merakımdan bir kez girdim, bir daha denemem.



Burası havadar, merak etmeyin.
Şimdi Hacıbektaş'tayız, Hacı Bektaşı Veli'nin dergahında. Gördüğünüz ağaçla ilgili bir efsane anlatılıyor, 727 sene önce Horasan'dan yola çıkan Hacı Bektaşı Veli'ye yol gösteren dut ağacıymış, o. Ve hâlâ meyve veriyormuş, kıpkırmızı, sulu...



Kapadokya'ya geldiğimizi Tuz gölü haber vermişti, sonra başka bir suyun vadisindeki kanyonda yürümüş, bir kraterin yuvasındaki şifalı suyu seyretmiştik.
Kızılırmak'ı unutmak olur mu? Avanos'a gidip gelirken üzerinden geçtiğimiz, yanısıra gittiğimiz Kızılırmak'ı...



Gelecek defaya kadar, hoşçakalın Peribacaları.


10 yorum:

  1. içim cız etti güzel atların ülkesi deyince sen. 4. yy'da bölgeye yerleşen insanlar ve yine aynı cinsin talanından kurtulup da kalan şahane yerler. büyülü gibi gerçekten.

    YanıtlaSil
  2. Yıllar önce o yeraltı şehrinde ben kafayı yiyordum, bir de birlikte gittiğimiz velet dayım şalterin yerini keşfedip bütün ışıkları söndürünce beni çığlık çığlığa dışarı çıkarmışlardı :)
    Ama Kapadokya olağanüstü bir yer, 4 kere gittim ama son gidişimin üstünden epey geçti, bir hatırlama turu yapmanın zamanı gelmiş de geçiyor bile...

    YanıtlaSil
  3. vay vay vay!
    Uranos gökyüzü demek. demek bu muhteşem yerde testi kebabı yenecek. Tamam not edildi =)
    Dergahları severim. Bektaşi dergahlarını daha çok severim.
    Hepsi çok güzel ekmekçim, ruhuna değsin!

    YanıtlaSil
  4. kapadokyaya 20 yıl once gitmiştim. ama yazdı ve çok sıcaktı. sana çok imrendim o yüzden. ben de bir baharda yeniden istiyorum o büyülü yere gitmeyi :)

    YanıtlaSil
  5. Nalancığım,
    Gezi boyu hep bu insanlar neden yeri oyup kazıp içine kendilerini saklamışlar diye düşündüm. Sanırım, toprak yapısı onları toprağın altıyla haşır neşir etmiş.! ?

    YanıtlaSil
  6. Leylakcığım,
    Çığlık çığlığa kalınmayacak gibi değil... Oradaki herhangi bir artı davranış misliyle etki gösterir bence. Anladımki ben hava insanıyım, beni sıktı orada kapalı kalmak. Orada mecburiyetten yaşamış olanların vayy haline...

    YanıtlaSil
  7. Özlemciğim, sağol. Ruhuma değdi iyi geldi. :)
    Uranos adında bir yeraltı mekanı olması da iyice ironik!
    :))

    YanıtlaSil
  8. Şulem,
    Hiç sıcak zaman mekanı değil oralar...
    Kesinlikle Mayıs'ta gitmeli. Bu Mayıs'ı kaçırırsanız, ben senin hesabına seneye Mayıs'a bir Kapadokya gezisi yazdım bile. ;)

    YanıtlaSil
  9. Ekmekçim fotoğraflar harika, Bilge'nin en sevdiği yerlerde fotoğraf çekmişsin:))

    YanıtlaSil
  10. Sevdacığım,
    Ben de çok sevdim oraları...
    Tekrar görmeli! :)
    Bilgekızı öpüyorum. :))

    YanıtlaSil

Hoşgeldiniz!