Salı, Ocak 08, 2019

ocak'ta ilk günler

yeni yıldaki ilk günlerde kendimi biraz sarsak hissediyorum, sanki bilmediğim bir yere gelmişim, ilk kez girdiğim bir odadayım ve çevremdeki eşyalar bana henüz aşina değil...
tedirginlik  duygusunu yenmeye, alışmaya, benimsemeye çalışıyorum.
eski yıl biterken yenisinden umutlar yükseliyor, iyimser beklentilerle dolu düşünceler, yapılması planlananlar akla üşüşüyor.
derken, o ilk heyecan ve yadırgama duygusu geçiyor, günlük işlerin rutini öne çıkıyor.

ocak'ın ilk iki günü atlattıktan sonra dikkatimi haftalık akışa verdim; hava soğuk olsa da her gün düzenli yürümek, pilatese gitmek, pazar alışverişi için liste yapmak, markete giderken poşet kullanmamak için torba bulundurmak...

cuma günü işleri ve pazar alışverişini hızlı bir şekilde toparlayınca, akşamüstü seansında sinemaya kaçıverdim.
geçen sene sundance film festivalinin açılış filmi olan yangın yeri / wildlife filmine gittim. 
oyuncular carey mulligan, jake gyllenhaal, ed oxenbould çekirdek aileyi canlandırırken çok güzel iş çıkarmışlar. filmin, 1960'ların başında amerikanın kuzey batısındaki montana'daki vahşi doğa yangınlarıyla gündelik hayat arasında kurduğu paralellikleri, yönetmen sakince, göze sokmadan anlatıyor seyirciye. 
sinemaya gitmiş olmaktan memnun olarak ayrıldım, salondan.

sonra cumartesi geldi.
kitap kulübünde yılın ilk toplantısını her zamankinden biraz daha küçük bir grupla yaptık.
toplantı sonrası dolmuşa atlayıp kadıköy'e seyirttim. yine başka küçük bir grup arkadaşla buluşup sohbet ettik, karın doyurduk.
vakit akşamüstüne yaklaşınca, ver elini süreyya operası. idob orkestranın yılbaşı konserini dinledik. doğrusu 1 ocak sabahı viyana2dan naklen izlediğim yeni yıl konserini hiç de aratmayan bir konser oldu. sadece orkestra değil, vokaller, bale gösterisi, çocuk korosu derken sahneden seyircilere doğru hiç aralıksız bir mutluluk hissi yayıldı.

pazar günü oğlumla ve annemle güzel bir kahvaltıyla başladı.
günün devamında oğlumla almayı  düşündüğüm cep telefonu üzerinde fikir alışverişi yaptık.
akşamüstü teldolap tükan'a doğru hızlı adımlarla yürüyüp, bir kaç gerekli alışverişi yapıp eve döndüm.

dün bayan e.'nin doğumgününü kutlamak üzere bizbize kızlar arnavutköy'de buluştuk. güya erken gelmiştik ki, erken kalkalım.
sohbet öyle bir koyulaştı, muhabbet öyle tatlıydı ki, gün boyunca atıştıran karın gece nihayet sıkı bir şekilde yağmaya başladığını fark edene dek oturduk kaldık. 



ne kadar çabuk geçiyor zaman!
cep telefonumu düzenlerken bulduğum bu fotoğraf beş sene öncesinden kalmış.
yaşandığına inanması zor bazı anıların, öylesinden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoşgeldiniz!