Pazartesi, Mart 30, 2020

BABANNEMLERİN EVİ

Geçende kızımla kahvaltı ederken, söz nereden dolaştıysa aklıma babannemlerin evi  geldi. Biliyor musun dedim, evin bahçesinde ark vardı, yani minicik bir dere akardı bahçede. Üstelik çevredeki bahçeli tüm evlerde su böyle akardı, hatta onlar bir ağ gibiydi, bütün Malatya'da Kernek'ten gelen suyun dolaştığı kanallar ve arklar vardı. 

Sonra bir anda sanki çocukluğuma gittim, babannemlerin evinin sokak kapısından içeri girdim ve anlatmaya başladım.
Evin önündeki arnavut kaldırımlı sokak içeri doğru dirsek gibi kıvrılırdı, ev dirsekle cadde tarafına doğru açılıp genişleyerek düzleşen yerdeydi. Arpacı Sokağı. 

Ev ahşap bir yapıydı, cümle kapısından girince, yüzünüze serinlik çarpan toprak zeminli bir iç mekana girerdik. Serinlik çarpan, diyorum çünkü biz Malatya'ya yaz aylarında tatil zamanı giderdik ve Temmuz Ağustos'ta hava çok sıcak olurdu.
İç avlunun sol tarafında bir iki basamakla çıkılan, camekanlı bir misafir odası vardı. Misafirliğe gelenler aileden değilse, orada ağırlanırdı. Aynı zamanda bir iki aile birden baba ocağı ziyaretinde isek, çocuklar için alt kata yer yatağı serilir ve gece biz uyuyana dek, dedem türlü türlü masallar anlatırdı.

Sol tarafta misafir odasına göre daha içerlek kalan bir ayakyolu  -o zamanki değişle hela, şimdinin alaturka tuvaleti- onun dışında önünde suyun akıp gittiği bir yalakla musluklu bir çeşme vardı. Çeşmeden sonra bahçeye bakan kocaman mutfak kapısına ulaşılırdı. Mutfağın önündeki pencereler bahçeye bakardı.
Sokak kapısından girişte sağ tarafta ise her basamağı ayrı gıcırdayan ahşap merdivenlerle üst kata çıkılırdı.

Üst katta önce, duvar kenarında sandık ve vitrinin durduğu, bir iki sedirle günlük yaşamın sürdüğü sofaya çıkılırdı. Sofanın sağ tarafında yemeklerin yendiği mutfak vardı.
Mutfakta sol yanda küçük bir tezgah, musluklu lavabo ve önceleri gaz ocağı sonradan tüpgaz ocağı olan bölüm vardı. Ortadaki masa önceleri yoktu ve yemek zamanı örtü serilip yer sofrasına oturulurdu diye kalmış aklımda. 
Masanın arkasında önünde perde olan kocaman bir yüklük vardı ve burada gece serilecek yatak döşekler dururdu.

Mutfağın yanındaki kapı banyo kapısıydı. İçeride, altındaki küçük soba ile banyo suyunun ısıtıldığı kocaman bir bakır kazan vardı. Onun yanında ise, küçük alaturka tuvaletin kapısı. 
Sofaya açılan iki odadan birisi yatak odası, diğeri oturma odası olup biz gittiğimizde misafir yatak odası olarak kullanılan odaydı.
Yaz akşamlarında sokağın karşı tarafındaki geniş bahçeye kurulan perdede oynayan filmlerin şöyle yarıdan kesik hallerini buradan izler ve seslerini duyardık.

Şimdi tekrar alt kattayız, merdivenlerin altında bulunan kilerin kapısının yanından geçip, bahçe kapısından çıkıyoruz. Bahçe kapısının dışı iri taşlarla düzleştirilmiş. Taşlığın bittiği yerde, kocaman bir dut ağacı var. 
Dut zamanı babannem dutun tepesine çıkar dallarını sallar ve biz çocuklar ağacın altında kocaman beyaz bir çarşafı dört ucundan tutar, pıtır pıtır düşen dutları keyifle izler, sonra da o sulu dutları kapışırdık.

Dut ağacının sağ tarafından gelen şırıltı, taa Kernek'ten dağdan gelen suyun sesi işte. Su  arkta bütün bahçeyi dolaşıyor, sonra komşunun bahçesine geçiyor, oradan diğerine, derken ana caddelerdeki kanallara ulaşıyor, tekrar. 
Bahçelerin arasında öyle keskin sınırlar yok, ağaçlar bazı yerde çalılar ya da yanyana  sınır niyetine konulmuş sopalar var.
Zaman içinde su azaldığından mı, nüfus çoğaldığından mı nedir suyu sabah akşam verir oldular. Üniversite son sınıfa geçtiğim sene gittiğimizde artık arkta su yoktu, kesilmişti.

Bahçenin bir köşesinde fasulye, biber, soğan olurdu. Duttan başka ağaç da  vardı elbet, ancak aklımda  bahçeden kalan başka bir şey. Babannem sabah erken kalkar, alt kattaki mutfakta yufka ekmeği açar ve bahçedeki tandırda onları pişirirdi. Sabah erkenden kalkıp babannemin yanına gider ve onu izlerdim. Az sonra taze pişmiş yufka ekmeğinin arasına  taze peynir konularak yapılmış ve elime tutuşturulmuş dürümle bahçede gezinmeye başlardım.
Ekmek yapmaya merak saldıktan epey bir süre sonra, birden anladım ki bu işin kökü taa o zamanda. 

Bahçeden sonra bir de çatıya çıkmalıyız ki, ev turu tam olsun.
Aslında çatıya çocukların çıkması yasaktı. Çatının merdiveni ayrıydı ve çatı kapağı kapalı dururdu.
Yaz sonuna doğru, babannem, kurutulacak sebzeleri ve tarhanayı çatıya sererdi. Kardeşim ve kuzenim çatıya çıkmak meraklısı değillerdi, onlar bahçede bebekleriyle oynarken ben yine babannemin eteğine takılır, ne yapar eder çatıya onunla çıkardım.

Şimdi düşünüyorum da, işi ne kadar çoktu o evin, bakımı zordu, devamlı olarak onun canlılığını sürdürecek bir ilgi gerekiyordu. Üstelik tekrarlanan işler dışında, mevsime göre değişiklikler de yapılmalıydı. 
Tüm zorluklarına rağmen, yine de, keşke imar planları değişmeseydi, o sokağın dirseğini düzlemek gerekmeseydi ve o ev yıkılıp gitmeseydi diye iç çekmemek elde değil.



Fotoğraf bugünün güzel tesadüfü.
Annemin kuzeni Z. Ablacığım gönderdi, bir vesileyle ona ulaşmış "fotoğrafta Hasan abi de var değil mi?" diye soruyordu.
Evet, ta kendisi! Tam ortada duran o.  Babacığım yılların ötesinden çıkıp geldi, Malatya Talebe Yurdu'ndan bir kaç arkadaşıyla birlikteler.

6 yorum:

  1. Sevgili Ekmekçi Kız,

    Gülümseyerek okudum yazıyı, komşu ilin küçük ilçesinde de benim dedemin evi vardı. Biz de aynı dönemlerde o coğrafyada olurduk; Malatya'dan geçer de giderdik. Bilirim o büyük kanalı da.. Ah o arklar... En bayıldığım iş, saati gelince gidip suyun göze çıkışının biraz altından yönünü değiştirip dedemin arkına vermekti ki gece o suyun sesi, elbette ağustos böcekleri, çocuk sohbetleri pek güzel olurdu. Dut konusuna girersim pestilden, orcikten çıkarım... sonra bağ bozumu, bulamaç falan uzar giderim:)) Bizim yörenin ki adı Pertek ve köylerinde Gadan alam'dı o ifade:) Bir gün ben de mi yazsam; canlandı her şey birden, pek güzel bir okuma oldu yani:) Yufka peynir tamam ama ben sabah yayık başındaki anneannemin tazecik tereyağını da katardım içine:)

    YanıtlaSil
  2. Şu eve kapandığımız günlerde nasıl canım istedi o evde olmayı, dutları kapışmayı, o serinlikte derin bir nefes almayı. Çocukluklar çok benzer, ben de en mutlu tatillerimi annemin teyzesinin bahçesinde geçirirdim. Dedemin de bahçesi vardı ama o biraz ıssızdı, korkardım...

    YanıtlaSil
  3. Kernek :) Hayal meyal hatırlıyorum. İlkokul yıllarım geçti orada.
    Çok büyük bir evde otururduk bizde. 4 odalı bir apartman dairesi. Sürgülü Haydar'ın ev derlerdi. Apartmanın bahçesinde kocaman bir dut ve kiraz ağacı vardı. Ağaca çıkma özürlü olduğum için tepeye çıkanların bana attıkları ile yetinirdim :))

    Malatya çocukluğumda güzel izler taşır benim... O güzel anılara yolculuk ettirdiğin için teşekkürler ♥

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Buraneros,
    Okul arkadaşı olmaktan önce neredeyse hemşehri imişiz, meğerse. :))
    Yakın coğrafyalarda benzer çocukluk anılarını paylaşmak ne güzel duygu, bizim gibi binlercesinin arasından blogda yazmak sebebiyle denk gelmek ayrıca eğlenceli.
    Malatya'da halen Malatya'ya gidip gelen akrabalar aracılığıyla Şire Pazarı'nda bir dükkan bulduk, iki senedir oradan her çeşit pestili, cevizli sucuğu (orcik demiyoruz biz) kuru kayısıyı sipariş ediyoruz. Keyfimiz yerinde doğrusu.
    "Gadan alam"a gelince, öyle söylenirdi evet, ben kibarcık bir Malatya'lı olmuşum. :) Bir de babannem "gadan alam"ı torunları içinbir sevgi ifadesi olarak, türlü türlü farklı söyleyişle dillendirirdi; "gadan canıma" mesela.
    Yufka ekmeğinin içine tereyağı değil de, şimdi itiraf etmesi zor gelse de o zamanlar moda olduğu için, Sana yağı sürer onun üstüne de gül reçeli ekler, öyle yerdim.

    YanıtlaSil
  5. Leylakcığım,
    Ah keşke, o bahçeli evlerde olsaydık ve kendi yağımızla kavrulup işimize baksaydık.
    Bu gidişle, bir zaman sonra, imkanı olanlar böyle bir hayatın peşinden daha çok koşacaklar sanki.
    İyilik dilemek en iyisi...

    YanıtlaSil
  6. Şebnemciğim,
    Ne güzel! Çocukluğu Malatya'da geçmiş bir blog arkadaşım daha varmış. :))
    Sürgü, Malatya'ya yakın bir mesire yeri sanırım. Evsahibiniz oralıydı muhtemelen.
    Kızım Malatya'yı görmeyi çok istiyor, ben de doğrusu çocukluğumu bulamayacağımı bilsem de yeniden görmeyi istiyorum. Kısmet artık...

    YanıtlaSil

Hoşgeldiniz!