Şu geçen gün yazdığım ağaçkavunu macerası nihayetlendi.
Hani:
"İçleri çıkarılıp, kabukları su dolu bir tencereyi boyladı. Bu gece orada kalacaklar, acısı çıksın diye bekleyeceğim. Yarın iki-üç kez daha sularını değiştireceğim. Sonra, dışları rendelenmiş kabukları iki parmak kalınlığında olacak şekilde boyuna keseceğim. Kaynatacağım, şekerle pişireceğim, derken sonunda nefis bir tatlı/reçel yapmış olacağımı umuyorum."
demiştim ya, aynen öyle oldu.
Oldu da, işin ilk kısmı kolaydı. Annemin greyfurt reçeli yapışını görmüşlüğüm vardı, ondan kopye çektim, oldu.
Kabukların haşlanması, acılarının çıkarılması filan gayet başarılı şekilde sonuçlandı.
Güzel de, ben bu kabukları ne kadar şekerle, ne süre ile, nasıl pişireceğim?
Aklıma geldi, "olsa olsa orada vardır". Kitaplığa yollanıp "Fahriye Nedim, Alaturka Alafranga Yemek Tatlı Pasta Kitabı"nı aldım, reçeller bölümünde elimle koymuş gibi buldum: Ağaçkavunu Reçeli.
Çocukken, annemin sanırım tek yemek kitabı buydu.
Ben o kitabı, çevirir çevirir okurdum. kapağındaki şık hanıma hayranlıkla saatlerce bakmışımdır. Kitap o kadar çok gezdi ki elimde, sayfaları ciltinden çıktı, dökülmeye başladı.
Sonra, başka yemek kitapları, yemek dergileri yayınlandı, cookbook işi bir endüstri, kültür haline geldi. Benim gözümde Fahriye Nedim'in kitabının pabucu dama atıldı.
Derken bir kaç sene sonra uyandım. Bu kitap değerliydi, sadece yemek kitabı değil, tam bir dönem kültürü kitabıydı. El koydum kitaba, annemden yürüttüm.
Bir gün o sevgili kitabın tıpkıbasımını gördüm, İnkilap Kitapevi aynı kitabı başka kapakla basmıştı. Gerçi, kapak değişince benim çocukluk hayallerimin büyüsü yok olmuştu, ama olsun. Kitap canlanmıştı sanki. Aslında belki de o hep canlıydı da, ben neden sonra anlamıştım. Baksanıza, ne ararsanız buluyorsunuz!
Rahmetli Tuğrul Şavkay, Fahriye Hanımın önemini ve değerini şurada yazmış. Okuyunuz.
Ağaçkavunu reçeline gelince, Fahriye Hanımın ölçülerini uygulasaydım, çok şekerli bir reçel olacaktı. Şekerini yarı yarıya azalttım, tam ağzıma layık bir lezzet oldu. Ne de olsa, eskiler kadar şeker yemiyoruz artık!
Bu tabakta reçelin tadımlık görüntüsü var.
Fahriye Nedim'in kitabının web görüntüsüne ulaşamadım, evdeki eski kitap şimdilerde böyle gözüküyor.
.
Arkadaşlar,
YanıtlaSilŞu kitabın kadrini kıymetini bilen bir mutfak dostu çıkmadı ya, ona yanarım.
Huuu!
Nerdesiniz?
şey, bu turunç reçeline benziyor. mersinli bir arkadaşımız okuldayken getirirdi. iki gün içinde tükenirdi. görüntü enfes, kuzum size bi nazarlık takmalı ama nasıl :/
YanıtlaSilfahriye hanımı da sevgiyle analım. yeniden basılmasına çok sevindim :) ama bazen diyorum, yeniden basılırken eski ruhu da korunsa, kapağı gibi mesela... yani yeni yeni, yenilik diye, erozyona uğruyor bir yanlarımız. bknz: sizin çocukluk izlenimleriniz gibi...
Sevgili Fatma,
YanıtlaSilAldım nazarlığını, teşekkürler!:)
Bu reçel, evet, turunç reçeline en benzeyendir sanırım, çünkü, turunçgillerin ağababası sayılır ağaçkavunu...
Kitabın yeniden basılırken kapağının korunması harika olurdu. Son derece o döneme özgü bir kapaktı, zira. Belki, yeniden yaparlar!
:))
imrendim ya...kavanozumu sakla...unuttum sanma ...pp
YanıtlaSilUnutma şekerim, saklarım!
YanıtlaSil:))
Merhaba günlerdir tarif arıyorum
YanıtlaSilFahriye hanımın tarifini vermeniz mümkünmü
Tarif arayan okuyucu için not
YanıtlaSilFahriye Hanımın Kitabının Reçeller bölümündeki 814 numaralı tarifte şöyle yazıyor:
Ağaçkavununun ince sarı kabuğunu soyup yuvarlak dilimler halinde kesip ekşisini çıkararak kavunu rendeleyiniz.
Yumuşayıncaya kadar haşladıktan sonra kevgire döküp üzerine soğuk su geçiriniz.
Sonra 1,280 kgına 2 kg şeker hesabıyla kestirilmiş şekere atıp kıvamına gelinceye kadar kaynattıktan sonra indirip soğumaya bırakınız.
Ilık iken kaplara koyup kaldırınız.
Yazıda da belirttiğim gibi, ben şeker ölçüsünü yarı yarıya azaltarak yapmıştım.
Kolay gelsin.