Sabah, İstanbul'un meşhur lodosunun hışmına uğradık. Geceden başlamıştı, fırtına. Sabaha karşı camları döven yağmur sesiyle uyandım.
Anlaşıldı, bugün deniz yolu yalan oldu.
Eskiden zorunlu yol dolmuşla karşıya geçmekti, onun bitmeyen trafik tıkanıklığını çekerekten.
Yeni metro hattı açılınca, kış boyunca metro metrobüs bağlantısını kullanmaya başladım. Böylece, sabah yürüyüşü yapamadım derdi kalmıyor. Bağlantılar, aktarmalar arasında yürü ha yürü...
Sanırım, İstanbul Belediyesi'nin gizli bir planı var; halka spor yaptırmak için uzun yürüyüş yolları, dik merdiven tırmanmalar filan ayarlıyorlar.
Bu sabahki 1 saat 20 dakikalık yolculuğumun tam yarısı yürüyerek, bir kısmı merdiven tırmanarak geçti. Egzersiz konusunda tembellik yapılmış bir sabah için hiç fena değil!
Yeni ulaşım sistemlerinin bir özelliği de biletçi, gişeden satış vs. her türlü insan bağlantılı işlem yerine elektronik aletlerin kullanılması. Böyle olunca, insan makina muhabbetlerine tanık oluyoruz.
Mesela bu sabah, metroda İstanbulkart'ını doldurmaya çalışan bir hemşehrimiz, verdiği parayı dördüncü defadır iade eden ve her defasında "lütfen kağıt para girişi yapınız" komutu veren makineye şöyle hitap ediyordu:
"Şerefsiz! Kağıt işte!"
Çok hoş:)
YanıtlaSil:)
YanıtlaSilGuzel bir hikaye..
YanıtlaSilArkadaşlar,
YanıtlaSilİstanbul'da işe gidip gelmek genellikle "hergüne bir hikaye" kıvamında oluyor. :)