Ha bugün yazarım ha yarın yazacağım derken, bir ay geçmiş bile.
Hiç değilse, sırayla kısa notlar geçeyim ve arayı kapatmaya çalışayım.
Böyle sıra sıra dizince sıkıcı bir yazı olacak, baştan uyarayım.
22 Ocak'ta Moda Sahnesi'nde "İncesaz" konserine bilet almıştım. Sömestr tatiline denk gelince, kardeşim ve yeğenimle gittik, dinledik. Kulağımızın pası gerçekten silindi, çok latif, zarif bir konserdi.
23 Ocak'ta, evde işleri bitirmiş oturup kitap okumak niyetindeyken, yakındaki sinemanın seanslarına şöyle bir bakıverince daha önce fragmanını gördüğüm Shoplifters / Arakçılar filminin başladığını farkettim. Hazır zaman bulmuşken, hemen sinemaya kaçıverdim ve sonuçtan memnun kaldım. Bir yandan zengin Japonya'nın fakir insanlarının hikayelerini izlerken, bir yandan da aile kavramı ve insan ilişkileri üzerine düşündüğüm, hoş bir film görmüş oldum.
Bu hafta sanat etkinlikleri haftası halini alıverdi. 24 Ocak'ta Borusan Filarmoni konserine abone bileti olan bir yakınım, şehir dışında olacağı için biletini bana verdi ve sayesinde hem S. arkadaşımla konser öncesi buluşup güzel bir akşamüstü geçirdim, hem de solist Micha Maisky'nin nefis Dvorak performansını ve orkestranın güzelim Brahms'ın 1. Senfonisi yorumunu dinledim. Mutluluktan kanat taktım.
Bitmedi! Bu defa 26 Ocak günü Kadıköy Süreyya Operası'ndayız. İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nden Don Quichot operası izliyoruz. İtiraf ediyorum, bazı arkadaşlarımız, aramızdan kimin opera bitmeden kaçacağı üzerine bahse girdi. Fakat kaybettiler, hepimiz keyifle izledik sonuna kadar.
Sanat haftasından sonraki hafta ise bir yandan aile ve arkadaş toplantıları ile diğer yandan kızımın vize evrakı toparlama işlerine destek koşuşturmasıyla dolu geçti.
Şubat ayı yine bir konser ile başladı. S. arkadaşımın korist olduğu Türk Sanat Müziği konserinin gelirinin, çocuklar için yapılacak sağlık harcamalarına gideceği haberi üzerine, CKM'deki konserden desteğimizi eksik etmedik, biletimizi aldık ve güzel bir konser dinledik.
Hafta içinde yağmurlu bir gün sinemada epeydir oynayan Şampiyon filmine gittim ve bir dönemin şampiyon atı Bold Pilot'ın, onu yetiştiren ailenin ve onunla koşan jokeyin güzel anlatılmış öyküsünü merak, heyecan, hüzün ve sevgiyle izledim. Film, bu senenin sessiz kahramanlarından, bence.
Dünkü yağmur ve soğuk havayı bahane edip karşıya geçmeye üşenmiştim. Bugün üşengeçlikten vazgeçtim ve öğleden sonra N. arkadaşım ile İstiklal Caddesinde buluştuk. Biraz kahve eşliğinde sohbet ettik ve sonra Pera Müzesi'ne gittik.
Üst kattaki Parajanov sergisi ilginç olmakla birlikte, belki sanatçının yaşadığı dönem ve çektiği eziyetler nedeniyle, üzerimizde depresif bir etki bıraktı.
Neyse ki, Zaman Değişmeli başlıklı ikinci sergi ilginç fikirlerle dolu ve dinamik etkiliydi. Üst katta yüklendiğimiz iç sıkıntımızı aldı götürdü.
Derken, haftayı Ses Tiyatrosu'nda Ferhan Şensoy'un da oynadığı Boom isimli oyunla kapatırken, eski Beyoğlu tiyatrolarını, Ferhan Şensoy'u heyecanla izleyişlerimizi hatırladık ve andık.
Şubat'ın ikinci haftası yine CKM'de yine bir sosyal destek projesi için gençler yararına düzenlenen Hakan Aysev konseri ile başladı. Hakan Aysev popüler müzik parçaları söylediği konserde izleyiciyi coşturup avucuna aldı ve sonunda hepimiz salondan şarkı söyleyerek çıktık.
Haftanın ikinci etkinliği bir sinema filmiydi. The Favorite / Sarayın Gözdesi filmi, oyuncuları, dili, anlatımı ile beni benden aldı, filmi hayranlıkla izledim. Bu sene başka ödüller alan oyuncularından, Oscarlar için de umutluyum.
Derken efendim, yine sahipsiz kalan bir bilet için bir son dakika çağrısı aldım ve yine CKM'nin yolunu tuttum. Bu defa -hem de 14 Şubat akşamında- Sefiller müzikali oynuyordu. Çalışılmış, emek harcanmış bir gösteriydi, alkışlamamak olmaz. Yine de o koca eserin sahnelenişinde diyelim eski AKM'nin büyük sahnesi ve imkanları olsaydı keşke, o vakit çok daha iyi sonuç çıkardı diye düşünmeden edemedim.
16 Şubat Cumartesi günün en güzel olayı, Denizlerimizin Hukukçu Kaptanı Gündüz Aybay filminin İTÜ Tuzla Denizcilik Fakültesi'deki gösterimi idi. Yine duygu dolu anılara daldık, gittik.
Artık, gelelim bu haftaya.
Dün Van Gogh: Sonsuzluğun Kapısında / At Eternity's Gate filmini izledim ve bir kez daha Van Gogh'a hayran kaldım. Yanısıra, filmin yönetmeni Julian Schnabel'e yine hayran kaldım. Daha önce izlediğim "Kelebek ve Dalgıç" ve "Karanlıktan Önce" filmlerinden sonra, bu filmde de gerek kamerayı kullanma şekli, gerek anlatımı ile beni çok etkiledi.
Bugünün sanat keyfi, Sabancı Müzesi'ndeki Rus Avangardı sergisiydi.
Çok geniş kapsamlı, iyi düşünülmüş ve hazırlanmış bu sergiyle hem Rusya'nın devrim öncesi ve sonrası sanat dönemlerini izledik, hem de bütünsel bir bakışla toplumun gelişimiyle ilgili olarak, adeta ansiklopedik değerde bilgiler edindik.
Bugün 1. cemre havaya düştü.
Ne güzel tesadüf ki, cemre günü mimoza ışığı günü oldu benim için.
Diğer yandan iki gündür İstanbul trafiğini esir alan sisin oluşturduğu gizemli manzaralar da cabası...
Ekmekçim bu aralar çok etkinlik yaptım diyordum kendime ama sen beni sollamışsın. Sefan olsun arkadaşım, devamı gelsin dilerim. Ben de pazar günü Hakan Aysev konserine gideceğim, sahnesi çok iyi keratanın, dediğin gibi seyirciyi avcunun içine alıyor. Haftaya da o şahane Afife balesini ikinci kez izleyeceğim.
YanıtlaSilAntalya'dan bir sürü sevgi yolluyorum sana...
Leylakcım,
YanıtlaSilGeçen kış İstanbul dışına kısa geziler senesiydi, bu kış ise sanatsal etkinlik senesi oluyor.
Ne desem, elle gelen düğün bayram!
İstanbul seni özledi, bahar yakındır, bekleriz.
:)
Summer is coming :) şampiyon filmi için de söylediklerinize katılıyorum kaliteli bir film... Selam ve Dua ile ...
YanıtlaSilFurkan hoşgeldiniz!
YanıtlaSilYaz mevsiminin gelmesine var biraz daha, sırasını beklemeli; ilkbaharı yaşamalı önce. :)