Güne "bu sabah yağmur var İstanbul'da..." diyerek başladık.
Başladık da, yağmur sabah yağdı geçti sonra bahar güneşi açtı, çiçekler ışıldadı dersem masal olur.
Yağmur gün boyunca yağdı yağdı yağdı...
Yağsın!
Hasret kalmıştık böyle yağmasına.
Böylesi havada sokakta olup yağmurda ıslanmasına.
İşte tam da son günlerin en yağmurlu günü unvanını açık ara alabilecek özellikteki bu günün sabahında bir mesaj düştü telefonuma.
Yıllardır İstiklal caddesini kesen Sadri Alışık Sokaktaki "Saatçi Adnan" isimli minnacık dükkanında saat tamiriyle uğraşan, saatleri ustalıkla canlandıran, mesleğinin belki de son değerlerinden birinden gelmişti mesaj.
"Günaydın, saatleriniz hazır, alabilirsiniz" yazıyordu.
Saatlerin bir tanesi kuzenimin hediyesi çok sevdiğim saatti, üstünün mikası düşmüştü ve ünlü firması "bunların yedek parçası yok, maalesef" demiş, beni savmıştı.
İkinci saat anneme yıllar önceki doğum gününde aldığımızdı ve pili değiştirilmiş olmasına rağmen bir türlü çalışmamıştı.
Sonra dedi ki, şu saatin mekanizması bozulmuş (anneminkini kastediyor) arkadaşlara soracağım, parçası varsa değiştiririm, çalışır.
Şu saatin durumu (benim sevgili saatimi kastediyor) umutsuz gözüküyor, üstüne mika uydursak bile, çalışacak gibi değil, bunu alın isterseniz.
Atacak mıyım yani? demişim, sanırım umutsuz çıkmış sesim.
Hafifçe başını eğdi Adnan bey, "atmak istemiyorsanız bana verin benim bir eski saat koleksiyonum var, orada muhafaza ederim" dedi.
Sevindim bunu duyunca, "ah tabii, alın sizde kalsın, atılacağına..." dedim.
Ben sizi arar, parça bulunabiliyor mu bilgi veririm, dedi.
Ertesi gün telefonum çaldı, tanımadığım bir numara, meğer Adnan beymiş.
Akşam sizin öteki saatle biraz uğraştım, şokladım, çalıştı, arkadaşa sordum, üstüne bir mika bulursam, onun işi de tamamdır, dedi.
Diğer saatin mekanizması da bulunmuş, bir tanesi şu kadar diğeri bu kadara mal olurmuş.
Tamam, dedim; "bitince haber verirsiniz gelir alırım".
Sabah gelen "saatleriniz hazır" mesajının hikayesi buydu.
Kırk senelik ustalık, müşterisinin saatine bağlılığını sezen incelik, uğraşmaktan gocunmayan meslek sevgisi, İstanbul efendiliği... Eksiği var, fazlası yok, kıymeti pek çok.
Şimdi gelelim, eve dönüş vapurunda yağmuru seyrederken gözlediğim İstanbul'un hallerine.
İlk fotoğrafta Galata köprüsü, arka planda Galata kulesi,
İkincide sağdan sola giderken grilerin arasında Galataport,
Üçüncü fotoğrafta Galataport'dan hemen sonra iyice silik ve uzaklarda Boğaz köprüsü, arkada Çamlıca kulesi, sağ tarafta Sarayburnu hayal meyal,
Son fotoğraf vapur Eminönü iskelesinden ayrılırken sağda Eminönü'nde solda Sarayburnu'na doğru bakış,
Ah o Sarayburnu'na, tarihi yarımadaya vapurdan bakışı hiçbir manzaraya değişmem. Çok özlemişim çok. Bugün burada da kah yağdı, kah güneş açtı, kah pis bir rüzgar esti. Sabah pasaport randevumuz vardı, dönüşte yürüdük, eve geldiğimde hem ıslanmış, hem terlemiş, hem de üşümüştüm. Al sana üçü birarada :)) Saatçiye gelince, bu tarz esnafın hastasıyım desem...
YanıtlaSilBenim de en sevdiklerimden o manzara, Leylakcığım. Bir de sonbahar günbatımına denk düşmüşsen yanar ışıklı, değme gitsin güzelliğinin verdiği keyfe. :)
SilUmarım yakında kendi gözünle izler bayram edersin. :)
Saatçimiz gibisi artık o kadar az bulunuyor ki...
Sizin saatçiniz gibi benimde marangozum var hatta onu anlatacaktım ileri ki yazılarımda. Bazı insanlar var ki usul usul işlerini yaparlar, hala kibardırlar, unutulmuş meslekleri vardır. Farkedilmeyen insanlardır. Hala böyle insanlarla tanışmak içimi ısıtır..
YanıtlaSilNe güzel olur anlatırsan Buketciğim. Böyle işinin ehli, yaptığına saygılı, çekirdekten yetişme insanların değerini, özelliklerini anlatmak, aktarmak boynumuzun borcu olmalı. :)
Silİşin erbabı olmak sadece el mahareti değil, gönül mahareti de içeriyor çokça ♥
YanıtlaSilNe kadar doğru bu tespitin Şebnemciğim, gerçekten bu nesli tükenmek üzere olan el ustalarının el becerileri ve gönlü yücelikleri saygı duyulası. :)
Silçok uzun yıllar yaşadım istanbulda, özlüyor muyum bilmem ama görünce kalbimde bir sızı oluyor ufaktan... harika görseller yakalamışsınız!
YanıtlaSilİstanbul'u özlemenin çeşitleri var, anladığım sizinki biraz hüzünlüsünden.
SilKızsak da uzaklaşsak da özlemek esas duygu, sanki.:)