Portekiz'e ilk adımı Porto havaalanında attık.
Uçağımız İstanbul'dan Porto'ya uçarken, hava oldukça açıktı ve bu sayede bir coğrafya dersinde gibi hissettim kendimi. Yunanistan'ın kuzeyi, İtalya'nın çizmesinin burnu, Sicilya, Tunus'un kuzeyi ve İspanya üzerinden geçerken hoş manzaralar gördük. Sicilya üzerinden uçarken Etna'nın tüten dumanını görmek mucize gibiydi.
Turla yolculuk yapmak, kısıtlı zaman içinde olabildiği kadar çok yeri görmek amacında olmak ve bunun için dur durak bilmeden, yorulmadan yolda olmak demek.
O nedenle, sabahın 6'sında havavalanında olmak, 4,5 saatlik uçak yolculuğundan sonra pasaport kontrolü için 1 saatten uzun zaman ayakta beklemek filan bana mısın demiyor. Bavulları otobüse aktarıp, koltuğuna oturduğun an tüm yorgunluk geçiyor ve keşfedilmeyi bekleyen yeni coğrafyaya doğru sabırsız bir seyir eylemi başlıyor.
Tur programında "panoramik şehir turu" olarak adlandırılan, otobüsle şehrin ana cazibe merkezlerinden geçerken, bir yandan rehberin anlattıklarına kulak kabartmaya ve nerede olduğunu anlamaya çalışmak, diğer yandan değişik ve ilginç gelen her yerin fotoğrafını çekmeye çalışmak, tur yolcusunun tipik davranışıdır.
Böyle bir panoramayı görebilmek için ilk durduğumuz yer, İspanya'yı 800 km kadar katettikten sonra Porto'da okyanusa kavuşan Douro nehri kıyısı oldu.
Nehrin iki kıyısının duruşunu, üzerindeki köprüleri, ileride açık denize ulaşmasını izlerken, zihnimde hep İstanbul'da Haliç'in Eminönü ve Karaköy tarafları arasında uzanması, köprüler ve Marmara'yla birleşen hali vardı; nasıl da benziyorlar!
İşte o benzerlik belki de daha ilk anda insana "Porto'yu sevdim" cümlesini kurduran.
Vila Nova de Gaia tarafından Don Luis I köprüsüne bakış
Çift katlı bu köprü, 1886 yılında Eyfel kulesinin mimarı Gustave Eiffel'in yardımcısı Théophile Seyrig tarafından yapılmış. Eyfel kulesi havasındaki çelik yapısıyla dikkat çekiyor.
Douro kıyısında Porto evleri
Binaların dış cephesi azulejo adı verilen çinilerle kaplı.
Ferforje balkonlardan evin çamaşırları kuruması için dışarı sallandırılmış. Rehberimiz dedi ki, ev içleri küçüktür, çamaşırları içeride kurutmak için yer yoktur, bu nedenle çamaşırlar balkondan pancereden asılır.
Bu bina nehrin Gaia tarafında, oldukça eski ve tepesindeki haça bakılırsa dini bir yapı
Dış cephe yine azulejo ile kaplı.
Praça de Carlos Alberto (Carlos Alberto Meydanı) ndaki Igreja do Carmo kilisesinin dış cephesindeki mavi çiniler
Binanın tüm dış yüzeyi çepeçevre, dini ve tarihi olayların canlandırıldığı çinilerle kaplanmış.
Burası Porto'nun Sao Bento tren istasyonu ana girişi
İstasyonun soldan sağa doğru üç cephesi Portekiz tarihinin anlatıldığı çinilerle bezenmiş
Yolculuk için koşuşturan o şehirde yaşayan insanların arasında durup, rehberimizin anlattığı Portekiz tarihini dinlemek, ilginçti doğrusu.
Avrupa sokaklarında sık görülen bir performans, canlı heykel.
Heykelimiz bir tamirci, kendisini izleyenlerden birisi, önündeki çanağa bozukluk attığında, elindeki çekici üzengideki ayakkabının topuğuna vurup, tekrar hareketsiz kalıyor.
Şimdi kısa süreli bir serbest zamandayız.
Arkadaşlarımızın bir kısmı alış verişe adadı kendisini.
Benim gibi bir kaç aylak, etrafına bakıyor, bir kaç sokak ötesine yürüyor, insanlar ne yapıyor anlamaya çalışıyor.
Derken, görmeyi heyecanla beklediğim bir mekandayız; Dünyanın En Güzel Kitapçısı Lello'da.
Kapıda kuyruk var, yine de şanslıyız, on dakika sonra içerideyiz. İçerisi turist kaynıyor, girerken aldığımız bilet bize içeriden kitap alırsak indirim imkanı veriyor. Kitap almazsanız eliniz boş kalmıyor, bu yapıyı ve kitapevinin tarihini anlatan bir kitapcık seçebiliyorsunuz.
Yapının duvarları, merdivenleri ahşap, her yeri ince el işçiliğiyle dolu. İki taraftan dönerek çıkan merdivenlerin konumu, kitapevinin ikinci katının balkonlu tasarımı çekici.
Yıllardır internette her gördüğümde, burası gerçek mi acaba, bu kadar süslü ve aynı zamanda zarif bir bina olabilir mi diye düşünmekten kendimi alamadığım, görmeyi çok çok istediğim bir mekandayım.
Rüya gibi!
Tavandaki vitray, ahşabın tepesinde ışıl ışıl
Ne var ki, o zaman bu gezinin yazısı bitmez.
Hem de görülecek ve yazılacak o kadar çok güzellik varken...
Porto'daki ilk günün sonunda, otele ulaştığımızda yorgunluktan sürünme noktasındayız.
Yarın sabah yine erkenden yollarda olacağız.
Porto candır...
YanıtlaSilSelam fotolara hayran kaldım. Ne iyi yapmışsınız hele kitapçı harika bir yer.Sevgiler.
YanıtlaSilGüzel fotoğraflar. İlk fotoğraf bana sanki Galata taraflarını anımsattı.
YanıtlaSilLello'yu kıskandım ne yalan söyleyeyim :)))
YanıtlaSilEmekli Hayat,
YanıtlaSilGerçekten Porto can imiş! :)
Parıldayan Çiçek,
YanıtlaSilKitapçı bir hayaldi, gerçekleşmesi mucize gibi.:)
Gizli Pencere,
YanıtlaSilEvet, bizim Galata, Karaköy manzaramıza çok benziyor. :)
Leylakcığım,
YanıtlaSilBen de yıllarca orada olmak nasıl bir duygudur, çok merak etmiştim.
Keşke daha uzun zamanı orada kitapların arasında geçirebilseydim.
Neyse ki bizim de güzel kitapçılarımız var, bu kadar tarihi ve ince işli olmasalar da...
Lello şahaneymiş... İnsan tüm gününü orada sıkılmadan geçirebilir sanırım ♥
YanıtlaSilŞebnemciğim,
YanıtlaSilEvet, tüm gün orada ve yanıbaşındaki pastanede, onun yanındaki kafede rahatça ve keyifle geçirilir. :)