Pazar, Haziran 05, 2022

bugün yine gönlümün bahçesinde gezindim*

gönlümün bahçesi istanbul, gez gez bitmez istanbul, 
yaşamak istediğimiz şehir, her an kaçıp gitme arzusuyla bizi yoran şehir,

şubat ayında bir pazar günüydü, güzel havadan yararlanıp istanbul'un yeni cicilerini görmeye çıkmış ve kendime "ilk fırsatta tekrar gidip gezeceğim" sözü vermiştim. o sözü, aradan dört aya yakın zaman geçtikten sonra, ancak gerçekleştirebildim. 
bugün oğlumla kadıköy'den karaköy'e geçtik, tophane'ye müze gezmeye gittik. sonra hızımız alamayıp sultanahmet'e kadar uzattık yolumuzu.

 

sarayburnu önüne demirlemiş beş katlı  yolcu gemisi, eskiden orada demirleyen denizcilik işletmelerinin yolcu gemilerine kıyasla kocamandı. 
meğer erken davranmışız, galataport'a demirlemiş olanını henüz görmediğimizden buna kocaman demişiz!

karaköy'e yaklaşırken, içinde bulunduğumuz yolcu motoru, bir zamanlar kendilerine "dolmuş motoru" dendiğini hatırlamış olacak, biri iskeleden yeni ayrılmış, diğeri iskeleye yanaşmasına az kalmış iki şehir hatları feribotu arasında slalom yaparak, kaptanları fena halde kızdırdı ve uzun uzun düdük çekmelerine neden oldu.
 


karaköy iskelesiyle tophane arasında yürürken bir kısmı halen  devam eden inşaatları ve yol yapım çalışmalarını, üzerimize gelen beton kamyonlarını aştık ve sonunda tophane müze meydanına ulaştık.
istanbul devlet resim heykel müzesi ya da mimar sinan güzel sanatlar üniversitesi müzesi, eski denizcilik işletmeleri antrepo alanına yapılan iki müzeden biri.
binayı ilk kez henüz kaba inşaatı bitmişken 2019 kasım'ında istanbul bienalinin sergilerini gezerken görmüştüm. 
yukarıdaki fotoğrafı, dört katlı kocaman iç hacimli bu binanın en üst katından aşağıda minicik görünen müze dükkanına doğru bakarken çektim. gerçekten etkileyici ve baş döndürücü.




gelelim, sarayburnu açıklarında gördüğümüz kocaman geminin ağababasına...
galataport önünde demirlemiş italyan bandralı geminin ancak üçte birini fotoğraflayabildim, gördüğünüz üzere. bulunduğum yer, resim heykel müzesinin dördüncü katı, yani çok yüksekteyim, ama gemi binadan da yüksek. varın gerisini siz düşünün!

bakındı siz şimdi! sergi gezmeye gitmemiş miydik biz? nedir o binanı yüksekliği imiş, geminin kocamanlığıymış kafaya takmalar? neyse ne!
sergi faslına geçiyorum:
dördüncü katta daha çok meslekten olanları ilgilendireceğini düşündüğüm mimari yaklaşımlarda mekan hafızası gibi bir konusu olan bir sergi ve muhtemelen toplantı var, afişlerine bakıp, alt kata indik. 
alt katta osman hamdi sergisi var, özenli bilgilendirmeler ve düzenlemeyle daha önce görmediğim pek çok resmini, aldığı madalya ve ödülleri gördük.




osman hamdi sergisinden sonra başlığı, yanılmıyorsam, "türk resminde kaligrafik eğilimler" olan bir sergi gezdik.
burada hem klasik hat ve tezhip sanatından çok güzel örnekler vardı,  hem de modern tarzda kaligrafik eserler vardı.
üstteki eserin tezhipleri sedeften yapılmıştı, öyle zarif ve ince işlenmişti ki hayran kalmamak imkansız.



yukarıdaki eserler, daha önceden bazı sergilerde gördüğüm benzer işleri olan  emin barın'a ait.
işin uzmanı değilim, sadece izlerken verdiği etkiyle konuşabilirim, ne kadar sade ve modern bir yorum, değil mi?



cihat burak'a ait bu resmi daha önce görmemiştim.
kediye bayıldım. ancak onun dışında mezar taşlarının arasındaki duruşu bambaşka bir etki yaptı üzerimde. 



geçiyoruz, müzedeki diğer güncel sergiye, "serginin sergisi ıı",
devlet resim heykel müzesinin 1937'deki ilk açılışı sırasında sergilenen eserlerle başlıyor, sergi.
türk resim sanatının ilk yılları, askeri ressamlar, yurt dışına eğitime  gönderilenler, onların yetiştirdikleri öğrenciler, ünlü ressamların eserlerinden yapılan aslının aynı kopyalar, cumhuriyetin ilk yıllarındaki çalışmalar, manzara resimleri, natürmortlar ve daha unuttuğum pek çok konu başlığıyla bölüm bölüm türk resim tarihini izlemiş olduk.
yukarıdaki resmi daha önce görmemiştim mesela, bedri rahmi eyüboğluna ait, adı "oturan kadın" yanlış hatırlamıyorsam.



bu resim de yine bedri rahmi'nin,  manzara resimleri bölümündeydi.
hangi döneme ait, kimden etkilenmiş, ne demek istemiş bilemiyorum, hoşuma gitti, fotoğrafını çektim.
ha bu arada, söylemeden geçemeyeceğim, müzedeki ışıklandırma resimleri izlerken bazı durumlarda, özellikle yağlıboya tablolarda fazlasıyla yansıyor ve rahatça seyretmeye engel oluyordu. açı değiştirip bakınca, kimi zaman resimden uzaklaşmak veya yandan bakmak gerekiyordu. uzmanına sormak lazım ama, bence bu durum pek estetik zevk veren bir şey değil. 



müzeden çıktıktan sonra,  galataport'ta gezinen insan kalabalığı arasına  biz de katıldık ve fındıklı yönüne doğru yürüdük. deniz kenarında durup boğaz girişine ve uzaktan görünen köprüye baktık, karşı kıyıya göz attık.
tam olay yerini terk etmek üzereyken, göbeklitepe konulu bir sergileme olduğunu farkettik ve hadi bir bakalım dedik, iyi ki demişiz.
örneğin, yukarıdaki yerleştirme göbeklitepe'nin bir minyatür kopyası. bunun dışında kısa bir belgesel film, buluntunun zamanına ve özelliklerine ait görseller ve bilgiler yanısıra, urfa'dan getirilmiş taşlarla yontulup yerleştirilmiş bir replika vardı. fotoğrafın alt kısmında görülen yerleştirmenin birebir ölçeklisi sergilenmişti.
umarım, yakın zamanda urfa'ya yolum düşer ve aslını da görebilirim. 



her güne üç güzel şey'de yazmıştım, "Sanat ve tarihe doyduğumuz an karnımızın acıktığını farkettik. Nerede ne yesek derken, aklıma geldi "haydi tramvaya atlayıp Sultanahmet'e gidelim" dedim. Oğlum bu önerime katılınca, kısa bir yolculuk sonrası Sultanahmet Köftecisi'nde köftelerimizi yiyorduk, bile."
üç seneden sonra ilk kez sultanahmet köftecisinde yemek yemek, otuz kırk senelik anıları canlandırdı. oğluma anlattım, eskiden adliyeye sabah geldiğimizde işimiz öğleden sonraya kalmışsa arada köftecide karın doyurduğumuzu, buranın o zaman da bilinen bir yer olduğunu ama yine de daha esnaf lokantası havasında olduğunu, daha sonraları kim bilir kaç kereler ne vesilelerle geldiğimizi, filan falan...

sultanahmet meydanı'ndaki insan kalabalığını anlatmaya imkan yok. çok uzun zamandır oralara gelememiş olmamıza rağmen, daha fazla ortalarda dolaşmayıp, gülhane parkına girmeyi tercih ettik.
gülhane parkı'na girince de anlatmazsam olmaz anılardan birine sıra geldi, biz küçükken babamın ve dayımın dört çocukla parkta gezerken nasıl olup da o sırada parkta bulunan küçük hayvanat bahçesinin içinde kardeşimi unutayazdıkları hikayesine...
meğer, oğluma zaten anlatmışmışım bunu, bak sen!

parkta piknik yapanlar, yürüyenler, oturanlar, çay içenler, bizim gibi kocaman ağaçları seyredip huzur bulanlar filan, yedi düvelden kırk çeşit insan vardı. sanırım gülhane'deki bugünü kayıtlardan çıkaracağım ve bu kadar kalabalık olmadığı hatta üç beş kişinin olduğu zamanlardaki anılarımla avunmayı tercih edeceğim. 



gülhane parkının sarayburnu tarafından çıktık ve sirkeci'ye doğru yürüdük, ancak bu yürüyüş tam bir eziyet oldu. güneş cayır cayır yakarken, daracık kaldırımdan etraftan vızır vızır araba geçerken yürümek hiç hoş değildi.
üstüne bir de sirkeci'den marmaray'a binelim önerim, vapura binelim karşı fikriyle reddedilince, tee galata köprüsünün başındaki kadıköy iskelesine kadar yürümemiz gerekince, üstüne son anda vapuru kaçırınca... 

vapura kendimizi atıp üst güverteye çıktığımızda yorgunluktan bitmiştik. neyse ki, püfür püfür  esintili vapur sefası günün yorgunluğunu bir nebze aldı ve eve ulaşacak gücü bulabildik.

bugün için yapımda emeği geçenlere ve  vazgeçilemez varlığıyla istanbul'a teşekkürler olsun!

* başlıktaki söz bana ait değil, eskilerden sevdiğim bir şarkıdan
güfte: emriye gürdal
beste: emin ongan


14 yorum:

  1. ne güzel gezmişsiniz...imrendim ama hava çok sıcak, yer yer ne kadar eziyet çektiğinizi tahmin edebiliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hava dün çok sıcaktı Joe'cuğum, bugünkü gibi olaydı iyiydi, ne yapalım her şey aynı anda olamıyor. :)
      Güzel gezdik doğrusu, o müzeye daha çok giderim ben, seninle de gideriz tabii ki. Resimlerin hepsini hemen anlamak, hakkıyla izlemek mümkün değil, bir kaç seferde ancak. :)

      Sil
  2. Güzel bir gezi olmuş, İstanbul'un zevkini çıkarın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, dün keyifli bir İstanbul günüydü, gerçekten. :)

      Sil
  3. çok güzel çok...ne de güzel anlatmışsın. bedri rahmi'nin oturan kadın'ına bayıldım. cihat burak'ın kedisine de!
    bu yaz şefoyu da alıp benzer bir tur da ben yapmalıyım dedim hemen!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şefo'nun çok memnun kalacağından eminim, tabii sen de çok seversin. :)
      Tam bir Türk resim tarihiydi, çok zevkliydi. :)

      Sil
  4. Sevgili komşum, bu geziniz benim hayatımın büyük kısmını geçirdiğim yerlerde olmuş. Sultanahmet'de şimdi Marmara Üniversitesi Rektörlük Binası olan yerde 4 yıl okudum. Sultanahmet ve çevresini iyi bilirdim. Köfteci de dediğin gibi zamanla esnaf lokantasından turistik lokantaya evrildi. Galata ve Karaköy'de de 33 sene Denizcilik İşletmeleri binalarında çalıştım. Oralar da çok değişti tabi, daha da değişecek..Ne iyi etmişsiniz bana da görmek iyi geldi..sevgiler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Komşum,
      Bence, özellikle eski çalıştığınız binaların ve mekanın şimdiki halleri belki de sizin burnunuzun direğini sızlatacak.
      Ancak, en azından Tophane meydanı ve müzeler sergiledikleri güzellikler nedeniyle Galataport'tan çok daha sevimliler bence. :)

      Sil
  5. Üsküdar'da Filizler Pastanesi'nde ilk buluştuğumuz gündü. Funda ile birbirimizin aklına uyup Cankurtaran'dan Eminönü'ne yürüyelim dedik, ay bi de sahilden olsun diye karşıya geçtik. Mesafenin uzunluğundan geçtim, cayır güneş, yanıyor, tek bir ağaç altı yok. Karşıya gölge kaldırıma geçemiyoruz, refüjde parmaklık var. Nasıl beyin kanaması geçirmedik bilmem, üstelik görülecek bir şey de yoktu, boş deniz işte. Kendimizi sizin gibi Gülhane Parkı'na nasıl attık bilmiyorum :)))) Sen yazınca aklıma geldi. Yorulmuşsunuz ama süper bir tur olmuş, dinlenince geçer, boşver :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah! İşte! Tam Nasrettin Hoca'nın dediği gibi, "damdan düşen halden bilir" :))
      Üstelik bizim versiyonda, önce park sonra güneş altında cayırdamak var ki, sorma... Neyse, bizi de vapur güvertesi kurtardı. :)
      Geçti bile! :))

      Sil
  6. Ha ertesi gün de sizin okul bahçesinde dolanıp sonra Sultanahmet Köftecisi'ne gitmiştik :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Köfteci de eksik kalmamalıydı, İstanbul'a kadar gelmişken. :)

      Sil
  7. Gercekten imrenilecek bir gezi olmus, eski anilara yenileri de eklenmis daha da bir guzel olmus. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzeldi gerçekten, biraz yorucu olmasını üç seneye yakın süren idmansızlığımıza bağlıyorum. :)

      Sil

Hoşgeldiniz!