Pazartesi, Şubat 21, 2022

Karşı'ya Geçmek, İstanbul'un Yeni Cicilerini Görmek

Biz pandemi korkusuna evlerimize, mahallelerimize, kendi kıyımıza sıkı sıkıya bağlanmış otururken, şehrimizde bir şeyler oldu. Özellikle karşı kıyıda köklü değişiklikler meydana getiren inşaatlar olduğu anlatılıyordu. 
Bu "karşı kıyı" hatta kısası "karşı" lafları da İstanbul'un her iki yakasında oturanların paylaşamadığı kavramlardandır laf aramızda, herkesin karşısı kendinedir. Özellikle vapurla karşıya geçenler neden söz ettiğimi çok iyi bilirler. 

Geçen yaz bir gün karşıya geçerken o sıralarda inşaatların önündeki tahta perdeleri henüz kalkmış Galataport binalarını ilk kez görünce "ne olmuş buralara, burası başka şehir" hissiyle sarsılmıştım. 
Orada neler olabileceğini oldukça yakından gördüğüm ilk tarih 2019 yılındaki 16. İstanbul Bienali olmuştu.  O günlerde yazdığım  "MSGSÜ İstanbul Resim Heykel Müzesi Şantiyesi, Bienalin en büyük sergi alanlarından" cümlesi ve yapının üst katından çektiğim fotoğraf olacakların fragmanı gibiydi.

Aralık sonunda bir gün hızlı çekim karşıya geçip dönerken son kez vapura binmiştim, ondan sonra bir kaç kez köprü yoluyla karşıya geçtim. Aradan iki ay geçtikten sonra deniz üstünden karşıya geçmenin zamanı gelmiş, geçiyordu.
Pazar sabahı kahvaltımı yapıp, aheste hazırlanıp, metroya yollandığımda saat 11:30 olmuştu. Metronun 4'lü vagonun yolda olduğunu gördüm, İstanbul Kartımı doldurmakla oyalandım, 6 dakika sonra gelen  8'li vagona bindim. Pazar sabahı tenhalığı henüz geçmemişti, ayakta yolcu yoktu. 
Metrodan indim,  yürüyen merdivenlerdeki kalabalığın geçmesini bekledim, hangi çıkışa gitsem diye düşündüm. Yukarıya çıktığımda Beşiktaş vapuru beş dakika önce kalkmıştı, Karaköy iskelesinde vapur yoktu, ne zaman gelir bilemedim; tarifeler iki sene öncesinden farklı artık, eskisinden çok sayıda vapur ve motor var, ancak saatlerini henüz ezberimde değil vs. vs. 




Olacağı varmış, sonunda 12:30'da Kadıköy'den kalkan Beşiktaş motoruna bindim. Üst güvertenin ön yarısının camla kapatıldığı büyük motorlardandı. Arkadaki açık bölüme oturdum, derin nefesler alarak denize bakmaya başladım. 
Yukarıdaki fotoğrafı iskeleden ayrıldıktan sonra çektim. Tıklayıp büyütürseniz, daha rahat göreceğinizi umuyorum. Solda mendirek çıkışı, sağda boş sayılacak Haydarpaşa liman alanı, ortada uzakta tarihi yarımada ve onun altında iki ayrı şehir hatları vapuru var.
Bin defa gözümü dikip bakmışımdır bu manzaraya, her seferinde bambaşka görünür.



Bu seferdeki eğlenceli başkalığın kahramanı martılardı. Bir tür şenlik halindeydiler, mendireğin üzerinde yoğunlaşmış, kimi dinlenen kimi inip kalkan martıların şenliği. 
Hepsi aynı anda havalanıp, aynı anda konuyorlardı, bir çeşit Meksika dalgası yapıyorlardı.
Karşıya yaklaştıkça, kış nedeniyle tamamen yapraksız kalmış ağaçlar nedeniyle binaların çok daha görünür olduğu dikkatimi çekti, değişik bir histi.



Motordan Beşiktaş iskelesinde inerken, etraftaki ferahlık hali ilgimi çekti. Meğer, meydanın büyük kısmını işgal eden karayolu üst geçidi kaldırıldıktan sonra, onun altına konuşlanmış nargile kafeler, küçük alışveriş kulübeleri de kaldırılmış.
Ne tarafa doğru gideyim, kıyıdan Karaköy'e kadar yürümek uzun sürer, enerjimi o yolda tüketmeyip araç kullansam daha iyi olur, derken aklıma geldi "önce Taksim'e çıkarım AKM'ye bir bakarım, Karaköy'e oradan inerim".
Deniz Müzesi'nin yanından caddenin karşısına geçtim, Taksim dolmuşu Dereboyu Caddesi ve Akaretler arasındaki bildiğim yerindeydi, gezmeye çıkmış tatlı bir aileyle sıraya girdik, bir kaç dakika dolmuş bekledik, bindik ve Taksim'e çıktık.
Gümüşsuyu'ndan geçerken, sağda solda değişiklik var mı merakıyla bakıyordum, önce Rus Lokantası'nı gördüm, "iyi bari, yerinde duruyor" düşüncesiyle mutlu oluyordum ki,  "dur şöför, inecek var" dememe ramak kaldı. Neden sorusunun cevabı için yukarıdaki fotoğrafa bakınız, Fischer yeniden açılmış! 
Dolmuştan inince, meydana yürüyeceğime Gümüşsuyu'na döndüm, gördüğümün o olduğuna  emin oldum, meydana bakan Gezi İstanbul'un önündeki oturma alanının küçülmüş olduğunu gözledim ve AKM'nin ön girişine ulaştım.



AKM'ye ulaştım da, nerede ne var, nereye bakacağım, gezilebilir yeri var mı sorularının cevabını bulmak gerekiyor. Şöyle uygun köşede bir danışma kulübesi olsa ya da haritalı filan tanıtım broşürü konulsa iyi olmaz mı? Aha! Ne diyorum ben? Sora sora Bağdat bulunur memleketindeyiz, kalabalığı takip et, insanlar nerdeyse orada vardır bir durum. 
Efendim, yukarıda sağda gördüğünüz kocaman bina -sanırım- o ünlü opera sahnesinin bulunduğu yer, eskinin büyük salonu yerine yapılan. Soldaki daha ufak yapı ise Sanat Sokağı denilen yerin bir bölümü, o çıkıntıda sanat galerisi var. Arkasında ise eski otoparkın bulunduğu alana yayılmış daha büyük bina ya da bir kaç parça yapı var. 



Bu fotoğrafı o yapılar bütünü içinde yer alan Sanat Galerisi katından çektim. Aşağıya doğru sağlı sollu, kat kat inilen çocuk tiyatrosu, kütüphane, tasarım merkezi, müzik merkezi gibi bölümler var. Epey gelen giden gezen insan vardı, ortam oldukça hareketliydi ve meraklısı boldu. 
"Dur bir yukarıya bakayım, ne var" düşüncesiyle asansör beklerken inen asansörden çıkan bir beyefendi, "yukarıda güzel bir sanat galerisi var, sergi de güzel" deyince, doğru yolda olduğumdan emin oldum.




Sanat galerisi katındayız, sergide yer alan işlerden biri. 
Serginin adı, "Birlikte Var Olmak"  Yerli yabancı çok sayıda sanatçı yer alıyor, bir çağdaş sanat sergisi. İlginç, değişik işler vardı. Böyle karma sergilerde işleri izlerken eserlerin hakkını vermek için uzun zaman ayırmak gerekli sanki.
Oysa sergide galerinin dışında camdaki genel tanıtım  ve sergilenen işlerin yanındaki isimler dışında mesela bir broşür, kitapcık filan yoktu. Öyle bakıp geçince, biraz eksik kalıyor.




Burası, Sanat Sokağının ne tarafında olduğunuza bağlı olarak, girişi ya da  çıkışı. 
Eski otopark alanının ucu gibi düşünün, arkanızı binaya verince sağ tarafta tam karşısında Atatürk Kütüphanesi'nin kapısı ve Maçka'ya doğru giden teleferiğin girişi var.

AKM'den çıktıktan sonra, Her Güne Üç Güzel Şey'de  yazdığım gibi Taksim meydanında bir an durup İstiklal Caddesi yönüne baktım, cadde girişinde aşağı doğru akan kalabalığı görünce, kendimi fünikülere attım.  Fünikülere bindiğimde saat 14:10 olmuştu. Kabataş'tan tramvaya aktarma yaptım ve Tophane'de inip, Galataport'un sahil kısmına nasıl geçeceğimin yolunu bulmaya çalıştım. 
Bu arada, yollar kalabalıklaşmış, pazar gezmesine çıkanlar ve turistler çoğalmıştı.



Şimdi bu ne, değil mi?
Galataport'a gittin de, bula bula bu iskele babasını mı çektin, diyebilirsiniz. 
Efendim, adına "port" takısını koyduklarından anladığımız kadarıyla ve eski halini bilmekliğimiz nedeniyle, burasının esas olarak yolcu gemilerinin eskisi gibi akın akın geleceği hesabıyla tasarlandığını düşünüyorum.
Çevre plancısı ya da mimar değilim de, gördüğüm kadarıyla bu genişletme sırasında hazır "port" genişletilirken, bir de çevreye el atılıp gelenler ve gezenler için kocaman ve marka dolu bir açık hava AVM'si yapılıverdiği de bir gerçek olarak karşımızda.
İnsanlar "port"un önünde uzanan upuzun gezinti yolunda salındıktan sonra, Fındıklı'ya yakın genişçe alanda Boğaz köprüsü manzaralı selfieler çekiyorlardı. 
Onların arasından sıyrılıp manzaraya bakabildim sadece, size albenili bir selfie sunamıyorum, kusura bakmayın. 
Bu arada,  eski paket postanesinin fiyonkla paketlenmiş yeni halini de sosyal medyadan filan mutlaka görmüşsünüzdür. Umarım, açılışından sonra, hiç değilse o fiyonk üzerinden çıkar. 



Bölgede ilgimi çekmeyen "şıklık"ların yanı sıra, merakla heyecanla beklediğim durumlar da var.
M.S.G. S. Üniversitesi Devlet Resim ve Heykel Müzesi açılmış, ilk fırsatta tekrar gidip gezeceğim.
İstanbul Modern "pek yakında" diyor, onu da heyecanla bekliyorum.



Doğrusu, Tophane'ye kazandırılan yeni meydana karşı sözüm yok.
Üstelik, muhtemelen daha önce Denizcilik İşletmeleri binaları arasında göze çarpmayan saat kulesinin onarılıp, bakılıp, zeminden yükseltilmesi nefis bir iş olmuş.
Abdülmecid zamanında yapılmış, biblo gibi bir yapı bu saat kulesi, çok hoşuma gitti.

Beş saate yakın zaman dolaştım durdum, gün bitmedi.  Kalabalık ortamda oturmayayım diye zil çalan karnıma yüz vermediğim için, artık "karşı"ya geçme zamanı. 
Karaköy iskelesindeki Kadıköy vapuruna tam yolcu kapısı kapanırken yetiştim, en sevdiğim İstanbul klasiği. Daha ne olsun!


12 yorum:

  1. Ohh Ekmekçim, İstanbul'u nasıl özlediğimi bir kez daha anladım. Umarım en yakın zamanda biraz olsun normale döner, geliriz İstanbul'a, tüm buraları bir kez de birlikte gezeriz, müzelerin içine girerek ve Fischer'de yemek yiyerek...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Leylakcığım,
      Çok umut ediyorum çok çok diliyorum, artık nefes alalım. Geççekle kalmasın, geçsin. :)

      Fisher gençliğimin özel mekanlarından, hiç şüphesiz eskisi gibi olması mümkün değil. Yine de adının yaşıyor olmasına çok sevindim, dilerim ağız tadıyla güzel bir şinitzel yeriz. :)

      Sil
  2. biz de aralık ayında bir karaköy gezisi yapmıştık eşim beyle. istanbul'u özlüyoruz, orası net ve kesinlikle hemfikirim ki saat kulesi çok zarif, çok sevdim ben de. resim heykel biz gittiğimizde henüz açılmamıştı, sabırsızlıkla bekliyoruz doğrusu.
    galataport ile ilgili benim şehir planlamacısı bir dostum "halkın balık tutamayacağı sahil, halka açılmış sayılmaz" demişti. katılıyorum. diğer bloga da yazdım ya, zengin turist olsam severdim sanırım, bu hali ban açok hitap etmedi!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın Şulem. Promenade yapılmış güya ve fakat diğer tarafa koca gemiler demirleyeceği için hayli yüksekte kalıyor. Oradan olta sarkıtan ancak kendini avlar. :))
      Fındıklı'daki Deniz Ticaret Odası'nın ön kısmındaki bir zamanlar Hümeyra'nın işlettiği müzikli restaurantı hatırlarsın belki. İstanbu'ın en sıcak yaz günlerinde bile en esintili yeriydi. Korkarım şimdi oranın esintisini bile kesecek o kocaman yapılar. :(
      Bu devir de böyle...

      Sil
  3. Fischer'in açıldığını geçende okumuş ne kadar sevinmiştim, şimdi fena tetiklendim; yazıdaki diğer yerleri ve ulaşımı falan okuyunca İstanbul tüttü... Çok fena:) Maskeler fora bir İstanbul istiyorum ama, insan kendi şehrinde maskeyi yabancılamıyor, alıştık, doğal. Ama İstanbul'u düşünüyorum, gözlerim maskesiz:) Ne olacak biz taşralıların hali ve İstanbul özlemi acep?:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Siz İstanbul sevdalısı taşralılara bir şey olacağı yok, Sevgili Okul Arkadaşım. Görüldüğü üzre, her şeyi en son biz öğreniyoruz, acaba "karşının taksisisyiz " de , ondan mı nedir?
      İtiraf.com'a bağlayacağım yakında Fischer için, gerçekten özeldir hayatımda. :))
      Bu arada, kapının önünde duran menüye ve fiyat listesine baktım da, belki artık çoğu restaurant öyledir, fiyatlar hiç de bizim tıfıl meslek sahibi halimizle bile ödeyebildiğimiz mertebede değildi.

      Her şey bir yana, taşranın İstanbul'a ziyareti yakındır fikrimce. :)

      Sil
  4. Ellerinize, bakışınıza sağlık. Yine ne güzel anlatmışınız. Ben şu cümlenize takıldım : "Bin defa gözümü dikip bakmışımdır bu manzaraya, her seferinde başka gelir." Ne garip, bazı manzaralar öyle. İnsan yıllarca ve yüzlerce defa baksa yine de doyamıyor. Bazı manzaralar özellikle bazı insanlar için sanırım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, İstanbul hakkında benzer düşüncelerimiz olmasından memnunum doğrusu. :)
      Haklısınız, sadece manzaraların değil, insanların da üzerimizde böyle etkileri olabiliyor ki buna denk düşene ne mutlu.:)

      Sil
  5. Çok teşekkür ederim komşum,iyi ki gidip gördün ve Ekmekçi Kız'a da yazdın..Yıllarca çalıştığım Galata rıhtımı ve binalarını henüz göremedim. Aynı şekilde kaç kere konser, opera,bale izlediğim AKM 'yi de henüz göremedim. Corona korkusuna gidemedim. Sayende gezmiş gibi oldum. Ama yetti artık gideceğim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Komşum,
      Kesinlikle gitmelisiniz, özellikle saat kulesini görünce aklıma siz geldiniz. Yazın oraları ilk gördüğümde saat kulesini sorduğunuzu hatırladım, görmelisiniz. :)
      Gerçi bazı noktalarda hayal kırıklığı da yaşayabilirsiniz, yine de gidin görün.
      Metronun tenha saatlerine denk düşürürseniz, vapur ya da motorun zaten açık hava alanları var, sonrası biraz yürümek. Hiç gözünüzde büyütmeyin, oluyor. :)

      Sil
  6. Galataport'a geçtiğimiz Kasım ayında akşama doğru gittik. Populist'te oturduk. Gece Boğaz manzarasına karşı yeyip içmek güzeldi tabii. Fakat o kadar. AVM kısmı hayalet şehir gibiydi. MSGSÜ Resim ve Heykel Müzesi henüz açık değildi. Şu an kısmen açık zaten. Her şey tamamlanmadan Galataport neden açılmış anlayamadım. Yarım yamalak bir şey. Müze meydanı da yer yer inşaat halindeydi. Müzeler açılınca, gemiler gelip gittikçe nasıl olacak bakalım. Gerçi bana kalırsa her halükârda yapay bir hali olacak. Şule Hanım'ın yazdığı gibi halka açık sayılmaz ne yazık ki. Yine alışveriş kaygısıyla yapılmış, vakti kısıtlı cruise yolcuları para harcasın diye düzenlenmiş bir yer.
    İki hafta önce biz de Adalar'a geçtik. Uzun bir aradan sonra ilk kez vapura bindik:) İşte İstanbul'da vapur yolculuğu çok güzel!
    Sevgiler Ekmekçi Kız...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Galataport tarafından bakınca manzara tadına doyulmaz oluyor, gerçekten.
      Aradan geçen üç ayda AVM iyiden iyiye dolmuş artık, dükkanlar epey kalabalıktı.
      Resim Heykel Müzesi'nin yarım açık olduğunu bilmiyordum, umarım bu arada o da tam açık hale gelmiştir.
      Müze meydanı düzgündü, İstanbul Modern de açılırsa tam olacak.
      Aynı tamamlanmadan açılıverme hali AKM'de de vardı. Arkalar, aralar inşaat malzemesiyle doluydu, halen çalışıyorlardı.
      Ada zamanı geldi, baharda bambaşka güzel oluyorlar, iyi yapmışsınız.
      Benden de sevgiler. :)

      Sil

Hoşgeldiniz!