Perşembe, Eylül 21, 2023

#tbt SEVDİKLERİM

Bugün "Güzellikler defteri"nde eğlenceli bir fikir ve onun sonucunda yazılmış bir yazısı vardı Şulemin
Yazıyı okuyunca hemen o tarihlerde Ekmekcikız'da ne yazdığımı merak ettim, haliyle.
Meğer ben de o "mim"e dahil olmuşum, konuyla ilgili yazıyı yazmışım. 
Eski blog yazarı dostlar hatırlarlar; o yıllarda size yöneltilmiş soruya cevap verip, başka bloggerları da o sorulara cevap vermeye davet etmek olarak tanımlanacak "mim" işleri vardı. 
Şimdilerde o işin adı "chalenge" oldu, bazı bloglarda halen arada sırada ortak konularda yazılıyor, okuyorum. Sanırım eskisi kadar düzenli yazan epey azaldığı  için olsa gerek,  davet üzerine yazılan yazılar da azaldı.

Bir gelenek haline getirir ve sürdürür müyüm bilemiyorum. Ancak en azından Şulemin bugünkü yazısına eşlik etmek üzere,  25 Eylül 2007 tarihli yazımı ve orada cevapladığım mimi aşağıya yapıştırıyorum. Aradan o kadar çok zaman geçmiş ki, yazıyı ara yüzde bulmak kolay olmadı doğrusu. 


*******************************************




Meğer Sümüklüböcek beni sobelemiş, üstünden üç gün geçince haberim oldu.

Sobe, mim derken kim bunlar, ne yaparlar, ne düşünürler sorularının cevapları peşindeyiz. Ya da sadece yazmak, okumak istiyoruz.

İşte! Gördünüz!
Meraklıyım, öğrenmeyi bunun için de soru sormayı severim.

Sonra, blogumun sağ tarafında sıralı kitapları, filmleri, müzikleri, ağaçları, çiçekleri severim.

Denizi çok severim. Seyretmeyi de, içinde olmayı da.

Yürümeyi, hareket etmeyi, canlı olmayı severim. Bir yerde çok durursam paslanmaktan korkarım.

Tam aksine, iş hayatında ve arkadaşlarımla ilişkilerimde sabit, sadık, bağlı olmayı severim.

Yolculuğu çok severim. Hem biryerlere gitmeyi o varılan yeri, hem yolculuğun kendisini severim.

Yemek yapmayı severim; bazen kendi kendime kafama estiği gibi, uydurarak yapmayı, bazen yakınlarım için düzgün adabınca yemekler yapmayı.

Çikolatayı severim, mümkünse en çok kakaosu olan, acılarını.

Dostlarımla sohbet etmeyi, anlattıklarını dinlemeyi, hayatla ilgili karşılıklı fikirler yürütmeyi severim.

Çocuklarımı, annemi, kardeşimi, yeğenlerimi severim, hem de çook.

Bir de eskiden sevdiklerim vardı ki, sanırım bu apayrı bir yazı konusu olur.

Şimdi geleneğe uyarak, ben de Elektra Hanımı oyuna davet ediyorum, buyrunuz anlatınız sevdiklerinizi, bize.

Resim: Pierre-Auguste Renoir / Apples and Flowers

******************************************************

Aradan geçen zamanda sevdiklerimde bir değişiklik olmuş mu? Düşündüm ve hemen net şekilde hayır dedim! 
Bu iyi mi kötü mü bilemiyorum fakat ben yine o günkü Ekmekcikız'ım.


Pazartesi, Eylül 18, 2023

Merkür retrosu diyorum, bitmemiş miydi?

Astrolojik işaretleri izler misiniz bilmiyorum.
Ben biraz merak biraz bakalım neler oluyor düşüncesiyle, genel gezegen hareketlerini takip ederim.
Mesela 23 Ağustos'tan bu yana merkür retro, yani geri hareketteydi ve güya 17 Eylül'de normal düzenine döndü. 
Merkür'ün  retro dönemlerinde genellikle iletişim konularında evrak işlerinde bazı terslikler olduğu söylenir. Bıyık altından gülümsüyorsanız, daha önce defalarca retro zamanı çeşitli aksilikleri şahsen tecrübe ettiğimi not edeyim. 

Gelelim bugün olanlara:
Güne  adsl hizmeti sağlayıcısından aldığım, "faturanızı ödemediniz, ödeyin yoksa interneti keseceğiz haa" mesajıyla başladım. Zaten otomatik ödeme talimatı var, nasıl olur ödenmemiş fatura? Banka hesabını kontrol ettim, kapı gibi ödeme var. 

TTNet müşteri hizmetlerini aradım, tam 20 dakika sonra bağlandığım temsilci yavaş yavaş kontrol etti ve ödeme göremediğini söyledi. Haydi bakalım!
Bankayı aradım, orada çabucak bağlandığım müşteri temsilcisi ödemeyi gördüğünü söyledi ve dekont örneğini mail adresime gönderdi. 
Ödemeyi gösteren dekontu TTNet evrak takip adresine gönderdim ve cevap beklemeye başladım.

Cevap geldi, fakat "ödeme için teşekkür ederiz, kusura bakmayın" şeklinde değil, bu defaki sesli bir aramaydı ve bant kaydında yine "faturanı ödemedin, öde yoksa internetini keseriz" tehdidi vardı. 
Olmuşum nevazil, başım ağrıyor, öyle boş boş oturacağıma neyle uğraşıyorum ben yaa! 

Üşenmedim, tekrar bankanın sistemine girdim, fatura ödeyecek gibi işlem yaptım "borcunuz bulunmamaktadır" kaydı çıktı. 
Yine üşenmedim TTNet'in sistemine girdim, ödenmemiş fatura sorgusu yaptım, tabii ki yine tüm "faturalar ödenmiştir" kaydı çıktı. 
Her iki kaydın da ekran görüntüsünü alıp, yine daha önce mail gönderdiğim adrese gönderdim.  Umarım, bu saçma taciz mesaj, mail, telefon trafiğinin makul bir açıklamasını yapar ve hiç değilse bir özür dilerler.

Bu satıra kadar sıkılmadan okuduysanız, deyin bana; olanlar henüz biten merkür retrosundan sebep mi, yoksa bir başka terslikler zinciri mi var?



Konunun kazlarla ne ilgisi mi var? Bilmem!
Hani bir fıkra vardır, bir sünnetçinin vitrininde saat duruyormuş da "ne âlâka?" demişler, o da "ya ne koysaydım vitrine" demiş. 

Pazar, Eylül 10, 2023

Sirkadyen mi?

Şimdilerde sirkadyen ritme uygun yaşamanın insan sağlığı için en iyisi olduğu söyleniyor.
"Sirkadiyen saat bitkilerin, hayvanların, mantarların ve siyanobakterilerin 24 saatlik zaman içerisindeki biyokimyasal ve psikolojik davranışlarının bütünüdür. Terim olarak "sirkadiyen", Franz Halberg, tarafından Latince circa sözcüğünden türetilmiştir."
Önerilerini gün ışığıyla uyanmak, geceyarısından önce uyumak, yemek öğünlerini buna göre düzenlemek gibi kabaca tanımlayabiliriz.



Bu tatilde bedenim ve ruhum kendiliğinden sirkadyen ritme uyumlandı. Akşam gün  batımından, özellikle yemekten sonra gözlerim kapanmaya başlıyor, biraz daha vakit geçirmeye uyanık kalmaya çalışıyorum. Zira bünye alışık değil, 6 saat uyuyunca tamam artık der, gecenin bir vakti kalk borusu çalabilir. 
Gerçi bu yorgunluk halinde gün içinde denizdeki hareketlerin, en az onbin tutan adımların da etkisi var, ne yalan söylemeli.
Yine de unutmamalı tatile gelmiş şehir insanıyım, bunun mega kente dönüşü de var, kırsala ve sirkadyen ritme fazla alışmasam iyi olacak.

Cuma, Eylül 08, 2023

Bakan Göz, Gören Göz


"Bir fotoğrafçı, dünyaya ilk kez bakan bir çocuğun ya da yabancısı olduğu bir ülkeye giren yolcunun algı açıklığına sahip olmalı ve onu içinde taşımalıdır. 
Bill Brandt"

"Ve Ansel Adams'ın şu sözlerindeki gerçekliği anlamaya başlıyorum: Fotoğrafı sadece fotoğraf makinesiyle üretemezsiniz, gördüğünüz tüm fotoğrafları, okuduğunuz tüm kitapları, dinlediğiniz müzikleri, sevdiğiniz insanları da bu eyleme katarsınız. Nesnelerin görünen yüzlerinin altındaki o ânı bulmaya en çok yaklaştığım, senin kim olduğunu anlamaya en çok yaklaştığım an buymuş gibi, bu fotoğraflar da bir şekilde sende görünenin altında var olanı gösterir gibiler. Bu yüzden, kimseye göstermemiş olsam da benim için özeller."


İrlanda'lı yazar David Park'ın romanı "Bilinmeyen Ülkede Yolculuk"u bitirdim az önce.
Okurken,  bir yol hikayesinin akıp gitmesi yanısıra, ebeveyn / evlat ilişkileri konusunda ince ve derin düşüncelere dalmama neden oldu ki, zaten son zamanlarda hassasiyetimin yüksek olduğu konu...

Kitabın girişinde ve sonlara yakın bir yerde, iki bilinen ve saygı duyulan fotoğrafçıdan alıntılar var; girişteki iki paragrafa aldım onları.
Geçende bu sahilde çektiğim bir fotoğrafı gören bir arkadaşım önce "sen mi çektin bunu" sorusunu yöneltti, "evet" cevabım üzerine telefonumun modelini sordu.
Ben de marka ve model belirttikten sonra altına "ehemm ehemmm" yazdım.
Cevap geldi "Keramet makinada değil diyorsun galiba, bakan gözde. Haklısın"

Konuyu yukarıdaki üstad fotoğrafçıların fikirlerine bağlarsak, bakan göz o görüşü hem saf bir çocuk bakışıyla hem hayat tecrübesiyle ediniyor, sanırım


Cuma, Ağustos 25, 2023

ES ES ES - Kİ Kİ Kİ...

Çocukluğumda, Eskişehir Spor'un İstanbul'un 3 Büyüklerini  yakıp kavurduğu bir dönem vardı. O zamandan kulağımda kalmış, Eskişehirspor tezahüratı böyle başlardı.
O vakitler biz trenle İstanbul'a giderken Eskişehir'den geçerdik, sonraları belki otobüsle yakınından geçtik. 
Neden sonra 2014 yılı Mart başında bir arkadaşımla bir gece kalmalı bir tura katılmış, Eskişehir ve çevresini gezmiştik. O günlerde Ekmekcikız'a yazdığım yazıda gezinin sadece bir bölümünü anlatmışım. Oysa, şehri ve gezdiğimiz diğer mekanları da sevdiğim hatırımda. 
Mesela Cam Müzesi o vakitler yeni açılmıştı ve içerisinde bir de cam atölyesi vardı, cam nesnelerin yapılışını yakından izleyebiliyordunuz, ayrıca orada yapılan işlerden hediyelik eşyalar alabiliyorduz.
Sonra "Devrim" arabasının bulunduğu Tülomsaş'a gitmiştik, cer atölyesinde eski lokomotif ve marşandizleri görmüştük. 

Bir kaç sene sonra Odunpazarı Modern Müzesi'nin açılışıyla aklıma yeniden Eskişehir'e gitmek düşmüştü.
İşte, o gün bu gündür o şehre gidilecek!
Tüm bu arzunun üstüne bir de "pandemi bitsin, bir buluşalım, görüşelim" konuşmalarımızın odağına Eskişehir oturunca, bu sene o şehre gitmek kaçınılmaz oldu.




Odunpazarı Modern Müzesinin açılışından beri görmeyi arzu ettiğim, Tanabe Chikuunsai'nin  bambu heykeli.
Müzenin konumu ve yapısı nedeniyle güneş ışığıyla çok içli dışlı, günün ve senenin zamanlarına göre değişen bir alışverişi var.
Dolayısıyla, bu fotoğrafın benzerini o sırada üzerine düşen güneş ışığı nedeniyle çekemedim, ışık patladı. Neyse ki oğlumun bir kaç sene önce çektiği bu fotoğraf vardı.
Dolayısıyla, eserin yukarıda linklerini verdiğim iki yazıdaki fotoğraflardan daha farklı duruşu var, bu açıdan. 



Müzede beni etkileyen bir başka eser, Nuri İyem'in bu tablosu oldu. Yukarıda gördüğünüz, tablodan esinlenerek yapılmış bir defter kapağı.
Nuri İyem'in Anadolu kadınları portrelerine aşinayız, genellikle. Başka müzelerde de buna benzer bir eserini gördüğümü hatırlamadım. Resimdeki deniz kıyısı, adamın yürüyüşü, kuşlar, sadelik içinde anlattığının yoğunluğu hoşuma gitti.



Cam müzesinden şu şıkır şıkır elbiseyi ve kolyeyi de eklemeden geçmeyeyim. 
Işıltı sevenler için daha iyisi olamaz...

Eskişehir, düzgün bulvarları, içinden geçen nehri, etrafındaki gezme ve oturma mekanları, tramvayla ulaşımı, ferah parkları, yeşilliği vb. ayrıntılarıyla uygar bir kent. Gezmesi çok keyifli, eminim yaşaması da benzer şekilde keyiflidir.



Tüm bunların yanı sıra, İstanbul'dan Eskişehir'e gitmenin en hoş tarafı, tren yolculuğu ve yol boyu seyredilen manzaraların ülke coğrafyasındaki önemli yerler olması.
Yukarıda, trenimiz Eskişehir'den Bilecik yönünde yol alıyor, Sakarya vadisindeyiz, sağda  nehrin kenarından geçişimizi görüyorsunuz. Biraz ileride, nehrin hayat verdiği vadi boyunca, meyve bahçeleri, bağlar sıralanmakta.

Tadı damağımızda kalan bu gezinin ve benzerlerinin yakın zamanda tekrarı dileğiyle...