Çarşamba, Haziran 04, 2025

Çarkıfelek / Beşinci Yazı

Son senelerde iklimdeki genel değişimlerden payımızı almaya başladığımızı düşünüyorum.
İstanbul'un zaten daha yeşil ve çiçekli olan Anadolu yakasındaki bitki örtüsündeki değişimleri örnek verebilirim size. 

Mesela eskiden bu kadar çok yasemin olduğunu hatırlamıyorum. Tek tük bazı bahçelerde yasemin görülürdü ve duyunca ah yasemin koktu denirdi. Şimdilerde bizim mahallede yürürken caddeye dek hemen her bahçede kesintisiz olarak öbek öbek yasemin var.
Haspam bir de tutunuyor ve yayılıyor ki bir kaç sene içinde kapı üstlerini kaplıyor, bahçe demirine sardırıldıysa bahçe boyunca yürümeye başlıyor, istilacı birlik gibiler.
Ha, derseniz sana bir zararı var mı? Yok tabii, buyursun yayılsın. 

Gerçi böyle dedim ama, botanikçi değilim ne de olsa, belki de türlerden birinin bu kadar baskın olması çevredeki diğerleri için hoş değildir. 
Aklıma hanımeli geldi, acaba yaseminin bu kadar çok yayılabiliyor olması, eskiden daha çok aşina olduğumuz hanımelinin azalmasına yol açmış olabilir mi?
Ne dersiniz?



Çarkıfelek namı diğer passiflora çiçeği,
Onun da ana bitkisinin bir sarmaşık olduğunu biliyordunuz değil mi?
Sarmaşık hali epey yayılıcı, ama meyvesini üretmek için bitkiyi nasıl idare ediyorlar hiç fikrim yok.
Bu fotoğrafı mahalledeki bir bahçe duvarından çekmiştim, 
Daha sonrasında üzerinde olmuş meyvesini gördüğümü hatırlamıyorum, nedense.

Pazartesi, Haziran 02, 2025

Zıtlar Birbirini Çeker mi? / Dördüncü Yazı

Üçüncü yazıda Özge'nin yorumuna cevap verirken "zıtların biraradalığı üzerine düşünebiliriz" demiştim. Demiştim ya, şimdi konu başlığını geliştirecek bir fikir gelmedi aklıma.

Kendime dönüp baktığımda, bana benzeyenlere daha çok çekim duyduğumu düşünüyorum. Benzerlikleri paylaşmak, benzer noktalardan yola çıkarak kendini geliştirmek, aynı zamanda karşılıklı olarak, birlikte ilerleme sağlıyor.

Diyelim ki ben sinemayı seviyorum, sinemadan hoşlanmayan birisiyle uzun süre vakit geçirsem, değil bir film hakkında konuşmak birlikte film bile izleyemezsem anlamsız bir ilişki olmaz mı?
Şöyle olabilir mesela; arkadaşım roman seviyordur da ben öykü tercih ediyorumdur. Yine bir ortak paydamız var demektir, edebiyat üzerinde düşünüyoruz. 

Pişman olmama ve konu başlığını değiştirmeme ramak kaldı, arkadaşlar.
Bu konuda fikir jimnastiği yapmayı beceremedim. Aİ hazretlerine sorsam bir cevap alırım belki ama, henüz  yapay zeka ile hemhal olmayı benimseyemiyorum. 

En iyisi, aşağıdaki renkler uygun bir şarkı ekleyerek yazıyı toparlayayım ve usulca huzurdan ayrılayım.



Purple Sensation adını görünce "budur" dedim, meğer sarımsak çiçeği de denirmiş.
Siz beğenin artık, hangisi?

Cumartesi, Mayıs 31, 2025

İkisi Bir Arada / Üçüncü Yazı

Bir aklımıza gelen diğerini çağrıştırıyorsa, ak deyince kara aklımıza geliyorsa mesela, bu ikisi bir arada olmak değil midir sizce de?
İkisi bir arada olan neler var hayatımızda? 

Bir düşünelim gelin, benim ilk aklıma gelenler mutfak tarafından.
Mesela kuru fasulye ve pirinç pilavı, bezelye ve bulgur pilavı, enginar ve iç bakla ilk aklıma gelenler.
Simit ve çay en sevdiklerimiz, kahve ve lokum ağız tadımız, rakı ve beyaz peynir sohbetin baş tacı diyerek çeşitlendirebiliriz.

Hayat sadece yemekten ibaret değil ya, çeşit çeşit olayları var. Mesela oğlunuz evlendiğinde gelininiz yeni bir evlat olarak hediye geliyor. İşte bir başka ikisi bir arada durumu.

İstanbul'dasınız vapura bindiniz arka güvertedesiniz, dümen suyunun köpüklerini seyrediyorsunuz; işte size ayrılmaz bir ikili. 
Eğer vapurun süzülüşünü uzaktan izliyorsanız diğer ikili gözünüzü alır, vapuru izleyen  martılar.

İstanbul'un ikililerinden devam edelim, tarihi kulelerimiz var; Kız Kulesi ve Galata Kulesi. 
İstanbul'un köprüleri diyecektim vazgeçtim Boğazdakiler ve Haliçtekiler üçlendi bile. 

Aklınıza gelen başka ikisi bir arada var mı?



Marmara'nın ve şehrimizin incileri olan adalar manzaranın ayrılmazı yelkenli teknelerle ikisi bir arada yazısını denizde süzülür gibi sonlandırayım.

Perşembe, Mayıs 29, 2025

Hayatın Arada Derede Yaşanan Halleri / İkinci Yazı

İki arada bir derede denir, hani şöyle bir fırsatını bulup hatta bir punduna getirip yapılıveren işler için, bilirsiniz.
Son senelerde yapmak istediklerimi böyle yapıvermek benim için hayata karşı bir  davranış şekli oldu.
Düşünüp tasarlayarak, plan yaparak iş yapmaya kalksam, olanlar oluyor planlar bozuluyor. 
Eh, o zaman elle gelen düğün bayram! 
Olana razı olmak, fırsat bulunca akılda olanı yapıvermek tek yol.

Böylesine bir çeşit gerilla tekniğiyle yaptığım işlerin  en başında kendimi bir bahaneyle sokağa atıp yürümek geliyor.  
Bazen kardeşim aradığında, sesimden sokakta olduğumu anlayınca "atmışsın yine kendini yollara" diyor. 

İki arada alışveriş yaparım mesela. Oldum olası alışverişe çıkıp uzun uzun bakınmayı sevmem, en çok severek kullandığım eşyalar, giysiler bir yerden geçerken gözüme ilişip aldıklarımdır.
Yaptığımı hatırladığım en ilginç iki arada alışveriş, oğlumun düğünü için aldığım elbise idi. O günlerde yine yoğun şekilde annemin sağlık sorunları için doktor randevularımız vardı. Onlardan birisi yarım saat ertelenince, Nişantaşı'nda bir mağaza girip "tamam budur" diyep bir elbise alıp çıkmıştım. İnanın keyifle giydim ve pek beğenildi.

Başka ne yapıyorum? Mesela mahalle komşum Şule'yi dürtüyorum, bir kahve için vaktin var mı diyerek?
Eskiden böyle ani karar verip sinemaya gidiverirdik, şimdilerde gidecek sinema kalmadı.

"İkide Bir" yazıları için iki arada bir derede yazıvermek de hoş oldu doğrusu!
İkilemelere devam ediyorum, bakalım neler bulacağım?



Blog yazılarına eklediğim fotoğrafları da genellikle iki arada bir derede çekiveriyorum.
Geçiyorken gözüme ne iliştiyse onu...

Salı, Mayıs 27, 2025

"İkide Bir" / İlk Yazı

Koskoca Mayıs ayını hiç yazı yazmadan geçiriyor Ekmekcikız*!
Olacak iş mi?
Aslında öyle bir Mayıs ayı başladı, sürdü ve sonlanıyor ki anılarda kalacağı kesin.
Öyleyse, burada ona dair bir kaç satır olmalı.

Dün Neslihan'cığımın yazısı ve daveti uyandırdı aslında beni, bu yeni ayla başlayarak "İkide Bir" yazmayı önermiş ve davet etmişti.
Annemin sağlığındaki sorunlar ve ona destek olmak gereği beni bu çağrıya uymak konusunda çekimser kıldı biraz. 
Sonra eğrisi doğrusuna denk geldi ve yazmak fırsatı çıkıverdi.
Mayıs ayını hatırlamak ve bir kaç kare eklemek için de...



Türkbükü henüz yazlıkçıları ağırlamazken, 
Sadece mekanları sezona yetiştirmek için çalışanların gürültülü ve hummalı  faaliyet sesleri kıyıda yankılanırken,
Ve deniz öylesine temiz ve öylesine buz gibiyken yani en güzel haldeyken,
Her gün olmasa da gün aşırı denize atlayıp, şu balıkçı teknesine kadar yüzüp dönmek keyfi yaşanırken...



Artık akşamüstü, 
İnşaatçıların gürültüleri kesilmeye başlamış,
O vakit dışarı çıkıp kuş sesleri eşliğinde biraz yürüsek?
Şu tarafa hiç gitmedik, bakalım ne varmış orada?
Aşağıda kıyıdaki sosyetik mekanların tam tersine burada vahşi doğa var, tüm koya tepeden bakmak var,
Bir de tatlı tatlı sohbet ederek yürümek, ağaçlara dokunmak, etraftaki doğal bitki örtüsünü tanımaya çalışmak, gülümseyerek nefes almak...



Rüzgarın sert estiği bir gün Bodrum merkeze inmek, Marina sakinken gezinmek, bir resim sergisine denk düşmek ve sanatın keyfini çıkarmak,
Mevsimin ilk dondurmasını yemek, yürürken önce kahve sonra bira molası vermek, 
Yürümekten yorulmuşken yemek saatini kaçırmamak için dolmuş durağına koşturmak,
Evet,  gerçekten  "hayat kötü yemek ve içki için çok kısa",
O vakit, tadını çıkardığımız zamanlar anılarımızda yaşasın!


*Aslında Ekmekcikız'a haksızlık etmemeliyim, Her Güne Üç Güzel Şey'i yazmayı sürdürüyorum kesintisiz olarak. 
Yine de burası uzun süre ihmal edilemeyecek kadar canımın içi sayfalar...