Bugün tam olarak "neye niyet neye kısmet" denilecek bir gün oldu. Dün kendimce niyet ettim, "yarın Sabancı müzesine gideyim, hazır hava serinlemişken püfür püfür bir Boğaz da görürüm".
Sabah kalkıp dışarıya baktım, hava öylesine kapalı ve sert suratlı ki kış olsa evde oturursun pek güzel. "Vazgeçmek yok" dedim, bu gün senin günün, "çık dışarı!"
Tam evden çıkarken şemsiyemi çantama atıverdim, bu hareket için meleklerime teşekkür ederim, aksi halde kısa yoldan eve dönecekmişim, daha metro istasyonuna gelmemiştim, yağmur inceden ıslatmaya başladı.
Ne yapılır bu havada? Boğaz'a gidilir mi, tadı olur mu? Yoksa Y.ciğimi arasam Pera müzesindeki fotoğraf sergisini istiyordu, oraya mı gitsek? Acaba, Kadıköy'de kalıp sinemaya mı gitsem?
Sonunda metrodan meydana çıktığım anda iskelede Beşiktaş vapurunu gördüm, koştum yetiştim, arka güverteye yerleştim.
O sırada yağmur ahmak ıslatandan hallice yağmaya devam ediyor, Y.'ciğim telefona cevap vermedi ve ben kararsızım; inince ne yapacağım?
Seçenekler şöyle:
- Aynı vapura bin geri dön, mis gibi vapur yolculuğu işte, sonra Kadıköy'de dal çarşıya, git sinemaya,
- Beşiktaş meydanında etrafına bak, Boğaz yönüne giden otobüs bulursa, atla, Emirgan'a git,
- Beşiktaş meydanında dolmuş bulursan Taksim'e çık, İstiklal'de şansını dene.
Vapurdan indim, ayaklarım beni sağa değil sola götürdü, karşımda Taksim dolmuşu duruyordu, bindim.
İlginç şekilde, her zaman anında dolan Taksim dolmuşunda bu defa yolcu gelsin diye beş dakika bekledik, yine ilginç şekilde mevcudun yarısından çoğunu Taksim'e çıkan İran vatandaşları turistler oluşturdu ve yola çıktık.
Yolda Y.ciğim aradı, toplantıdaymış, bugün bana katılamazmış, tüh neyse, gelecek defa artık...
Taksim'de dolmuştan indiğimde şemsiye aldığım için yeniden mutlu oldum, yağmur siğil siğil devam ediyordu zira. İstiklal Caddesinde kendimi ve var oluşumu tekrar tekrar sorgulayarak, adeta bir bilinmezlikler nehrinde, etrafıma anlamsız bakışlar atarak yürüdüm; bu cadde benim 40 sene her anını yaşadığım yer değil artık. Bu net ve ben bunu kabul etmeliyim.
Galatasaray'da bir küçük dirsek yaptım, tanıdık yerler görmek arzusuyla Balık Pazarı'na girdim, çıktığımda yine pöff dedim, burası da değişiyor her seferinde.
Pera Müzesi beni yine mutlu etti. Önce gişedeki genç hanım 60 yaş üstü bileti isteyince inanmaz gözlerle baktı, sonra sergi müthişti, başka dünyalara gittim. Gerçekten!
Müzede görmek istediğim sergi İsabel Munoz'un Yeni Bir Hikaye başlıklı Göbeklitepe ve çevresinde çektiği fotoğraflardı.
Munoz fotoğrafları siyah beyaz olarak ve gece çekmiş. Dolayısıyla binlerce yıllık geçmişi olan o eserler, buluntular son derecede parlak şekilde öne çıkmış ve akıl çelici olmuş, etkilenmemek, üzerinde düşünmemek mümkün değil.
Göbeklitepe buluntularından,
İsabel Munoz'un fotoğraflar arasındaki notlarından,
Sergi 17 Eylül'e kadar açık, imkanınız varsa görün derim.
Ah yağmurlu kelimelere gıpta ile bakmakta olduğumu farkettim :)) O yüzden imrendim size diyebilirim. İstanbul' a gelip sadece dost evlerinde hapis kalıp sonra da dönmekten yanayım. Zira gezip, görünce kocaman bir hüzün çöküyor bedenime.
YanıtlaSilSergi inşallah İzmir' e de gelir. Fotoğraflar güzeldi gerçekten. Teşekkürler. :)
Umarım sergi İzmir'e gelir ve yakından o etkileyici fotoğrafları görürsünüz Sezerciğim. :)
SilYine de İstanbul'a gelip dost evlerinde kapalı kalmak yerine, bu eski sevgilinin gizli hazinelerini keşfetmeye çalışmak, belki tercih edilir bir seçenek olabilir. :
Sevgiler. :)