sabah p. telefonla aramış, duymamışım.
mesaj yazmış "bu turşu kavanozlarından dışarı su taşıyor, ev kokuyor"
cevap verdim "turşuculuğun halleri işte sürekli bi ekşi koku, belki ev sıcak gelmiştir biraz, daha serin yerde sakin sakin olur. hem iyi haber mayalanma başlamış demek ki! kapağını açıp havasını çıkart, tekrar kapat. kavanozların altına eski havlu ya da gazete koyarsan, taşan suyu çeker."
iki gün önce, sauerkraut / alman usulü lahana turşusu yapmıştık birlikte.
geçen sene gittiğim atölyenin faydalarını görüyorum işte, hem nefis turşular yiyoruz, hem arkadaşlarıma bilgi aktarıyorum.
"biz de atölye çalışması yapalım" dedik p. ile, kadim ve doğru bilgiyi paylaşmak gerek bence.
bugünlerde, ya arkadaşla evde faaliyet yapıyorum, ya da arkadaşlarla ev oturmasındayım.
turşudan sonraki yağmurlu gün, kırk senelik tanışlarla bir araya geldik. hava nasıl soğuk! yağmur bir taraftan yağıyor, içeri giren donmuş halde.
içerisi her bakımdan sıcaktı neyse ki. yemeli, içmeli, sohbetli, dedikodulu, muhabbetli bir öğleden sonra geçirdik.
turşu kurmadığım, yemek yapmadığım, yemek yemediğim kimi zamanlarda ise yemek içmek ve beslenme tarihi üzerine kitaplar okuyorum.
tom standage'in nefis kitabı "insanlığın yeme tarihi"ni iki hafta önce okumuştum.
bu defa daha önce yazdığı "altı bardakta dünya tarihi"ni okuyorum.
yukarıdaki bası 2005 tarihini taşıyor, kitabı aldığımı hatırlıyorum, sonra şöyle bir karıştırıp "sonra geniş zamanda okuyayım" düşüncesiyle kütüphaneye sıpıtmışım. ehh, emekli olunca geniş zaman geldi haliyle.
geçen seneden beri, önce artun ünsal'ın YKY'da çıkan zeytin, peynir, süt, ekmek kitaplarını tek tek okudum, şimdi kütüphanede diğer bekleyenleri sırayla elden geçiriyorum.
böyleyken böyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoşgeldiniz!