Sabah sevgili arkadaşım Ümit Hamlacıbaşı'nın İnstagram sayfasında bir fotoğraf gördüm. Fotoğraf Berlin Kreuzberg'de çekilmiş ve altında "solvitur ambulando" yazıyor. Latince olduğunu düşündüğüm deyim, "yürüyerek çözülür" anlamına geliyormuş.
Ümitciğim yol ve yön bulurken kullandığı doğal referans noktalarından söz ettikten sonra Berlin'de alıştığı şekilde yol bulamadığından ötürü zihnindeki haritaları birbirine bağlamayı yürüyerek yaptığını anlatıyor.
Son cümlede fotoğrafa atıf yapıyor ve "bugün yürürken Berlin'in en ilginç binasıyla karşılaştım, hikayesini merak eden hashtag'ı okusun" diyor.
Hashtaglar şöyle:
#osmankalin
#osmankalintreehouse
#osmankalinplatz
Fotoğraf zaten beni kendisine çekmişti, bir de "merak eden okusun" notu eklenince, araştırmacı gazeteci Ekmekcikız haliyle sabahın erinde konuya daldı.
Daha ilk denememde BBC'de yayınlanmış "Doğu Berlin'in bir köşesini kendisine ayıran Yozgatlı Osman Kalın'ın öyküsü" başlıklı bir röportaja denk gelince, vayy dedim ve devamında müthiş bir öykü okudum.
Çok kalın çizgilerle konuyu özetlemek için, yine 2018 tarihli yazıya gidelim. Yazar Elaine Chong ilk cümleye şöyle başlamış :
"Berlin'de yaşayan Yozgatlı göçmen Osman Kalın, 1982'de duvarın doğusunda kendisine bir bahçe kurdu ve onu elinden almak isteyen tüm yetkililere direndi. Bu yıl hayatını kaybeden Kalın'ın arsası artık ailesine emanet."Aslında hikaye 1982'den epey önce Berlin duvarının inşa edildiği 1961'de başlıyor.
O tarihte duvar yapılması sırasında inşaat işçileri kavisli bir sokakta duvarı düz devam ettirince duvarın batısında doğuya ait bir arsa kalmış. Doğu ve Batı yetkililerinin müdahale edemediği ve yıllarca boş duran arsa, Kreuzberg sakinleri tarafından bir çeşit eşya yığma yeri olarak kullanılmış.
Sonunda bir gün, o sırada emekli olan Osman Kalın, arsayı temizlemeye ve zaman içinde boşalan alanlara soğan sarmısak dikmeye, kayısı elma yetiştirmeye başlamış.
Hikayenin burasında konuya Doğu ve Batı Alman sınır yetkilileri dahil oluyor, Osman Kalın'ın tünel mi kazdığı, casusluk filan mı yaptığı soruşturuluyor. Osman amca tek niyetinin bir avuç toprakta biraz yeşillikle uğraşmak olduğuna yetkilileri ikna etmeyi başarıyor, her türlü devlet baskısını savuşturuyor, hatta zaman içinde sınırdaki askerlerle ahbap oluyor.
Derken Osman amca 1983 yılında arsaya elektriği ve suyu da olan bir ağaç ev inşa ediyor ve burası "Duvardaki Ağaç Ev" (das Baumhaus an der Mauer) olarak anılmaya başlıyor.
1989'da duvar yıkıldıktan ve iki Almanya birleştikten sonra da Osman amca ve yetkililer arasında bir çok olay (arsada su kullanımı vb konularda) yaşanıyor, fakat her seferinde direnciyle, azmiyle, çevreden topladığı sempatiyle sorunları aşıyor.
Lafı fazla uzatmamak için kısaca geçiştirdiğim bu yılları yukarıdaki BBC yazısının linkinden ya da internette bulacağınız başka kaynaklardan okumanızı hararetle öneririm.
Nihayetinde 2018'de 93 yaşında iken Osman amca vefat ediyor.
Geriye bütün o kocaman sınır duvarı ve doğu batı kavgasına rağmen, orada ufacık bir alanda kendi doğasını yaratarak yaşamayı ve üretmeyi başaran bir Anadolu insanının anısı kalıyor.
Merhabalar.
YanıtlaSilDuvardaki Ağaç Ev konusu , (Doğu Almanya Berlin Duvarı) sınırları içinde geçtiği için ilgimi çekti. Gerçekten de çok ilginç bir hikaye. Sen kalk Yozgat'tan Almanya'ya gel ve Berlin Duvarı'nın doğu tarafında bu boş araziyi kendine yurt tut. Gerçekten takdir edilecek bir olay. Allah rahmet eylesin 93 yaşında da vefat etmiş. Osman amca, muhtemelen 1961 yılında Türkiye'den Almanya'ya gelmiştir. Ben de, 1971 yılında Verden/Bremen'e bağlı Achim nahiyesinde bulunan bir tekstil fabrikasına ve 16 yaşımda iken, işçi olarak gitmiştim. Almanya ile ilgili benim paylaşabileceğim hiç ilginç bir hikayem olmadı.
Bu değerli ve güzel paylaşım için kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
Selam ve saygılarımla.
Teşekkür ederim Recep Bey, hikaye çok ilgimi çekti, hoşuma gitti, paylaşmak istedim. :)
SilBelki de sizin de anılarınızın derinlerinde, Almanya'ya dair yaşamadıysanız bile duyduğunuz başka hikayeler vardır.
İlginç bir olaymış...
YanıtlaSilİlginç ve etkileyici bir hikaye. :)
Silay gerçekten ne ilginçmiş bu olay. osman amca nurlarda yatsın
YanıtlaSilÇok tatlı ve katmanlı bir hikaye Şulem, hem insan davranışları, hem toplumsal refleksler konusunda ilgimi çekti. :)
SilMerhabalar.
YanıtlaSilYukarıdaki yazı metni üzerinde oluşan linke tıklayarak, haberin yapıldığı kaynaktan daha detaylı bir şekilde hikayeyi okudum. Çok teşekkür ederim.
Rica ederim Recep Bey, hikayenin aktarılmasında aracıyım sadece. :)
SilBurada bir başka link vereyim, haberle paralel bir video var.
https://youtu.be/EzTSr5HpEv0?si=FQQRnG3b7JUfWPtP
Nefis bir hikâyeymiş cidden, ya da "hayat öyküsü" diyelim biz ona. Sağ ol paylaştığın için. :)
YanıtlaSil"Hayat öyküsü" evet, insan böyle izler bırakılmasına imreniyor doğrusu. :)
SilBir süre önce Twitter'da rastlamıştım bu eve ve hikâyesine. Romanlar boşa yazılmıyor, filmler boşa çekilmiyor, ne hikâyeler var hayatta:)
YanıtlaSilSevgiler Ekmekçi Kız...
Hayatın hikayeleri her daim daha cazip Sezerciğim. :)
Silİspanyollar söylemiş sanırım "güneşin altında anlatılmamış hiç bir şey yoktur". Yazarların hüneri, anlatılmışı yeniden anlatırken neler kattıklarında olmalı.
Sakıncası yoksa mail adresinizi alabilir miyim?
SilProfildeki e-posta'ya tıkladım ama mesaj göndermeyi beceremedim:)
Benimki sezerperker@yahoo. com
Bu adrese de gönderebilirsiniz.
Adresi kontrol ettim, çalışıyor gibi. Olsun, hemen gönderiyorum adresimi. :)
SilTam radyoluk hikaye :) araştırayım hemen.
YanıtlaSilTeşekkürler bu güzel yayına. :)
Gerçekten öyle sevgili Sezer, eminin keyifli bir radyo yayını olacak. :)
Sil