Pazartesi, Kasım 20, 2017

neyse işte, döndük kürkçü dükkânına, haliyle

dönmeden önceki gün, ankara'da olduğumu anlayacak bir aktivite içindeydim, sonunda. 
çocukların programları varmış, akşamüstüne dek dolularmış. akşam, zaten teyzemlerle birlikte kuzenime yemeğe gideceğiz. eh, o zaman bir cesaret uzaklara gitme vakti gelmiştir.

şansıma istanbul'dan bir arkadaşım iş güç halli için ankara'da. hem de kendisi eski ankara'lı, yol iz biliyor biraz. bu "biraz" önemli, çünkü, ankara onun ayrıldığı zamandan beri çok değişmiş. yine de benden daha çok yeri biliyor ve hatırlıyor.

kızılay'a daha doğrusu güven park'a dolmuşla gidip sonra bulvardan otobüse bindim ve kuğulu parkta indim. güven park'a kadar bildik yer pek azdı, sonraki yolculuk biraz daha tanıdık yerlerde sürdü.
eskiden güven park'ta amerikan ara balarından modifiye edilmiş dolmuşlara ıngıl ıkış biner, bulvar boyunca düz bir hatta ilerler, akay kavşağından küçükesat'a doğru dönerdik.
şimdi,  dalma batma tünellerinden filan geçiliyor, hayli kırpılıp küçültülmüş kuğulu park'ın köşesine öyle geliniyor.
izlenimlerim ve anlattıklarım, biraz amerika'yı yeniden keşfetmek gibi oldu aslında, kaç zamandır ankara böyle, oysa. ne var ki, kaç zamandır benim ankara'yla ilişkim yoktu ki!

arkadaşlarımla tunalı hilmi'de piyasa yaptık, flamingo pastanesinin yerinde yeller estiği için, başka pastanede oturduk, kahve içtik. sonra acıktık ve bir güzel balık yedik. istanbul'dan ankara'ya gidip balık yemek ilginç gözükebilir ama, yediğimiz palamut taze ve güzel pişirilmişti hem de fiyat gayet güzeldi. istanbul balıkçıları duy sesimizi!



pazar sabahı erken uyandım.
çocuklar uyurken selahattin demirtaş'ın öykü kitabı "seher"i okudum.
kitap kaç zamandır kütüphanede bekliyordu, ankara'ya gelirken yanıma almıştım. "okuduklarım içime çok dokunacak" korkusuyla, bir türlü başlayamamıştım.
kitabı çabucak okudum bitirdim; kitabı kapatırken hem ağlamış, hem gülmüş, hem üzülmüş, hem umut dolmuştum. ayrıca, demirtaş'taki edebiyat cevherine hayran kaldım, anlatısıyla, kurgusuyla son derecede yetkin bir kalem. dilerim başka öyküler de gelir, bu kitabın ardından.



kitabı bitirip, bavulumu topladım, kahvaltıyı hazırladım, yedik, sonra toparlanıp aşti'ye gittik.
çocuklar beni otobüse bıraktı, az sonra yola çıktık. hava yol boyu bulutluydu, yağmurun geleceği belliydi. hele izmit körfezi yer gök aynı kurşuni renge bürünmüştü.
istanbul'a girişte yine trafik oldu, olmazsa olmaz zaten! arkamdaki karı  koca, "bu işe bir çare bulsunlar artık iki katlı yol mu yaparlar neyse" buyurdular. 
oldu, tabii, emriniz olur. yol iki katlı olsun ki, tıkanma da iki katına çıksın. sanki  bugünlere önce yol açıp, sonra araba satarak ve sonra yine yol tıkandı diye dövünerek gelmemişiz gibi...


4 yorum:

  1. Ankaralı olmama rağmen her gittiğimde yabancılaşıyorum bende...
    O kadar çok değişiyor ki...

    Evine hoşgeldin ♥

    YanıtlaSil
  2. Hoşbulduk Şebnemciğim :)
    Büyük şehirlerin de derdi bu işte, hızla genişleyip yayılmak...

    YanıtlaSil
  3. Canım bir geldiğinde mutlaka görüşmek isterim müsait olduğunda

    YanıtlaSil
  4. Ben de çok isterim Sevdacığım, umarım bir sefer de geniş zamanlı bir ziyaret yapabilirim. ;)

    YanıtlaSil

Hoşgeldiniz!