Salı, Mayıs 12, 2009

TARİH, TARİH, TARİH...

Öyle bir topraktı ki ziyaret ettiğimiz, her tarafından bir başka tarih fışkırıyordu.
Romalılardan, Büyük İskender'den tutun, Haçlı seferlerinin ana yolu olmaya, Hristiyanlığın ilk kilisesin bulunduğu yer olmaktan, ülkenin tek Ermeni köyünü barındırmasına, Fransız ve Suriye kültüründen, Alevilere dek olmayan bulunmayan, konup göçmeyen olmamış bu topraklarda.
Sonunda, kültürü ve davranışlarıyla eklektik değil de kaynaşmış bir yapı kalmış. Ya da, iki günlük gözlemden bana kalan izlenim bu diyeyim.

Dün, yeme içme ağırlıklı fotoğraflar koyunca,"acımızdan ölüyoz burda" itirazları yükseldi ahaliden. İyi o vakit, buyrun size dağ taş, kaya, mağara.
Hele ki, buraların herbirine emek emek tırmandığmızı, su oluklarının iki parmak genişliğindeki kenarlarından, yanından su akarken ayağımız kayacak diye sırtımızdan terler süzülerek, suların üstünden taşlara basarak zıp zıp geçebildiğimizi, tepelere tırmanmak için otun böceğin içine daldığımızı, güneşin altında tırman tırman nefesimizin kesildiğini söylersem, gezme denince, hep de öyle homini gırtlak takılmadığımızı anlatmış olurum sanırım.
Uff be yav, amma uzun cümle oldu.
Kusura bakmayın, bölüp anlaşılır hale getirmek için uğraşmam çok güç, bu sefer böyle kabul buyurunuz efendim.


Hristiyanlığın ilk kilisesi sayılan Saint Pierre kilisesi, ön cepheden görünüş.
Nasılsa, internette çektiğimin aynısı olacak diye fotoğraf makinesini otobüste bırakmıştım. Nitekim, doğru tahminmiş.
Ayrıntı isteyene ek bilgi buradadır.


Milattan önceki zamanlarda kentte çıkan bir veba salgınını durdurması için Kharon'un heykeli olarak yapıldığı söylencesi olan ve kilisenin üstündeki tepede yer alan kaya; Cehennem kayıkçısı/Kharon.
Kharon yeraltı tanrısı Hades'in görevlisi, günahı olmayan ölüleri yeraltına kabul için kayığıyla taşırmış. Burada daha ayrıntılı bilgi bulabilirsiniz.


Samandağ sahilinin hemen arkasındaki kurulu Çevlik'teki en muhteşem tarihi kalıntı. İnsan eliyle oyularak yapılmış ve dağdan gelen sel sularının limanı tıkamasını engellemesi amaçlanmış yüz metresi tamamen kapalı, dörtyüz metrelik devasa Titus tünelinin girişi.
Tüneli boydan boya yürüyerek geçtik ve nefeslenip geri döndük.


Titus tünelinden çıktıktan sonra.
Gruptan herkesin türlü itirazı oldu; "hayır, ben oradan tekrar dönemem, bir günde iki kez tüm korkularımla yüzleşemem"den tutun, "hangi deli yaptırmış burayı" ya, "olsun tepeden gidelim köye çıkarız otobüs bizi ordan alsın"a kadar.
Rehberimiz, tüm bu yaveleri dinledi dinledi ve "hadi gidiyoruz arkadaşlar" dedi, hepimiz de kuzu kuzu arkasına düştük.


Titus tünelinin başından "Ra'nın gözü" bakıyor, aman haa! Dikkat edin!


Titus tünelinin hemen yakınında Beşikli Mağara adıyla bilinen nekrepolde, Romalılara ait 12 adet Kral mezarı ve halktan kişilerin mezarları var.
Evet, o kadar itirazın üstüne "eh gelmişken bir bakalım" diye burayı da eksik bırakmadık. Yaa!



Bütün bu tantanadan sonra, Samandağ sahiline bakarak çayımızı içtik, Antakya'ya dönüş yoluna koyulduk. Yetti mi dersiniz? Hayır, tabii ki.

Son durağımız, Türkiye'deki tek Ermeni köyü olan Vakıflı idi.
Gördüğüm kadarıyla, restore edilmiş ve bakımlı bir kilisesi, kilisenin arkasında bir morgu (evet, morg), birkaç eski, bazısı bakımlı, bazısı harap evi olan eski mahallesi ve diğer tarfata da yeni mahallesi var.

Gezinin benim için en unutulmaz anlarından birini orada yaşadım.
Otobüs ahalisinin bir kısmı kilisenin yanındaki dükkandan reçel alışverişine daldı, diğer kısmı kilisede mum yakmaya yöneldi.
Kalabalıktan uzaklaştım, sarmaşık güllerine, sardunyalara, portakal ve zeytin ağaçlarına bakınarak, kilisenin arkasına geçtim. Arkadaki derin vadiye doğru yürüyüp, havadaki çiçek kokularını soludum, bakmak üzere olan güneşin yumuşattığı gölgelere baktım, kuş seslerini dinlerken, uzaktan genç insanların türkü söylediğini duydum.
Çok zaman olmuştu, gençliğimde çok dinlerdim;
"...karlı kayın ormanında yürüyorum geceleyin,
efkarlıyım efkarlıyım, elini ver, nerde elin..."

.

8 yorum:

  1. "hep öyle homini gırtlak takılmadık" diyorsun da, gel şuna "yediklerimizi yaktık" diyelim ekmekçikız.

    ancak ne kadar güzel yerler buralar. doğal güzellik tarihle birleşince tadından yenmiyor. bak yine yemekle alakalı oldu :)))

    YanıtlaSil
  2. of ki of...cok aklim kaldi. ne guzel gezmissiniz. tum fotolara icim giderek baktim vallahi. sefaniz olsun ekmekcikizcigim. bi de bu sarki...ah bu sarki... :)

    YanıtlaSil
  3. Müziciğim,
    Tamam peki, öyle diyelim bakalım; yediklerimizi yaktık, yediklerimizi hakettik.
    :)))

    YanıtlaSil
  4. Şuleciğim,
    Ben sana diyorum bak; seneye bu vakitler sen de oraları görmüş olacaksın. :)))
    Bu yaz olur diyemem, yazın çok sıcak oralar, sonbaharda da olabilir tabii ki, ama bahar başka deli güzel.:)

    YanıtlaSil
  5. sanırım rehbere ciddi çıkışan ve ayak direten biri olurdum ben. epey tünel o ya:((( benim az klostrofobim var da...

    YanıtlaSil
  6. Elektracım,
    Klostrofobisi olan iki kişi vardı grupta, ikisi de gitti ve döndü.
    Rehbere çıkışmaya gelince, hepimiz söylendik durduk da, pek bi kâr etmedi.
    Sonuca bakarsak, eğlendik valla!
    :)))

    YanıtlaSil
  7. Sevgili Okul Arkadaşım,

    Yorumunuzda Vakıflı'yı görünce antenlerim dikilmişti, yazınızı arattım ve buldum, "bu benim okul arkadaşım işte!" dedim çünkü vadiye geçmişsiniz, biz işte o vadiyi boydan boya, Hıdırbey Vakıflı arasını yürüdük, hayatımızın en muhteşem güzergahlarından biriydi diyebilirim ki bizi o yola uyandıran Samandağ'dan Hıdırbeye geldiğimiz minübüsün şoförü olmuştu:) Yalnız Hatay bütünüyle başka bir diyar ama:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Okul Arkadaşım,

      Ah ne çok zaman geçmiş üstünden...
      Çok güzel bir coğrafya, her taşı tarih yerler ve o gün bu gündür oraları tekrar görmeyi çok isterim. Gerçi bizim bu gezme görme arzumuz bitecek gibi değil. :))
      Yeter ki, pandemi bitsin. :)


      Sil

Hoşgeldiniz!