Bir kaç dönemdir Abdülmecid Efendi Köşkünde, İstanbul Bienaliyle paralel zamanlarda çağdaş sanat sergileri düzenleniyor.
Malum sebeple, bir tanesinin düzenleneceği sene topluca kapalı olduğumuzdan üçüncü seneye atladığımız sergilerin, küratörler Selen Ansen ve Brigitte Pitarakis tarafından düzenlenen yenisi şu sırada "İsmi Lazım Değil / You Know Who" başlığı altında izlenebilir.
Sergilenen eserleri ve sergiyi tanıtan ve anlatan broşürdeki şu satırlar, bu çağdaş sanat sergisinin ana fikrini açıklayıcı nitelikte:
"Bilinmezin büyüleyiciliğini ve korkutuculuğunu odağına alan sergi, Bizans'ın doğaüstü olana, tekinsiz olana ve öteki dünyaya dair ürettiği zengin imgelerin ve edebi kaynakların izinden gidiyor. İsmi Lâzım Değil, bu tarihsel ve kültürel mirastan esinlenerek, güncel sanat yapıtlarını kadim ikonografik ve metinsel kaynaklarla ilişkileri bakımından anlamak için biçimlerin, inançların ve temsillerin tarih boyunca nasıl varlığını sürdürdüğünün, göç ettiğinin ve dönüşüm geçirdiğinin izini sürüyor."O güzelim tarihi av köşkünün içinde, bahçesinde ve bu defa bodrum katında yerleştirilmiş yapıtları seyirci olarak ilgiyle izlememek, verilen anlamlara ilişkin kabulleri veya itirazları yapmamak elde değil.
Aşağıda, ilgimi çeken bir kaç eseri sıraladım. Umarım -en azından İstanbul'da yaşıyorsanız- vakit bulup görüp, kendi fikirlerinizi üretebilirsiniz.
Girişteki muazzam holdeki çarpıcı eserlerden biriydi; pirinçle dolu bir küvette banyo yapan altından iskelet...
Taner Ceylan - Umudun Doğuşu / Birth of Hope
Bir çağdaş sanat sergisinin olmazsa olmaz sanatçılarından birisi Taner Ceylan, yine çarpıcı bir çalışması yer almış...
Sanırım sergideki en sempatik çalışmalardan birisi bu köşedeki meraklılar yığılmasıydı...
Türk Gölge Tiyatrosu Sanatçıları / Turkish Shadow Theatre Artists
Çocukluğumun en sevdiğim figürleri, Karagöz Hacivat ve gölge oyununun tamamlayıcı figürleriyle dolu bir odadan...
Hera Büyüktaşçıyan - Pneuma - Mekana özgü yerleştirme
Binanın altından giren, fırdolayı gezip karşısından çıkan kocaman bir boa yılanına benzettiğim bu iş tuğla, halı ve metal parçalarından oluşuyordu...
Koç Üniversitesi Karma Lab & Anima İstanbul - Düzenbazın Peşinde / On the Trail of the Trickster
İstanbul Arkeoloji Müzelerinde sergilenen bir taban mozaiğinden
En beğendiğim yer olan bodrum kattaki, üç hatta dört boyutlu video işlerinden birisi...
Anna Gillespie - Yeniden bir araya gelmek / Regather
Bahçede, hemen herkesin yanına oturup, aynı pozu alıp fotoğraf çektirdiği iş...
Li Hui - gerçeğe Ulaşmak İçin Mücadele / Strugling to get the Truth
Bir başka dış mekan fotoğraf pozu nesnesi...
Son paragraf olarak bir küçük merak eleştiri karışımını ekleyeyim:
Sergideki işlerin eserlerin yakınında -alışıldık sergi, müze düzeninin aksine- ismi ve açıklaması yer almıyor. Elinizdeki sergi broşüründeki kat düzeninden eserin numarasını bulup, alt sütunda hakkındaki bilgiyi okuyabiliyorsunuz, hani bir kitap okurken sürekli dipnotlara dönmek gibi.
Sergideki işleri anlamaya çalışan izleyiciden biraz yorucu ek bir çaba talep edilmiş adeta.
Bu sene halâ hiçbir bienal mekânına gitmiş değilim. Ayarlayabilirsem bakacağım ama bu kez Abdülmecid Efendi Köşkü zor gibi. Zaten artık çok da kalabalık oluyor. Ziyarete ilk açıldığı yıllarda çok sakindi. Geçen bienalde hafta ortası olmasına rağmen 1.5 saat kuyrukta beklemiştik. Hâl böyleyken dikkatli dikkatli inceledim fotoğraflarınızı:)
YanıtlaSilSevgiler Ekmekçi Kız...
Ah! Tam da bugün aklımdan geçiyordun Sevgili Sezer, ne zamandır ses çıkmıyor, diyordum. :)
SilAbdülmecid Efendi Köşkü'nün yri biraz ters, özellikle karşıdan gelecekler için. Sergi hafta içi daha sakin oluyor sanırım, gittiğimizde dışarıda kuyruk yoktu, bina önünde biraz kuyruk vardı ve içeriye sayıyla alıyorlardı, nispeten güvenliydi, diyebilirim.
Sevgiler benden. :)
Sevgili komşum, ben de İsmi Lazım Değil sergisine gittim, dediğin gibi eserlerin yanında sanatçı ve eserin adı olmaması çok eksik olmuş, sergi broşüründen kalabalık içinde bulmaca gibi bulup okumak çok zordu.Çoğunu okuyamadım. Ziyaretçilerin de şikayet ettiklerini duydum. Görevli kibar gençlere de söyledim. Belki rehber eşliğinde gezmek daha iyi olacaktı. Yine de güzeldi.
YanıtlaSilSevgili Komşum,
SilBen de istisnasız her salondaki görevlilere "bunun numarası kaç, bu hangisi" sorularını sordum. Yazıyı yazarken de resim altları yanlış olmasın diyerek, neredeyse sergiyi gezdiğim kadar süreyi işlerin isimlerinin doğrusunu bulup yazmak için harcadım.
Şimdi düşünüyorum da, böyle bir seçim bilinçsiz olamaz, küratörler sergiyi gezenlerden başka tür bir çaba mı bekliyor acaba?