Cuma, Ekim 10, 2025

AÇILIŞ KONSERİ

İstanbul'da klasik müzik konserleri sezonu başladı, duyanlar duymayanlara haber versin. 
İsterim ki bu sezon ve her sezon tüm salonlar her konserde dolsun, tıpkı gençliğimde AKM'de hiç kaçırmadan heyecanla dinlediğimiz Cumartesi sabahı konserleri gibi canlılıkla enerjiyle yaşansın.

Söze neden buradan girdim derseniz, dün gece konserdeki dinleyici yaş ortalaması bize çok yüksek geldi. Bu sabah Şulemin gönderdiği röportajda tam da bu konuya değinilmiş ve dinleyici yaş ortalamasını gençleştirmek için yapılan anlatılmıştı. 
Düşünüyorum da eskiden İDSO konserlerine giderken öğrenci bileti alırdık ve bütçemiz sarsılmazdı. Şimdilerde belki İDSO konserleri yine de uygun fiyatlı olmalı, ancak diğer konserlerin bu ölçü içinde değerlendirilmesi pek kolay değil.
Belki de klasik müzik dinleyicisi tüm dünyada yaşlanıyordur, belki de gençler başka müziklerle daha çok ilgileniyordur, bilemeyeceğim, elimde veri yok.

Bu uzun girizgahtan sonra gelelim konser akşamının hikayesine.
Borusan Filarmoni Orkestrası Konserleri bu sene yeniden Lütfi Kırdar Konser Salonuna taşındı, geçtiğimiz birkaç sezon Zorlu Performans Sanatları Merkezi Salonunda çalmışlardı.
Dolayısıyla bizim yol planımız Kadıköy'de erkence buluşup, bir şeyler yedikten sonra karşıya geçmek oldu. 
Yemekten sonra Beşiktaş'a geçmek üzere Kadıköy iskelesinde vapur beklerken gözüm uçmuş balonun arkasında gözüken kızıllığa takıldı, güneş alev almış batmaktaydı. Sonra vapurda İstanbul'a akşamın inişini izleyerek, bir yandan da çok önemli konularımızı irdeleyerek Beşiktaş'a ulaştık. 

Artık Harbiye dolmuşu yok, nedense o hattı kaldırdılar, Taksim'e gitsek oradan Harbiye'ye yürümek gerekiyor. Tam Şulem "çok zor ama bir taksi denk gelse keşke" demişti ki boş bir taksi geliverdi. Hoop atladık, şoföre "Lütfi Kırdar'ı biliyor musunuz" dedik, evet cevabına sevindik, şansımıza trafik açıktı ve az sonra hedefin yakınına gelmiştik.  
Taksi parası vermek üzere ikimiz de çantalarımıza davrandık, Şule hızlı çıktı, ben sürücüye "şu bozukları alın, arkadaşı para üstünü tüm verin" dedim, zira ekranda 125 TL gözüküyordu. 
Adam, "hangi para üstü, indi bindi 175 TL" dedi. Şule ama size 200 TL verdim, onun üstünü alayım dedi. 
O vakte kadar bize hanfendi filan diyen şoför o noktada "taksiye binmeyi de bilmiyorlar" diye söylenmeye başladı. 
Allah Allah! Nasıl bilmiyoruz, ne var, senden mi öğreneceğiz filan demek vardı, ama hanfendi olduğumuz için kendimizi arabadan attık ve gülmeye başladık. Ulen, şu İstanbul'da taksici tarafından hor görülmek de varmış ya!...

Sonra konser salonuna yürüdük, içeri olaysız girdik, (kapıdaki şaşkın bilet okuyucularının  telaşını saymıyorum) biraz ortalıkta dolandık, vestiyere yağmurluk, ceket bıraktık, salona girdik, yerimize oturduk.




Işıklar azaldı, orkestra üyeleri yerlerini almaya başladı, seyirci orkestrayı alkışladı, baş kemancı geldi,  orkestra ses ayarlaması yaptı ve şef Carlo Tenan alkışlarla sahneye çıktı.
İlk eser olan Dimitri Kabalevski'nin uvertüründen  sonra ikinci eser için  piyanist İlya Maximov sahneye çıktı ve Dmitri Şostakoviç'in 2 numaralı piyano konçertosunu çalmaya başladı.
Konçerto bittikten sonra sanatçı o kadar çok alkış aldı ki tam üç kez bise çıktı ve yine nefis parçalar çaldı.

Konçertonun ikinci bölümü burada, dinlemek isterseniz, tık!

Aradan sonra bu def Joseph Haydn'dan 100. senfoni ve Paolo Marzocchi'den özel sipariş üzerine bestelenmiş Beş İşkodra Şarkısı'nı dinledik. 
Ve güzel bir konser akşamının sonuna geldik.

Orkestra konserleri benim için bir çeşit meditasyon gibi. 
O anda sahnede icra edilen eser, orkestrayı oluşturan sanatçıların varlığı, her  icracıyı ve çaldığı aletleri ayrı ayrı izlemek, sonra birlikte meydana getirdikleri ses ve onun enerjisine kulak vermek, tüm bunları tam o an yaşamak, ruhuma bambaşka duygular veriyor. 
Uzun bir aradan sonra dün gece bunları yeniden yaşamak harikaydı. 

Dönüş yolunda önce Taksim'e yürüdük, çünkü caddeden geçip duran otobüslerin hiç birisinin bizi metrobüse ulaştıramayacağını anladık. 
Metroyla Yenikapı'ya ulaştığımızda Marmaray'ın son sefer saati yaklaşmıştı. Oh neyse yetiştik, konser de ne güzeldi filan diyerek konuşurken, peronda beklediğimiz yerde tam arkamızda bir kedi miyavlaması duyduk. 
Genç bir çift de o sesi duymuş ki onlar da bir yandan pisi pisi diye  seslenerek sesin nereden geldiğini anlamaya çalışmaktaydılar. Pisi pisi nasıl da biteviye ve yüksek tonda miyavlıyor, gençler nasıl heyecanla bakınıyor anlatılmaz! 

Tam o sırada Şulem, genç kadına dönüp "ses sizden geliyor olabilir mi, telefonunuz açık kalmış galiba" demesin mi?
Bunun üzerine dördümüz birden kahkahayı basmayalım mı?
Ah ahh! Evet video açık kalmış, onun sesiymiş dedi genç kadın, genç adam "çok iyi değil mi ama bu?" dedi ve bu akşam  komikliği sayesinde keyifli bir akşam ortak kahkahalarla taçlanmış oldu.

Biraz uzun bir yazı oldu ya, kısasını zaten dün yazmıştım, bu istek üzerine tafsilatlı olanı.
Salonun orkestralı halini görmek isterseniz, oraya bir bakın. 

4 yorum:

  1. Teoman, bir sohbette klasik müziğin ve cazın dinleyicisinin Avrupa'da dahi giderek azaldığını anlatmıştı yakınlarda. Klasik müzik benim için özel bir yerdedir. Küçüklüğümden beri dinlerim. Son yıllarda ben de az dinledığimi fark ediyorum nedense. Üniversitedeyken Cem Mansur şefliğinda Akbank oda orkestrasının konserine birkaç arkadaşımı zorla götürmüştüm:) Canlı izlemek bir başka oluyor.
    Taksicilere gelince...Allah bildiği gibi yapsın!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de tüm arkadaşlarım için biletler alırdım, neredeyse Ekmekcikız bizi konsere götür diye tempo tutarlardı. :))
      Taksicilersiz olmuyor ama artık iyi ki toplu taşıma bu kadar yaygınlaştı diyorum. :)

      Sil
  2. taksici tam "dövmelere doyamazsın" modunda bir arkadaştı ama hanımefendiliğimizden taviz vermemekle iyi yaptık bence :P
    konser şahaneydi. ben de izlerken, o orkestranın bir parçası olmanın ne şahane olduğunu düşündüm hep...
    kedi miyavlaması ise gecenin komikliğiydi. zarif eşimin "tuvalette bile hüsnü arkan çalıyor" dediği amsterdam cafesi ile yarışan bir performanstı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Başlangıçta iyi gibiydi, ama kuyruğuna basınca ciyakladı sersem. :))
      Konser şahaneydi, seninle paylaşmak konserli anılarımıza bir güzellik daha ekledi. <3
      Gerçekten unutulmaz bir anı oldu, hele Hüsnü Arkan'la bütünleşmiş hali, mükemmel!:))

      Sil

Hoşgeldiniz!