Pazar günü, erguvan seyri sonrasında evde, hafta içi hazırlıkları yaparken yine telaş içindeydim.
Telaş içinde olmam bir zorunluluk mu sanki?
Evet, öyle!
Zaman sınırlı; hafta içi, akşam eve döndüğümde yapmam gereken iş mümkün olduğu kadar az olsun ki, devamındaki geceden olabildiğince yararlanayım derdindeyim.
İşten gel, salatayı hazırla, yemeği ısıt, çocuklarla birlikte yemenin keyfini çıkar, sofrayı topla derken, bebeler derse, bilgisayara döndüğünde kitap okumak, müzik dinlemek veya boş durmak için zaman kalsın, azıcık. Bütün bu faaliyetin arasına giren bir ek, düzeni fazla bozmadan idare edilebiliyor; bir akşam TV'da o sezonun sevilen dizisine bakmak, bir akşam ekmek yoğurmak, bir akşam blogda yazmak, bir akşam apartman işlerine esir olmak...
Eh iyi de, her akşam da bunlardan birinin yanına ikinci, üçüncü eklenince, yaşamak dediğimiz şeyden nasiplenmek zor elde edilir hale geliyor.
Derdimi ummana dökmeye başladım, yine.
Diyeceğim o ki, ev işi için ayırdığım bir gün veya zaman içinde olabildiği kadar çok konuyu-işi, olabildiği kadar kısa zamanda yapmak, bitirmek, halletmek zorundayım, yani öyle olduğumu düşünüyorum.
İşte, bu kısa zaman parçasına sıkışınca da, hızlı hareket edeyim derken sakarlaşıyorum, dalgınlaşıyorum.
Böyle bir tempolu çalışma faaliyetinin ardından mutlaka bir yerimi yakmış, kesmiş, bir tencere sebzeyi yakayazmış, ekmek hamurunu taşarken ancak gazını alabilmiş oluyorum.
Bir de komiğim; bu işleri yaparken radyoda müzik çalacak, keyfim de yerinde olacak, illa ki.
Şimdi bu sayfaya kazara gelen birisi, yulaflı ekmek tarifi yerine bir araba laf okuyup, sıkılıp gitmediyse -sizi kastetmedim, alıştınız artık gevezeliğime- en nihayetinde ekmek tarifinin yakınlaşmış olması hissi ile sevinecektir.
İşte, pazar günü anlattığım hal ve şerait içinde, faaliyette bulunurken -haa, bu arada bir de kafada kırk tilki kuyruklarını birbirine değdirmeden dolaşmaya da çalışıyor, üzerinde düşünecek bir dolu konu var- yulaf unlu ekmek hamuru yoğurdum.
İyi güzel.
Hayır değil.
Malzemelerini koyup, hamur haline getirmek için el atarken, suyunu tasarladığımın iki bardak fazlasıyla koyduğumu anladım. Çünkü, önce süt koymuştum ve onu unutup, suyunu fazladan boca etmiştim.
Hadi bakalım, çevir kazı yanmasın. Bu kadar cıvık bir hamura nasıl müdahale edilir?
Madem yulaf unlu ekmek yapıyorum, biraz da yulaf tanecikli olsun bari.
İki bardak yulaf eklendi, hamurun yine de biraz yumuşak olmasına aldırış edilmedi. Çünkü, yulaf taneciklerinin suya doyması gerekiyor, aksi halde, düzelteyim derken bu defa tıkız bir hamurla uğraşmak ihtimali var.
Arada kıymalı taze fasulye pişti, salata yapıldı, yemek yendi, ortalık toplandı, makineye bir kazan çamaşır atıldı. İki kez, ekmeğin fırına atılması ertelendi, gazı çıkarılıp, tekrar bekletildi.
Derken iki ekmek yapmak tasarlanıp yola çıkılmışken, artırılan malzeme nedeniyle her zaman ekmek pişirilen fırın kaplarının yetersiz geleceği anlaşıldı.
Bari bir tanesi de tava ekmeği olsuna karar verildi.
Sonunda ekmekler pişip, telin üzerine soğumaya alındığında, çocukların yatma saatinin çoktan geçtiği, annenin söylenme saatinin geldiği anlaşıldı.
Peki, iyi de nerde ekmek tarifi derseniz; yok.
Bütün bu tantanadan bir tarif hatırlamamı beklemiyorsunuzdur, umarım.
Sonuç derseniz, o var.
Şahane bir ekmek oldu: İçi hafif ıslak dokulu, biraz Alman kara ekmeği gibi ağırca, dışı sert kabuklu ve çıtır, lezzetli.
Meraklısına, mutlaka tarif isteyenine, şu ve şu tarifleri kılavuz olarak kullanmayı önerebilirim.
Bir de kardeşim, o kadar hikaye anlattık, bir Allahın kulu eline sağlık, mımmm pek lezzetli olmuştur mutlak filan demeye bile gelmemiş.
Acaba salladığımı, böyle uyduruk bir ekmeğin olamamış olduğunu filan mı düşündünüz yanılıp.
Şunun fotosunu koyayım da gözlerinizle görün ve inanın.
Kusura bakmayın ikram edemiyorum, Hıdırellez'de ekmek evden çıkmazmış, Elektram ööle sööledi.
.
bir şey diyeyim mi? cuk olmuş tarifinin çıkmaması:) değil lokması, tarifi bile çıkmamış bugün senden ekmeğin:) her işte vardır bir hayır, gördün mü bak?:P
YanıtlaSileline sağlık bir de...
Sağol, canım arkadaşım!
YanıtlaSilHem dileğe sağol, hem uyarıya...
:)))