Dün akşamdan niyetlendim, sabah kalkıp Fenerbahçe Parkı'na gideyim, erguvanlar açmıştır.
Evet ama, bir kaç senedir parkın o hayranı olduğum erguvan ağaçları teker teker bizi terk etmeye başladılar, kötü sürprize de hazır mıyım acaba?
Sabah uyandığımda hava kapalıydı, ilerleyen saatlerde güneş çıkabileceğini gösteren sis uyarısı vardı. Toparlandım dışarı çıktım, Suadiye'ye yürüdüm, Marmaray'a bindim Feneryolu'na gittim, istasyondan Fenerbahçe'ye doğru yürüdüm.
Tahmin ettiğim gibi parkın cümle kapısının az ilerisindeki birbirine sarılan iki ana gövdesiyle göz kamaştıran güzellikle açan erguvan ve onun az ilerisi köşesindeki tekli güzel erguvan artık yoklar.
İkili gövde yarı beline kadar kesilmiş ve kurumuş olarak duruyor, diğeri yerinden çıkarılmış ve yan tarafına genç bir erguvan dikilmiş.
Yukarıdaki ağaç, benim güzel erguvanımın bulunduğu bölgedeki serpilen güzellik.
Karşısına oturdum, bir süre sesliğin tadını çıkararak seyrettim.
Henüz hava sisli, dere kıpırtısız, çevredeki kafeler ilk müşterilerini bekliyor.
Denize yaklaşıyorum, sis pus henüz kalkmadı, adaları görmeye imkan yok, ancak yakındaki fener ve mendirek görünüyor.
Parkın girişinden denize doğru ilerlerken sol taraftaki iki buçuk asırlık sakız (pistacia atlantica) ağaçları.
Henüz yapraklarını açma hazırlığındalar, öyle görkemli ki duruşları hayran olmadan geçmenin imkanı yok.
Parktan kaybolanlar sadece erguvanlar değil ne yazık ki. Yıllar boyunca Romantika adıyla bildiğimiz Çelik Gülersoy'un eseri zarif kafe artık yok, Onun yerinde açılan ve yıllarca kendi adının yanısıra eski ismi de koruyan muhallebici de yok artık. Onların yerine New York'un ünlü semtlerinden birinin adını taşıyan bir bistro kafe karışımı yer zuhur etmiş. Bir çay içebilir miyim acaba diye göz attım ve hemen vazgeçtim, rezervasyon filan bi şeyler gerekiyor gibiydi.
Bir de dikkatle bakınca göze çarpan uçup konan martılar.
Eskiye ait güzelliklerin bu kadar keskin şekilde değişmesi, ne değişmesi yok olması bana en hafif deyişle saygısız ve sevimsiz geliyor.
Parktaki tüm ağaçlara ve henüz yaşayabilen erguvanlara varlıkları için şükran duyarak yavaş yavaş oradan uzaklaşıyorum.
Eskiye duyduğunuz özlem ve yeniye karşı hissettiğiniz hayal kırıklığı çok anlaşılır. Güzelliklerin bu kadar hoyratça yok edilmesi gerçekten de saygısızlık. Umarım parkın diğer ağaçları ve kalan erguvanlar uzun yıllar boyunca varlıklarını sürdürürler.
YanıtlaSilDüşüncelerinize ve iyi dileklerinize katılmamak elde mi? Ben de öyle umarım. :)
SilAh Romantika'da benim de çay içmişliğim vardı, hayran kalmıştım, 2011'di sanırım tarih. Güzel olan ne varsa yok olması gibi bir mecburiyet var galiba, Ankara'da da böyle, şehri tanıyamıyorum artık :(
YanıtlaSilO yıllar henüz Çelik Gülersoy'un ruhu oralarda geziniyordu. Şimdilerde bir heykelini diktiler, ama eserleri koruyamadılar. Üzücü. :((
Silromantika'yı çok severdim. içindeki kuşları. kışın bile insana iyi gelen ortamını.
YanıtlaSilKuş filan kalmamış, her şeyi yıkmışlar yeniden yapıyorlar, sinir oldum. :((
SilAnkara'da da çok ama çok şey/yer değişti yıllar içinde. Burana yeni gelenlerin ya da bu şehirde yeni doğanların artık oraları bilemeyecek olması çok tuhaf geliyor. Ankara'yı tanıdıklarını sanmaları ama aslında pek çok şeyden bihaber olmaları. Eski halini bilmeyenlere koymuyor tabii, böyle tanıdılar çünkü onlar, ama bana çok tuhaf geliyor bazı şeyler, ve hüzünlü.
YanıtlaSilEvet eskiyi bilenlerin itirazı sadece bugünü ve dünü bilenlere anlamsız geliyor olmalı. Bazı şeyleri korumayı bilsek keşke...
SilAy muhteşem içim açıldı! Daha yeni başlıyor bu güzel mevsim 🥰 upuzun sürsün ne olur.. Sen de hep yürüyüşletre çık ve bizi de çıkart! 🍀
YanıtlaSilTeşekkür ederim canım. :)
SilUmarım uzun ve tatlı bir bahar mevsimi yaşarız C.ciğim. :)