Salı, Ekim 13, 2020

MAX FRISCH ve bir anlatısı MONTAUK

 Bir hikaye bir roman okurken, genellikle, kendimizi olayın akışına kaptırırız. Okur olmak biraz da okuduğumuz metnin yazılı dünyasının zihnimizde canlanması, bizim onları canlandırmamızdır. Bu akış içindeyken, tek tek kelimelere dikkat etmeyiz, hatta  içinde oldukları cümleye bile; okur geçeriz.

Bu defa öyle olmadı, Montauk'u neredeyse kelime kelime, her birinin ifade ettikleri değere dikkat ederek okudum. O kelimelerin arkasında ne olduğuna, nasıl bu anlamda ortaya çıktığını, neyin sonucunda böyle yazıldığını anlamaya çalışarak...

Bir yaşam öyküsünü anlamak mümkün olsa keşke!

Anlatı kısa sayılır, 131 sayfa. Hemencecik okunup bitirilir, kitapsever için nedir ki? Oysa, hemen bitmiyor, dönüp tekrar okunuyor, altı çiziliyor, bir daha okunuyor.

Yazar, bir iş seyahati için bulunduğu New York'ta orada bir röportaj sırasında tanıştığı kendisinden oldukça genç bir kadınla birlikte geçirdiği bir hafta sonunu anlatıyor.  
"...-Bu günü betimlemek istiyorum, yalnızca bu günü, hafta sonumuzu, nasıl bu noktaya geldiğimizi, nasıl devam edeceğini. Herhangi bir şey uydurmadan anlatabilmek istiyorum. Naif bir anlatıcı konumundan.
Neden özellikle bu hafta sonu?" (Sf. 55)

O hafta sonundan üç gün sonra Frisch, 63 yaşında olacaktır, belki bir hayat muhasebesi yazdıkları.
"My Life As A Man (Erkek Olarak Hayatım)
...Sanat zoruyla yazarken bir erkek olarak hayatıma dair neler öğrendiğimi bilmek istiyorum". (Sf. 20)

Bir yandan o sırada yaşananı sade ve günlük tutar gibi anlatırken, o anın çağrıştırdıklarıyla geçmişteki yaşantılar su yüzüne çıkıyor. 
Geçmişi kimseyi incitmeden anlatmak için çok özel bir çaba harcıyor, yazar.
"...o anda orada bulunanı görmek: Montauk Beach (Montauk Sahili)" (Sf. 74)
"...Bunları neden anlatıyorum? Bunları kime anlatıyorum?" (Sf. 124)
"...Bu, içtenlikli bir kitaptır, ey okur." (Sf. 126)

Aslında, bütün bunları kendisi için yazmıştır, bu nedenle de önce kendisine karşı dürüst olması gerektiğini biliyor.
"Pro Memoria (Bellek Yardımcısı)
Giyotine götürülen bir Fransız soylusu bir şey yazmak için kağıt ve kalem ister, istedikleri verilir. Eğer notu birine yazacaksa sonradan nasıl olsa imha edilebilir, diye düşünürler. Ama notu kimseye değil, kendine yazmıştır soylu: pro memoria. " (Sf. 18)

Bir Max Frisch metnini ilk okuyuşum. Anlatı beni etkiledi, yazara saygı duydum. Bir kaç romanı ve günlükleri yayınlanmış, onlardan daha çok sayıda tiyatro oyunu yazmış.
Keşke, oyunlarını izleyebilsem -pek çok harika oyun yazmış- üstelik daha geçen sene ODTÜ Oyuncuları "Biedermann ve Kundakçılar"ı sahneye koymuşlar, kaçırdım, ne yazık.
Sosyalist görüşe sahip bir küçük burjuva olarak tanımlıyor kendisini.
Başlangıçta yazar olmak isterken, zorunluluk nedeniyle baba mesleği olan mimarlık okumuş ve bir süre mimarlık yapmış. Sonra kendini tamamen yazıya vermiş. 
İsviçreli, ama Avrupa'nın sanat merkezi bazı şehirlerinde uzun süreler yaşamış. Kitabın başındaki bir notta, birlikte olduğu kadınlara göre değişirdi bu şehirler, diyor. 
Bir not daha; önceden duymuş olduğum bir söz, Avrupa'ya çalışmak için gelen göçmen işleri tanımlayan "Biz işgücü çağırmıştık, insanlar geldiler" yazarımıza aitmiş, meğer.

Sizi tanıdığıma memnun oldum Bay Frisch.



İki sene önce bugün.
Keyifli bir kır gezmesindeydik.
Puslu bir gündü, oldukça serin ve esintili. 
Adını defalarca öğrenip unuttuğum bitkiler rüzgarda salınıyordu.

8 yorum:

  1. Ben de tanıştığımıza memnun olmak istiyorum Max Frish ile. Aslında Aşıklar Delidir'i okuduğumda da çok merak etmiş, sonra unutmuşum bak. O romanda çok önemli bir yeri var Montauk'un, hem mekan, hem kitap olarak. Şimdi katmerlendi merak, ilk siparişte alınsın o zaman. Çocukluğumda Devlet Tiyatrolarında "Saf Adam ve Kundakçılar" adıyla oyunun oynandığını hatırlıyorum, izlemedim ama isim ilginç geldiği için aklımda kalmış. Ne çok şey kaçırıyoruz aslında, ömür yetmiyor ki :(

    YanıtlaSil
  2. Bak şimdi, ben de Aşıklar Delidir'i merak ettim Leylakcığım. :)

    Yazıda anlatmaya kalksam çok uzayacak diye vazgeçtim, yazarın oldukça canlı mı desem, ilginç mi -yargılamayan bir ifade kullanmak istiyorum- aşk hayatı varmış. Ingeborg Bachmann'la yaşadıkları fırtınalı bir aşk, mesela. Ki, Ingeborg Bachmann'ı da merak ediyorum şimdi. :)

    Üstelik o ince kitaba bütün bunlar gayet sade ve zarif bir anlatımla sığdırılmış.

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Okul Arkadaşım,

    Bir kadın hassasiyeti ile ve emek vererek okumamıştım elbette (sonuçta bildiğim bir dünya, diye düşünmüş olabilirim:) Yöre ilgimi çekmişti ama! Ve zevkli bir okumaydı. Yazarın anlatımlarına dinleyici tecrübesi olan bir gözle bakınca -anlayış göstererek- biraz ayıklama yapmıştım. Sizin alıntıladığınız cümlelerden "Herhangi bir şey uydurmadan anlatabilmek istiyorum" ifadesinin altını çizmek isterim ki önemli:) Egosu yüksek birinin bu opsiyonu -kötü niyetle değil- insani bir zaafla kullanmış olabileceğini düşünürek, bunu hissederek okumuştum. Bu hissim ne derece doğru bilemem elbette, üstelik genelden bakınca yadırgamamıştım da! Her ne kadar bir anlatı olsa da edebi beklentimi biraz yüksek tutmuş da olabilirim:)

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Okul Arkadaşım,

    "Anlatı" olarak tanımlanması alçakgönüllü bir tercih, bence. Kitabın bir yerlerinde yazarların kendi yaşantılarından nasıl etkilendikleri ve bunu edebi metinde nasıl dönüştürdüklerine dair düşünceler vardı.
    Mesela:
    Sf. 100 "Hayatımı kendimden gizlemişim. Kim olduklarına bakmadan insanlara hikayeler sunmuşum. Bu hikayelerde kendimi çırılçıplak soymuşum, biliyorum, tanınmaz olana kadar. Kendi hikayemle yaşamıyorum, yalnızca edebiyata dönüştürebildiğim parçalarıyla yaşıyorum.... Her zaman bir tek kendimi anlattığım da doğru değil. Ben kendimi hiç anlatmadım. Ben kendimi yalnızca ele verdim."

    Bir yerde de kibirli olarak tanındığını, oysa bu duruşunun başlıca nedeninin çocukken geçirdiği kızamık sonucu düşen gözkapakları olduğunu anlatıyor. :)

    Çok beğendiğim bölümlerden birisi de, çocukluk ve gençlik arkadaşı ve hamisi W. 'yu ve onunla ilişkisini anlattığı 12 sayfa. İlişkiyi tahlili, w. karakterini anlatışı değme romana taş çıkartır bence.

    Aldım sazı elime, kitabı buraya aktarıyorum sanki. :))

    Diyeceğim o ki,

    YanıtlaSil
  5. Bende YKY'de ki arkadaşın vesilesi ile "Mavi Sakal" ile tanıdım M.F.
    Biraz değişik bir anlatımı var ama sevdim.

    YanıtlaSil
  6. Sevgili Satırarası,
    Frisch'in anlatımı değişik evet, Montauk'ta da öyleydi.
    Mavi Sakal'ın ismi de ilginç, ayrıca. :)

    YanıtlaSil
  7. Dün kitapçıda gördüm ve biraz karıştırdım evet ilginç duruyor. :)

    YanıtlaSil

Hoşgeldiniz!