yusuf atılgan "aylak adam"da "sinemadan çıkmış insan"ı anlatır. "gördüğü film ona bir şeyler yapmış, ...salt çıkarını düşünen değil, ...insanlarla barışık..."
iyi bir film seyredip sinemadan çıktığım çok defasında bu sözler aklıma gelir, gördüklerimi paylaşmak isterim. yanımda filmi birlikte seyredip üzerinde konuşabileceğim bir arkadaşım varsa, deymeyin keyfime. kaldı ki, filmi yalnız seyretmiş olsam bile, bu filmi seyretseydi keşke diye düşündüğüm arkadaşlarıma anlatayım isterim.
perşembe akşamüstü, haftanın filmleri değişmeden hemen önce, koreli yönetmen
lee chang-don'un "burning / şüphe" filmini izledim.
kore sineması uzun süredir ilgimi çekiyor. bunun yanısıra, filmin senaryosunun haruki murakami'nin "barn burning" öyküsünden yola çıkılarak yazılmış olduğunu öğrenince, merakım katmerlendi.
murakami'nin tüm kitaplarını okumadım haliyle, yine de onun anlatım tarzına, dünyaya yaklaşımına, karakter gelişimlerine aşinayım.
film, murakami dünyasını tamamen özümsemiş bir anlatım sürdürüyor.
filmin anafikri, pandomim öğrenen genç kız kahramanın, genç erkeğe söylediği sözlerde gizli, sanırım; "mesele kendini elinde bir mandalina olduğuna inandırmak değil, mandalinanın olmadığını unutmak.”
genç oyuncular, anlatım, müzikler yönetmenin konuyu ustalıkla aktarmasının başarılı unsurları olmuş. sonuçta ortaya seyretmesi tad veren, üzerinde düşünmek isteyeceğiniz bir film çıkmış.
diğer yandan, filmi izlerken uzak coğrafyalarda olmamıza rağmen, kore ile ve onun insanlarıyla, orada yaşanan hayat ve değişimlerle olan benzerliklerimizi, biraz da şaşırarak gözledim.
aslında benzerini güney amerika filmlerinde de zaman zaman yaşadığım duygular, bunlar.
hepimiz binmişiz bir alâmete, umarım, gideceğiz salim bir limana...
umarım!
dip not:
bu filmden iki gün sonra, bir arkadaş buluşması etkinliği olarak, "çiçero" filmini gördüm.
ilginç olabilecek bir film ve konu ziyan edilmiş; abartılı dramatizasyonlar, uzayan ve karışlıtırılmış konu, o kadar çaba ve para harcanarak yapılmış filmi, tatsız ve lezzetsiz hale getirmiş.
zamanınızı harcamasanız da olur...
selamlar sitenize ilk defa denk geldim takibe aldım sizi karşılıklı ziyaretler yapabiliriz artık ^_^
YanıtlaSilPaylaşımlarınızı severek takip etmeye çalışıyorum daha nice paylaşımlarınız olur inşaallah...Sıkılmadan dirayetle :)...Selam ve Dua ile...
YanıtlaSilSelam ziyareti :)
Epeydir uğramamıştım sayfanıza. Yazdığınızın farkında değildim :( Yavaş yavaş tekrar dönemeye çalışıyorum bu ortamlara... Film konusunda niye bilmiyorum benim biraz kafam karışık. Sevmedim diyemem ama sanırım beklediğim gibi değildi. Ama tam olarak beni rahatsız eden şey ne onu da bilmiyorum :)
YanıtlaSilZeldacığım,
YanıtlaSilSık yazmaya çalışıyordum, bu ara yine ara verdim. Bugün bir özet geçip telafi etmeye niyetlendim.
Filmle ilgili, kendini rahatsız hissetme duygusu, bana, Murakami'min tarzının filme sinmiş olmasının sonucu gibi geldi ki, benim de içime sinmeyen bir şeyler oldu. Murakami'nin, okuyalım diye elimize verdiği metin, zıp zıp bir top adeta; bizim onunla nasıl oynayacağımıza bağlı olarak, ya havalara sıçrıyor, ya da çalıların arasına takılıyor.
aslında benim rahatsızlığım o "olmamış murakami etkisi"nden sanırım... murakami çat diye bitirir kitaplarını, elinizde bir son bile olmaz bazen. bu filmde çok doğrudan anlatılmıştı bazı şeyler ve bunu sevmedim :)
YanıtlaSilİlginç bir etkilenme!
YanıtlaSilBen de tam aksine "çatt" diye bitirilmiş olandan rahatsız oldum sanki...
Kıza ne oldu, mesela?
Son sahnede genç adam nereye koşuyordu?