Pazartesi, Ocak 24, 2022

Günün Tarihi

Bugün  24 Ocak.
Bunu yazar yazmaz kulağımda çok eski bir radyo reklam anonsu yankılandı. 
"Bugün 24 Ocak Pazartesi, Demirbank hayırlı işler diler, Demirbank, Demirbank!"

Bugünkü 24 Ocak sabahında okuduğum ilk haberlerden birinden Fatma Girik'in vefat ettiğini öğrendim. Çocukluğumun sevdiğim film yıldızlarındandı, gençliğimin takdir ettiğim aktivistiydi, sonraki yılların dürüst politikacısıydı.  Yaşadığımız dünyaya sessizce veda etmiş gitmiş. Huzur içinde uyusun.

Başka bir 24 Ocak günü, 1980'deki,  önemli ekonomik kararların alındığı bir gündü.  Bir süre bu kararların etkisi sürdü, konuşuldu durdu. Derler ki, o sene 12 Eylül'deki darbenin, ülke tarihinin bazı önemli olayların ve ardından gelen sürecin ilk adımı gibiydi, bu ekonomik kararlar. Bknz. ansiklopedik bilgi.

1993'deki 24 Ocak gününden sonra o tarih Uğur Mumcu'nun ölüm günü olarak anılmaya başlandı.
O sabah gazeteci yazar Uğur Mumcu'nun arabasına konulan bomba ile canına kıyılmıştı, olay halen çözülemedi, faili meçhul kaldı. 

Biz o 24 Ocak günü sabah kalkıp, hazırlanıp  üç kişilik çekirdek aile olarak pazar gezmesine gitmişiz. Bostancı'dan vapura binip Heybeliada'da inmişiz, 5 aylık oğlumuzu bebek arabasında gezdirmişiz, temiz hava alsın demişiz, balık yemişiz, eve dönmüşüz. Muhtemelen suikast haberini ancak  akşam haberlerde duymuşuzdur. 

Bir kaç gün sonra 28 Ocak günü, İstanbul Barosu'nun düzenlediği Uğur Mumcu'nun öldürülmesini protesto yürüyüşüne katılmıştık. Bütün büro arkadaşlarım bütün tanıdık meslektaşlarım oradaydı. Hepimiz çok üzgündük, kızgındık.
O zaman Cağaloğlu'nda olan Cumhuriyet gazetesi binasına geldiğimizde Selda Bağcan'ın Yiğidim Aslanım parçasını söyleyen sesini duyduk. Sanırım, gazete binasından hoparlörden geliyordu müzik.
O gün bugündür o şarkı Uğur Mumcu için söylenir oldu. Sonraları, ölümünden üzüntü duyulan hasreti çekilen başkaları için de söylendiği gibi.

Selda Bağcan Yiğidim Aslanım'ı Şan Sinemasındaki bir konserde söylediği, eski bir kayıt buldum. Tarih 1984 henüz, ses cızırtılı biraz, tam bir nostalji diyebiliriz. Burada, tık!

Yiğidim Aslanım Bedri Rahmi EYÜBOĞLU'nun yazdığı bir şiir aslında. Söylendiğine göre, B.R. Eyüpoğlu bu şiiri o zamanlar Bursa Cezaevinde yatan Nazım Hikmet için yazmış.

Buradaki kaydın altındaki notlara göre, Nazım Hikmet, Bedri Rahmi'nin kendisi için yazmış olduğu o şiirden çok etkilenmiş ve cevaben başka bir şiir yazmış:

"Ben İçeri Düştüğümden Beri Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya Ona sorarsanız: ’Lafı bile edilemez, mikroskopik bi zaman...’ Bana sorarsanız: ‘On senesi ömrümün...’ Bir kurşun kallemim vardı, ben içeri düştüğüm sene Bir haftada yaza yaza tükeniverdi Ona sorarsanız: ’Bütün bi hayat...’ Bana sorarsanız: ‘Adam sende bi hafta...’ Katillikten yatan Osman; ben içeri düştüğümden beri Yedibuçuğu doldurup çıktı. Dolaştı dışarda bi vakit, Sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri, altı ayı doldurup çıktı tekrar. Dün mektubu geldi; evlenmiş, bi çocuğu olacakmış baharda... Şimdi on yaşına bastı, ben içeri düştüğüm sene ana rahmine düşen çocuklar. Ve o yılın titrek, uzun bacaklı tayları, Rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldu çoktan. Fakat zeytin fidanları hala fidan, hala çocuktur. Yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde, ben içeri düştüğümden beri... Ve bizim hane halkı, bilmediğim bir sokakta, görmediğim bi evde oturuyor Pamuk gibiydi bembeyazdı ekmek, ben içeri düştüğüm sene Sonra vesikaya bindi Bizim burda, içerde Birbirini vurdu millet, yumruk kadar simsiyah bi tayin için Şimdi serbestledi yine, fakat esmer ve tatsız Ben içeri düştüğüm sene, ikincisi başlamamıştı henüz Daşov kampında fırınlar yakılmamış, atom bombası atılmamıştı Hiroşimaya Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman Sonra kapandı resmen o fasıl, şimdi üçünden bahsediyor amerikan doları Fakat gün ışığı her şeye rağmen, ben içeri düştüğümden beri Ve karanlığın kenarından, onlar ağır ellerini kaldırımlara basıp doğruldular yarı yarıya Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine ‘Onlar ki; toprakta karınca, su da balık, havada kuş kadar çokturlar. Korkak, cesur, cahil ve çocukturlar, Ve kahreden yaratan ki onlardır, Şarkılarda yalnız onların maceraları vardır’ Ve gayrısı Mesela, benim on sene yatmam Laf’ı güzaf... Nazım Hikmet Ran"

Bir kez daha aynı şiirin başka bir yorumunu dinleyelim isterseniz. Fazıl Say piyanoda Serenad Bağcan söylüyor, Livaneli / Bir Kuşaktan Bir Kuşağa albümünden.


8 yorum:

  1. Bütün çapkınlığına, vefasızlığına, oğluna baba olamayışına (ki o konu kafamı çok yoruyor) rağmen hiçbir şair kelimeleri onun kadar ahenkle dansettiremez, her dizenin bir büyüsü var, çarpıyor insanı. Memleketimden İnsan Manzaraları'nı, Taranta Babu'yu, Destan'ı okuduğumda "Bunları bir insan yazmış olamaz" diye düşünmüştüm. İnsanın bütün şiirleri mi güzel olur?
    Çok üzgünüm Fatma Girik için, perşembe günü onu sahnede izlediğimiz kadınlar matinesinin fotosunu koymuştum malum olmuş gibi, sahnede, uzaktan bile parıldayan mavi gözleri hep aklımda. Huzurla uyusun, ne 24 Ocakmış :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nazım'ın hayatını şiirlerini okuduktan sonra okudum, o nedenle o satırların yazarına özel hayatındaki savrulmaları nedeniyle yamuk bakamıyorum.
      Çok özel bir şair ve çok da eziyet çekmiş, o nedenle belki özel hayatını görmezden gelmeyi tercih ediyorum. Dilimizin şairi olduğu için şanslıyız. :)

      Gördüm o fotoğrafı, her yaşında güzel kadındı, hiç kendisiyle oynamadı, neyse oydu. Allah rahmet eylesin. :(

      Sil
  2. ne kadar güzel bir yazı olmuş...şiirler, şarkılar. bayıldım. eline sağlık canım.
    ben çok severim bu "laf'ı güzaf" tanımını. ne güzel yazmış yine nazım...
    biliyorsundur mutlaka, nebil özgentürk de livaneli de anlatırlar hep, mumcu yurtdışında Livaneli'yi ziyaret ettiğinde Livaneli dinlettirmiş besteyi. gözyaşları ile dinlemiş mumcu ve "bu şarkı tüm devrim şehitleri için bir ağıt olmuş" demiş. kendisi de yıllar sonra tıpkı o andığı devrim şehitleri gibi öldürüldü. içimden bir parça kopmuştu. her yıl acır kalbim...
    24 ocak beter bir gün. hep çok buruk 1993'den beri...

    ismail cem de bir 24 ocak günü ölmüştü. şimdi de fatma girik...günlerin bir suçu yok tabii ama sevmiyorum bugünü

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol Şulem, olan biten, yaşanan kendiliğinden yazıya döküldü, aktı gitti. :)

      Bu anektodu hatırladım, sen yazınca. Bir de Selda Bağcan söylerdi yine, Uğurlar Olsun vardı, o da güzel bir anma şarkısı.

      İsmail Cem'i bugün öldüğünü unutmuştum, çocukluğumun gençliğimin kahramanlarından birisi de oydu. Allah rahmet eylesin. :(

      Sil
  3. Yaa o gün, bugün hiç ağlamadan dinlemedim bu parçayı. Her 24 Ocak sanki ailemden birinin ölüm yıldönümü hüznüyle , haberi ilk duyduğum anın acısını yaşıyorum. Ecelsiz ölüme giden güzel insanlardan Gaffar Okkan, sonra İsmail Cem ve dün sevgili Fatma Girik 'te sonsuzluk yolculuğuna çıkmak için aynı günü seçti. Hepsinin mekanı cennet, melekler yoldaşı olsun 🙏🖤

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Duygusallaşmamak elde değil, ne yazık ki, acı veren böyle büyük bir olay olunca. :(

      Çok ilginç, Ahmet Hamdi Tanpınar da 24 Ocak'ta vefat etmiş.
      Haa bir de İngiliz siyaset adamı W. Churchill...
      Bazı tarihler böyle oluyor, üst üste tuhaf tesadüfler...

      Sil
  4. Merhabalar.
    Uğur Mumcu suikastının ardından tam 29 yıl geçmiş ve hala aydın cinayetlerinin perdesi aralanmadı. Aydın cinayetlerini özetleyen cümle, İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın, "Bir tuğla çekersek duvar yıkılır" sözü oldu. Ne o tuğla çekildi, ne de o duvar yıkıldı.

    Çekin tuğlaları yıkılsın duvar, altında kim kalırsa kalsın.
    Cinayetlere, suikastlara kurban edilen tüm gazeteci ve aydınlarımıza rahmet dilerken, onları saygıyla ve minnetle anıyorum.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız Recep Bey,
      Olayın çözümlenmemesi en azından olayın kendisi kadar acı veriyor, hırpalıyor. :(
      Umarım bir gün faali meçhul olay kalmayacak.

      Sil

Hoşgeldiniz!