Akşamüstüne doğru Şekerpembe msn'den göz kırptı.
Sonra, aramızda şu yazışma oldu.
E.K.: benim böcek nasıldı? böööö!
Ş.P.: ay ofistekilere söyledim de "aman olur öyle şeyler" dedi, manyaklar!
E.K.: mesele çıkarmadım ama, dilimin üstünde arada bi his oluyo, ıyyykkk!
Ş.P.: olacağı varmış diycem ama, sahiden çok cool durdunuz :)
E.K.: ben bunu blogda yazayım da haberi olsun ahalinin...
Ş.P.: evet ya yazmalısınız, bakın ardından başkalarından nasıl hikayeler düşecek?
E.K.: sersemler bi özür bile dilemediler :(
Ş.P.: doğrusu bu kadarını beklemiyordum, protesto etmeli
E.K.: ah ha! şimdi aklıma geldi
Ş.P.: was is das?
E.K.: bu sabah bizim yan sokakta kanalizasyonu açma kazısı yapıyorlardı
düşündüm ki, istanbulda kesin, her gün birileri bok çukuruna düşüyordur, bu salaklar işaret koymadan çalışıyor
ben düşsem, artık nezaketi bırakıp bok çukuruna düştüm derdim herhalde...
yani neyse, bok çukuruna düşmek değilse de böcek yedim diyebilirim artık!
Ş.P.: nerdeyse :)
E.K.: bak ne isteyeceğini bileceksin, duyuyor ve kabul ediyor
Ş.P.: evet this is the secret!
E.K.: ahh! bu arada sabah sana Çinlilerin yedikleri ıvır zıvır faslından gönderdiğim böcek* fotolarının katkısını da unutmamalı
Ş.K.: sırf böcek mi? her türlü yenmeyecek şey vardı, orada
****************
Buraya kadar okuduklarınızdan içiniz yeteri kadar kalkmadıysa ve de merak buyurduysanız, olayı anlatayım size.
Öğlende, Şekerpembe ile, Tünel'de bir yere* yemeğe gittik. Kaç zamandır görüşmemiştik, yemek bahanesiyle iki çift laf etmekti niyetimiz.
Yemeğimizi yedik, üstüne Şekerkız çay istedi, ben orta kahve.
İyi.
Kahvemin son yudumunu keyifle hüüplettim.
Son yudumda olur bazen ya, ağzıma biraz da telve geldi. Tam yutkunacaktım ki, dilimin üstünde kahve telvesinden daha yoğun bi şey hissettim. Peçeteyle sıyırdım, ıyyy, minik bir kalorifer böceği!
Aldım, fincanın tabağının kenarına bıraktım. O sırada hararetle bir konudan sözeden Şekerkız'ın cümlesini bitirmesini bekleyip, "kahveden böcek çıktı" dedim.
-Lütfen bayılmayın!-
Sonra, garsonu çağırdım; "kahveden böcek çıktı, aşağıya haber verin de dikkat etsinler, ilaçlasınlar" dedim.
Benim bunu sakin sakin söylemem, garsonu tarümar etti, ne diyeceğini bilemedi. Fincanı, işletme sorumlusu gibi duran genç hanıma götürdü. O da aval aval bakındı, sonra fincanı tezgahın kenarına bıraktılar; fincanda cüzzam var sanırsınız.
Hesabı istedik.
Lütfetmişler, böcekli kahveden ve çaydan para istememişler. O ara garson, aslında kahve kapalı kutuda duruyor, ama... diye birşeyler geveledi.
Kapıdan çıkana dek, ne özür dileyen oldu, ne başka bir jest yapan.
Şimdiye dek hiç bir zaman, aşırı tepki veren bir kadın olamadım. Aslında heyecanlı ve endişeli bir tip olmama rağmen, bazen o kadar soğukkanlı olabiliyorum ki, kendime şaşıyorum.
Böyle davranınca, olan biteni önemsemediğiniz sanılabiliyor. Tam aksine, sadece, gürültü yapmakla bir sonuç alınamadığı düşüncesindeyim.
Artık, farklı düşünüyorum.
Benim sakin tavrıma karşı onların yaptığı, bir özür dilemeyi çok görmeleri, gönül almaya çalışmamaları yüzsüzlük, görgüsüzlük.
Bu en başta o işletmenin sahibinin, yöneticisinin hatası; personeline bu gibi durumlarda nasıl davranılacağını öğretmemiş olduğu için. Ayrıca, orada çalışan çocukların gündelik hayatta alacağı tavırları bilememeleri tüm toplumun zaafı; özür dilemeyi bilen yok!
O an civaklayıp, fincanı elimden fırlatsaydım, ağlamaya başlasaydım, bütün lokantayı başıma toplasaydım, adım gibi biliyorum bir kuruş para ödemeden oradan çıkar gider ve kendimi çok haklı bulurdum.
Yapmadım.
Bu toplum için hatalı davrandım.
Sakin davranmayı sürdüreceksem, kendime medeni bir toplum arasam gerek.
*Gittiğimiz yerin adı LOKAL.
Kahvelerinden böcek çıkıyor, gitmeyin.
* Fotoğraf ekleyecektim, sonra bu yazıyla beraber fazla gelir diye caydım.
Aman allahım. Nasıl o kadar sakin durabildin sahi? inanamadim. gercekten inanamadim...
YanıtlaSilo nezaketsizlik benim de ana temalarımdan biri, biliyorsundur. ama burada o çekilmeyen, insana 'noluyoruz', veya 'alıp başını gitmeli böyle yerlerden' dedirten kabalığın üstüne bir de rekabetle dolu ticaret hayatının gereklerini yerine getirmemeleri gelmiş. benim buradan alıştığım, değil para almaları, üstüne en az bir kere bedava yemek teklif etmeleri. yoksa, dava açılabileceğini veya işletme lisanslarının tehlikede olduğunu bilirler. sanırım en doğrusu, ortalığı inletmek değil belki ama, alttan almadan sertçe bunu bir yere (mesela belediyeye) şikayet edebileceğini ima etmek. böyle desem de eyleme gelince ben de senin gibi yapıyorum, o sırada birden kendimi garsonla veya yönetici ile özdeşleştiriyorum.
YanıtlaSilŞulecim,
YanıtlaSilDiyorum ya, bazen ben de kendime inanamıyorum.:))
Simoncım,
YanıtlaSilOlabilir, böcek bu! Heryerden çıkabilir.:)) Karınca çıksa, daha sevimli olmazdı ya da kuş tüyü...
Evde bile, istenmedik kazalar oluyor.
Ben, en çok özür dilemeyi bilmeme faslına takıldım.
Bir de tanıtım yazısına, açık mutfak kullandıkları için, herşeyin gözünüzün önünde olduğunu filan yazmışlar.
Komik!
offf içim kalktı yaw :/
YanıtlaSilBen çocukken yaz tatiline gidiyorduk bir keresinde. Mola vermiştik, yemek yiyorduk. Ben döner-ekmek aldım. Tam yerken bi baktım şu kocaman yeşil sinkelerden biri var içinde! Çok kızdım tabii, annemlere gösterdim hemen. Babamın lafı: "Kızım hava çok sıcak, olabilir, bayılmıştır hayvan" :)) Peki baba, al sen ye canım :)
sinke burada sineğe tekabül ediyor :)
YanıtlaSilElifciğim,
YanıtlaSilSenin "sinke" hikayen de pek etkileyici, doğrusu. :O)
Bazen, doğadaki diğer canlılarla bu şekilde karşılaşmak kaçınılmaz oluyor da, pek mi lazım diyesi geliyor, insanın. :))
Pis Lokal. Bir daha gitmeyecegim.
YanıtlaSilŞekeryamağım,
YanıtlaSilAdamların mail adresini bulup yazdığın şikayet/protesto mektubu nedeniyle seni kutluyorum.
Oh! Keyfim yerine geldi.:))
tiksindim yaw :)
YanıtlaSilEh, hoşgeldin niyetine böyle bir yazı okuyunca tiksinir insan, ne yazık ki.:(
YanıtlaSilDevamında şekrlemeli filan tiksinç olmayan yazılar da var Çiğdem Hanım.
Sizin gibi gitar çalmayı bir oğlum var. sizin gibi olmasını dilerim.
:)