"İnternette yazmak, okyanusa içinde mesaj olan şişe salmak gibi birşey. Benim şişemi siz buldunuz." diyor blogunun mottosunda.
Evet, bütün hepsi bu nihayetinde.
Ne kendimi "mühim şahsiyet" hissetmek için yazıyorum, ne söylediklerime mutlaka kulak verilmeli iddiasındayım, ne beni binlerce kişi okusun derdindeyim, ne de ben ben ben illa ki mutlaka ben!
Bir sahne insanının, bir sanatçının, bir yazarın bu kadar iddiasız, içten oluşu öyle alışılmışın dışında ki! Ve öylesine sıcaklık veriyor ki sadece senede bir kez yüzyüze görüşülen bir arkadaşın kalbine...
Haberleştik, kavilleştik -hem de cep telefonu kullanmadan- buluştuk, İstanbul Modern'in serinliğine sığındık. Sürekli serginin yeni parçalarına göz attık önce, sonra alt kattaki süreli sergilere baktık.
Girişinde "Yol seçimdir, Yol tavırdır, Yol beklentidir, Yol çeşitliliktir, Yol başlangıçtır, Yol çaredir, Yol öğrenmektir, Yol şaşırtır, Yol öncüdür, Yol kaçıştır, Yol tekinsizdir, Yol oyundur, Yol rastlantıdır, Yol davadır, Yol tecrübedir, Yol eserdir, Yol yöndür, Yol ikirciktir, Yol ıssızdır, Yol tekrardır, Yol süreçtir, Yol ümittir, Yol esrarengizdir..." yazıyordu Murat Germen'in Yol başlıklı fotoğraf sergisinin.
Bu giriş yazısı cazip geldi bana, ancak içerdeki fotoğraflar bu başlık kadar cazip ve yakın değildi. N'apalım, bam telinin titremesi meselesi işte!
İkinci sergi, Hüseyin Çağlayan'ın tasarımlarının yeraldığı "Hüseyin Çağlayan: 1994-2010"dı. Bir dolu oyuncaklı iş vardı; filmler, elbiseler, mobilyalar, defile videoları...
Doğrusu sanatsal bir sarsıntı yaşamadımsa da, eğlenerek gezdim, gördüm.
Müze kafeleri, restoranları genellikle pahalı yerlerdir. Bizim İstanbul Modern'in kafe-restoranı da bu kurala uyuyor, kesinlikle. Bu durumun hafifletici yegâne bahanesi nefes kesici manzarası olabilir. Elif'in "şurayı çerçeveleyip altına da bir imza atsalar, müzenin en değerli eseri olurdu" fikrine katılmamak elde değil.
Manzaradan da öte, yemeğe eşlik eden sohbet günün en değerli zamanıydı.
Gelecek seneki buluşma için verilmiş bir sözüm var Elif'e. "Ne?"diye sormayın, günü geldiğinde tutmuş olursam, size de söyleyeceğim.
.
İstanbul Modern'i evvelki yılki kısa sayılan istanbul gezime sığdırabildiğim için mutluyum, büyük bir keyifle gezmiştim. O zaman Fahrelnisa Zeid sergisi vardı. Kocaman tuvallarindeki renkleri hayranlıkla izlemiştim. Müzenin cafesiyle ilgili görüşlerine aynen katılıyorum. Lakin manzara o kadar nefes kesici ki bir fincan çaya ödediğin fahiş fiyatın farkına varamıyorsun. Olsun böyle yerler gezilmeli ve mutlaka diğer olanaklarından yararlanılmalı, insan şu dünyadan giderken yanında ne götürecek ki:))
YanıtlaSilSevgili Leyla Fırat Hanımefendi,
YanıtlaSilYeni müzelerimizin en hoş tarafı, süreli sergilerin bir kaç ayda bir değişmesi ve oralara tekrar tekrar gitmek için bahanemizin olması.
Geldiğinizde yine gezeriz, efenim.
:))