Güya arayı bu kadar açmayacaktım, açıldı yine...
Geçen posttaki Ankara yolculuğu başlangıçtı, sonra yurta yerleşmek için, sonra üniversite açılınca, sonra bir haftada ev özlemi basınca, gidildi gelindi. Bu git gelin hepsi benim değil, başlangıçtaki yerleşmek için olanı benim dahil olduğum.
Taşınma hareketı nedeniyle bavul sayısı dördü bulunca ve abinin dersi olmayan bir güne denk gelince, açılış yolculuğuna arabayla ve hep beraber gidildi.
Fotoğraf Ankara yolundan, Bolu'yu geçmiş Kızılcahamam'a yaklaşmış olmalıyız
Çiçekkız'ımı Ankara'ya ikinci kez gönderdikten sonra, "havalar daha fazla soğumadan denize gitmek lazım" diyerek Miss Melty ile düştük yollara uçtuk Antalya'ya vardık Çıralı Olympos sahiline.
Ne kadar iyi yapmışız, o üç günlük dinlenme nasıl da ilaç gibi gelecekmiş ruhumuza...
Upuzun bir sahil, yürü yürü doya doya, arkada gözüken güzelim Tahtalı dağı ya da efsanevi adıyla Olympos
Henüz ilk günden uzun lezzetli ve muhabbetli kahvaltıdan sonra artık sahile şezlonga oturur oturmaz dibimize yerleşen ve ille de ne yersek ortak olan tekir efendi
Nar ağaçları, zeytin ağaçları, mandalina ağaçları ve güzelim narlarla dolu dallar
*Olympos antik kentinde geçirdiğimiz yarım gün aklımdan çıkmıyor, o defne ormanı, o devrilmiş yatmış ama dirençle yaşayan ağaçlar, kayaların arasından suya ulaşan kökler, şu altı kollu koca çınar, hepsi aklımda yaşıyor artık
Çıralı'ya doğru sahilde kum zambağı, mis kokulu, zarif mi zarif ve dayanıklı mı dayanıklı
* Çıralı sahiline doğru yürüyüş, etrafta caretta carettaların yavrulama alanları var, aman ezilmesinler, rahatları kaçmasın, siz buradan yürüyün insan kardeşlerim
*İşte Ekim'in ışığı, meyvesi, rengi, güzelliği, yaşasın emekliliğin zaman sınırı olmayan rahatlığı
Not: * işaretli fotoğraflar Miss Melty'nin gözünün gördüğüdür, aman deyim!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoşgeldiniz!