Sevgili Blog,
Her sene annem "aşure ayı geldi, bir aşure yapsak" dediğinde kırk dereden su getirir, yapılmasına gerek olmadığı konusunda annemi iknaya çalışırdım.
Yaş kemâle ermiş belli ki, bu sene içimin sesi "aşure yap zamanı geldi" dedi.
İki gündür hem fikren kendimi bu ritüele hazırlıyor, hem de malzemeleri bir araya getiriyordum.
Sabah erken kalkıp ocağı yaktım, buğdayları kaynatmaya başladım.
Buğdaylar kaynayınca, bu kadar çok buğdayın aşuresi daha da çok olur diyerek, bir kısmını salata yapmak için kavanoza doldurup buzluğa attım.
Tencereye biraz su ekleyip, önceden haşladığım birer avuç pirinci, nohutu, fasulyeyi de buğdayın yanına saldım sırayla.
Sonra bunlar oldu artık diyerek şekeri ve azıcık tuzu ekledim, ama erken davranmışım meğerse; bütün bakliyat bir güzel dirildi, sonra artık kaynat dur ki içindekiler kıvamına gelsin.
Kaynama devam ederken bir kaç karanfil, bir kabuk tarçın, portakal olmadığı için limon kabuğu rendesi de tencereye gitti.
En son dilimlenmiş kuru kayısı, kuru üzüm, soyulmuş ve suda bekletilmiş badem, fındık da aşureye eklendi.
İki taşım sonra tencerenin altını kapatıp, aşureyi kaselere pay ettim.
Üzerlerini sırayla tarçın, kavrulmuş susam, çam fıstığı, cevizle ve nar taneleriyle donattım.
İlk olarak anneme ikram ettim, beğendi.
Oh, afiyet olsun! Bereketi bol olsun!
istiyorum :)
YanıtlaSilEllerinize sağlık Allah Kabul etsin.
YanıtlaSilŞulem,
YanıtlaSilBaşımla beraber, gel hadi. :)
Sevgili Gülşah,
YanıtlaSilTeşekkür ederim, iyi bir karar vermişim. :)
bir bundan on yıl kadar önce dillere destan bir aşure yapmıştım sevgili çavdar teyzem. ama benimkisi postmodern bir aşureydi, viskili miskili :)
YanıtlaSil"bir" değil "ben" olacaktı :)
YanıtlaSilHafif Abiciğim,
YanıtlaSilHatırlıyorum hatırlıyorum...
Sanırım yapılış zamanına denk gelmemiştim de, sonradan anlatıldığında dinlemiştim. ;)