Perşembe, Ekim 17, 2019

CASCAIS, SINTRA, CAPO DE ROCA, ALFAMA,CARCAVELOS - Portekiz'de 4. Gün ve Dönüş

Portekiz'de 4. gün, programa bakarsak yine bol duraklı bir gün bizi beklemekte.
Kahvaltı sonrası otobüsle okyanus sahilinden batıya doğru yol almaya başlıyoruz. 




Cascais sahili,
Önce şık bir sayfiye kasabası olan Cascais'e geliyoruz. Mevsim sonundayız, sakin ve sessiz sokaklarda yürüyoruz, sahile ulaşıyoruz, denizde uzaklarda seyir halinde yelkenliler, sahile yakın tekneler var.




Boca do İnferno / Cehennem Ağzı
Cascais'in az ilerisinde bir kayalık sahile ulaşıyoruz. Kayalıkların kenarı uçurum gibi, bazı yerlerde mağaralar ve oyuklar var, dalgalar kayalara çarpıp patlıyor ve etkileyici, fotografik görüntüler oluyor. 
Turistik  ve görsel olanın dışında bir de burada yaşayanların, özellikle balıkçıların hikayeleri ve fırtınalı havalarda meydana gelen acıklı kazalar var.




Cabo da Roca / Roca Burnu,
Burası Avrupa kıtasının en batı noktasındaki topraklar, daha doğrusu kayalıklar ve burayı işaret eden deniz feneri.
Portekizli denizciler buraya "karanın bittiği, denizin başladığı yer" derlermiş. 
O kadar geniş bir alan ki, yukarıdaki fotoğrafa sığdırmak için kadrajı yamulttum, biraz başınıza sola yatırarak bakarsanız, daha iyi...
Buraya gelenlere, üzerinde "Avrupa'nın en batısında bulundunuz" gibi bir şeyler yazan bir sertifika veriyorlar, tabii ki bedeli karşılığında. Biz sertifikayı boş verip bol bol fotoğraf çektik. Bazı turistler batıda olmayı abartıp kayalıkların çitlerle sınırlanmış bölgesinin dışından fotoğraf çekmek için çeşitli cambazlıklar yapıyorlardı. 




Sintra, Ulusal Sarayın merdivenlerinden şehre ve tepedeki kaleye bakış,
En batıdan sonra biraz doğuya doğru yol alıp saraylar şehri Sintra'ya ulaşıyoruz. Burası, biblo gibi renkli yapılarıyla nefis bir tarihi şehir.
Şehirde önce küçük bir sokak gezmesi yapıp, sonra nefis bir öğlen yemeği yiyoruz (yemekte yine deniz ürünleri tercih ettik), sonra Ulusal Saray'ı gezmek için merdivenlerin önünde buluşuyoruz.




Sintra, Ulusal Sarayın iç avlusu, mutfak bacaları,
Yakın zamana kadar Portekiz'in içinde yaşanan resmi binalarından biri olan saray, bir süredir müze olarak varlığını sürdürüyor.
Fotoğrafta, ufak gibi duran konik yapılar, içinden baktığınızda kocaman kocaman bacalar aslında. Bacalar, tüm sarayın yemeğinin hazırlandığı mutfağın iyi havalanması ve yangının önlenmesi amacıyla bu şekilde yapılmış.
Sarayın içinde yine nefis çinili duvarlar var. 
Saraydaki diğer bir ilginç ayrıntı, taht kavgalarının hiç eksik olmadığı ve oldukça kanlı geçtiği Portekiz'de, kral ve kraliçenin yatak odalarındaki yatakların sadece oturarak tilki uykusunda uyumaya izin verecek kadar kısa ve küçük oluşuydu.




Sintra'da gezerken bir vitrinde sergilenen ünlü Portekiz porselenleri,

Bu gezilerin ardından yönümüzü yeniden Lizbon'a çeviriyoruz. Lizbon'da gezilecek yerler var ve grubumuzda henüz yeteri kadar alış veriş etmemekten yakınan arkadaşlar da var.
Neyse ki rehberimiz herkesin gönlünü yapacak yolları biliyor.




Se de Lisboa, Lizbon katedrali,
Santa Maria Maior de Lisboa ya da kısaca Sé de Lisboa, başkent Lizbon'daki en eski kilise imiş. 1147 yılında ilk olarak burada inşası başladıktan sonra çeşitli defalar yenilemeler yapılmış, deprem atlatmış.  Bu sebepten dolayı son halinde, yapıda farklı mimari akımların etkisi görülüyormuş.




Se de Lisboa'nın önünden geçen tramvay ya da içinden tramvay geçen katedral ;)
Hiç tramvaysız Lizbon yazısı olur mu? Bu da onun anısı işte!




Alfama tepelerinden Lizbon'a bakış, 
Lizbon'un en eski bölgelerinden biri olan Alfama'dayız. Dik sokaklarıyla bizim Tünel'den Galata Kulesi civarından Karaköy'e inişi andıran haliyle çok tanıdık geliyor. 
Miradouro da Graça terasına çıkıp, şehre bakıyoruz, ön tarafta Tagus Nehri kıyısındaki gemiler bizim Karaköy kıyıları gibi.
Merdivenli sokaklardan aşağıya yürümeye başlıyoruz. Fado müzesi yakınından geçiyoruz, çevrede küçüklü büyüklü fado külüpleri var.

Akşam yemeğini yediğimiz lokantada, üç fado şarkıcısı, iki müzisyen eşliğinde sırayla güzel şarkılar söylüyorlar.
Böylece, tüm dünyada tanınan ulusal şarkıcıları Amelia Rodrigez'in esintisi kulaklarımızın pasını gideriyor.



Carcavelos sahilinde, okyanus kıyısında yürüyüş yaparken,

Sabah, kahvaltıdan sonra bavullarımızı toparlayıp, yola çıkmaya hazırlanıyoruz.
Bir iki saat boş vaktimiz var, okyanus kıyısı bizi çağırıyor, adeta.
Kumsal upuzun, geniş. Kumlar ipek gibi yumuşacık. Ancak dalgalar coşkun ve su oldukça soğuk.
İnsanlar sahilde yürüyor, koşuyor, bisiklete biniyor, voleybol oynuyor, müthiş bir canlılık var. Denize bizim alışık olduğumuz şekilde giren yok. denizde olanlar sadece sörf ve yelken yapanlar. 
Sahilde durup denizin size ulaşmasını beklemek Portekiz'de adetmiş, "siz denize gitmezsiniz, deniz size gelir" diyorlar.
Kaç günün yürüme yorgunluğu, ayaklarımız suya erince geçiyor, dinlenir gibi oluyoruz.

Sonra toparlanıp havaalanına gidiyoruz, kuyruklar, uçağa gitme saatini beklemeler, son alış verişler ve sonra İstanbul'a varış...



Gülbenkyan Müzesi Afişi,
Avrupa'nın en zengin sanat kolleksiyonlarından birine sahip olan bu müzeyi gezmeyi çok istiyordum, kısmet olmadı, zaman yetmedi.
Bir daha gelmek için sadece bahane değil, içtenlikli  arzum ve dileğim ve de son söz olarak bu fotoğraf  burada dursun. 

2 yorum:

  1. İçimde müthiş bir Portekiz'e gitme arzusu uyandırdın yazılarınla, çok güzeldi, sağol canım. Nice gezilere...

    YanıtlaSil
  2. Leylakcığım,
    Yazıların böyle bir etkisi olduysa ne mutlu bana.
    Dilerim, kısmet olur ve sen de bu güzel ülkeyi ziyaret edersin.
    Sevgiler.

    YanıtlaSil

Hoşgeldiniz!