Bu sabah kahvaltıya inmeden bavullarımızı topladık, kahvaltı sonrası Lizbon'a doğru yola çıkacağız.
Yolumuz üç saat, ancak biz önce Fatima'ya gidip sonra Lizbon'a devam edeceğiz.
Yolculuğumuz sisler içinde başlıyor, belli ki Porto civarına okyanus üzerinden soğuk hava akıyor. Güneye doğru indikçe, hava açılıyor, güneş ısıtmaya başlıyor.
Etrafımızda okaliptüs ormanları var. Okaliptüs ağaçları bizim alıştığımız gibi iri gövdeli değiller, sık sık dikilmiş veya çoğalmış olsa gerek, oldukça ince gövdeliler.
Okaliptüs dışında, bol bol mantar meşesi ağaçları görüyoruz. Portekiz dünyanın kullandığı şişe mantarlarının yüzde 80'inden fazlasını tek başına karşılıyormuş. 9 senede bir soyulan mantar ağaçlarından, sadece şişe tıpası değil, ayakkabı topuğu, çanta, çeşitli hediyelik eşyalar da yapılıyor.
Diğer sık rastlanan bitkiler, üzüm bağları, zeytinlikler, mısır tarlaları, çeşitli sebze bahçeleri ve meyve ağaçları.
Fatima'da ibadet alanına giriş bölümünden, dua yerlerine ve kadetrale doğru bakış,
Ön planda bir rahibe, ritüel gereği, dizleri üzerinde katedrale doğru ilerlemeye başlamış, önünde kocaman bir ziyaret ve tören alanı var, en arkada kocaman bir katedral yer alıyor.
Fatima, Katolik Hristiyanlar için kutsal bir mekan, önemli bir ziyaret yeri.
1917 yılında üç küçük çoban çocuğa Meryem Ana'nın göründüğü, onlara üç sır verdiği ve o tarihten bu yana Katolik dünyasında bu konuyla ilgili söylencelerin bitmediği, hatta Papa Jan Paul 2'nin vurulmasının bu sırlarla bağlantılı olduğu gibi kocaman bir konu başlığıyla saatlerce oyalanabilirsiniz.
Aslına bakarsanız, Portekiz'e gelmeden önce, Fatima'nın kutsal bir mekan olduğundan başka bir bilgiye sahip değildim. Sanıyordum ki, Seçuk'taki Meryem Ana kilisesi gibi bir yer, küçük bir dua yeri var ve insanlar burada huzurla dua ediyor.
Dolayısıyla, burada karşıma çıkan kocaman alan beni şaşırttı ve ne yalan söyleyeyim kendimi bir tür dini gösteri alanı içinde bulmuş gibi hissettim.
İsa heykeli,
Katedralin tam karşısında yukarıdaki fotoğrafı çektiğim yerin sağ arkasında yer alıyor, modern yorumuyla dikkat çekiyor.
Heykelin ön tarafı gölgede kalmış, orada Papa Jan Paul'ün dua eder pozda oturmuş küçük bir heykeli bulunuyor.
Yine horoz desenli tabaklar, heykelcikler, çini desenli tabaklar başta olmak üzere, pek çok dini anı eşyaları sergileniyor ve satılıyor.
Fatima hayal kırıklığımdan sonra, yola devam ediyoruz.
Artık Lizbon'a yaklaştık, usul olduğu üzere önce panoramik şehir turu yapacağız.
Lizbon'a ve önümüzde uzanan kocaman parkın uzağındaki okyanusa uzaktan ilk bakış, deniz o kadar uzakta gözüküyor ki, ufuktaki hali hayal edilebilsin diye fotoğrafı kocaman ekledim.
Park Rodrigez, jakaranda ağaçlarıyla dolu, Mayıs'ta çiçeklerini açtıklarında, bizim erguvan zamanı gibi seyrine doyulmayan görüntüler oluyormuş.
Praça Marques de Pombal / Markiz Pombal Anıtı
Markiz Pombal, Portekiz tarihinin çok önemli kişilerinden. 18. yüzyılda yaşamış Portekizli devlet adamı, 1750 - 1777 yılları arasında Kral I. José'nin bakanıymış. Dönemin hükümetinin en önde gelen bakanı, hatta hükümetin gizli başkanı olarak kabul edildiği söyleniyor.
Sadece Lizbon için değil tüm Portekiz'de çok önemli hizmetler yapmış, biraz deli dolu bir kişilik olduğu söyleniyor, dostundan çok düşmanı varmış.
Santa Justa asansörü,
Barrio Alto ile Baxia semtlerini bağlamak için 1900'lerin başında inşa edilmiş. Şimdiki halde, daha çok turistik bir bakış için hizmet veriyor gibi.
Şehir merkezine ulaştığımızda, önce karnımızı doyurmak amacıyla bakındık etrafımıza. Doyurucu bir çorba ve tadına bakmak için söylediğimiz iki üç çeşit (sebzeli, domatesli, deniz ürünlü) pilavdan sonra, yeniden gezmeye başlayacak enerjiyi bulduk.
Bizim bulunduğumuz günler, Portekiz'de genel seçim öncesine denk düşmüştü. Her yerde, partilerin toplantıları, caddelerde propaganda yürüyüşleri şenlik havasındaydı. Kimse kimseyle dalaşmadan, paralel sokaklarda gösterilerini yapıyorlardı.
Ne denir? darısı başımıza!
Praça do Comércio / Ticaret Meydanına gelene dek, önce sokaklarda dolaştık, insanları izledik. Yolumuz bu kocaman mermer meydana ulaşınca, estetikle birleşmiş "büyük" yapı ne demek anladık.
Praça do Comércio, Lizbon'da denize dökülen Tejo Nehri kenarında bulunuyor. 1755 Lizbon Depremi ile yıkılan Ribeira Sarayı eskiden burada bulunduğundan, halen Terreiro do Paço olarak da anılıyor.
Meydanın ortasında Kral Joseph 1'in heykeli var, etrafında çepeçevre kocaman devlet binaları yer alıyor. Burası bizim ölçülerimizle karşılaştırabileceğimiz bir meydan değil, öylesine görkemli ve de haliyle turistik!
Mosteria dos Jeranimos/ Jeranimos Katedrali ve Manastırı,
Olağanüstü büyük, görkemli ve incelikli işçilikleriyle estetik zirvesi bir başka anıt önündeyiz.
1983 yılında Unesco koruma listesine giren bu yapıyı, ne yazık ki, sadece dışından görebildik. Çünkü, orada olduğumuz sırada içeride eski bir bakanın cenaze töreni vardı ve katedral etrafı içeriye sadece davetlileri alan korumalarla doluydu.
Bu durumda rehberimizin önerisiyle, Belem'e gelmişken yapılacak en tatlı şeyi yapıp, Belem Pastanesinde pasteis de belem tattık. Üstüne de sürpriz bir ikramla vişne likörü ginja içtik, ohh!
Belem Kulesi, Lizbon'da bulunduğu Belém bölgesinin adıyla anılan tarihi bir kule.
Gotik stilinin devamı olan Manuelin tarzında olan kule, 16. yüzyılın başlarında Portekizli kaşif Vasco de Gama anısına yapılmışt. Geçirdiği deprem sonucu biraz suya gömülmesine rağmen, günümüze kadar gelen ve zarif mimarisini koruyabilen kule, şehrin sembollerinden biri.
Oraya ulaştığımızda gün batımı saati yaklaşmıştı, ışık çok güzeldi, bunu fırsat bilip bol bol fotoğraf çektik.
Belem kulesinin biraz ilerisindeyiz, Kaşifler Anıtına doğru yürüyoruz.
Arka planda uzaktan Lizbon'un ünlü 25 Avril /25 Nisan Köprüsü, gün batımında ışıldıyor.
Brezilya'nın kuruluş yıldönümünü kutlamak için yola çıkan ve Portekiz'de yapılmış ilk deniz uçağı olan bu uçak, Belem'de gezdiğimiz parkta karşımıza çıkan diğer ilginç bir şey.
Padrao dos Descobrimentos / Kaşifler Anıtı, Belem
Sonunda ünlü ve görkemli anıta ulaşıyoruz.
Portekizli kaşiflerin yolunu açan kral Denizci Henry'nin en önde yer aldığı, ardında diğer kaşiflerin sıralandığı ve Portekiz'e has bir geminin rüzgarla açılmış yelkeniyle denizde giden biçimi verilerek tasarlanmış bu anıta hayran kalıyoruz.
Anıtın önünde renkli mermerlerle yapılmış bir dünya haritası var. Rehberimiz, Portekizlilerin denizcilik tarihini özetliyor, merakla dinliyoruz.
Artık, bir günün daha sonuna geldik ve Lizbon'daki otelimize ancak gireceğiz. Az sonra bavulları odalara atıp, tekrar dışarı çıkıyoruz. Akşam yemeğinde yine deniz ürünü yiyeceğiz, bu fırsat kaçmaz.
Emeğinize sağlık.''Ağaç Ev Sohbetleri 7'' başlıklı yazımı okumak ve yorumlarınızla katkıda bulunmak üzere sizi blogumda görmekten mutluluk duyacağım, teşekkürler.
YanıtlaSilEğitim Pınarı,
YanıtlaSilTeşekkür ederim yorumunuz için.