Son iki hafta, günler birbirine benzeyerek geçti. Günlerin bu şekilde birbirine benzemesini çok özlemişim. Aylardır yaşadığımız birbirine benzeyen günlerden farklıydı bu benzer günler, sanki benzersizdi.
Aynı ve farklı bir benzerlik ve benzemezlik.
Tatilde olmanın hafiflettiği zamanlar.
Uzaktan bakmanın azalttığı endişeler.
Sabah uyandığımda aklımda olan, az sonra yoldaki böğürtlen çalısından üç dört meyveyi atıştırarak denize doğru yürüyeceğimi, henüz rüzgar çıkmamışken sakin denizde yüzeceğimi bilmenin verdiği huzur.
Kahvaltıda yumurtayı nasıl yapacağıma karar vermek için yapılan küçük soruşturma; menemen mi istersin yavrum, bugün çırpılmış mı olsun, patatesli omlet yapayım mı?
Son çaylar içilirken günlük telefon konuşmaları, her şey yolunda mı orada?
Evet, birazdan denize gideceğiz, bakalım rüzgar çoğaldıysa Akyarlar'a gideriz.
Günün sonraki kararı, gün batımında nerede olalım belki de...
Akşam ne yapacağımız konusunda fazla düşünmeye gerek yok, balkonda oturup arada burnuma çarpan kokunun hangi çiçeğin parfümü olduğunu düşünüp, uyku bir anda bastırana dek kitap okumak, sohbet etmek.
Tenha vakitlerde yapılan yürüyüşler, eskiden olmayan yeni açılmış yollara girmek, oralarda neler olduğunu keşfetme üzerine küçük maceralar.
Bir otelin kenarından devam eden patika.
"Biz deniz kenarına çıkmak istiyoruz, nereden yol var?"
Yol bitti, yanlış gelmişsiniz, burası personel kapısı.
"Geri dönmemiz mi gerekiyor?"
Aslında buradan çıkarsınız ama yasak. Belki biz görmezsek...
Filmlerdeki gibi, personel kapısından mutfağa, oradan servis salonuna hızlı adımlarla geçiş, neyse ki henüz vakit erken, servis başlamamış. Ve hoop bahçedeyiz. İşte önümüzde sahildeki yürüyüş yolu ve deniz.
Kahkahalar eşliğinde yürüyüşe devam ediyoruz.
Öğleden sonra, deniz kenarında gölgede uzanma zamanı. Kitabımı az önce bitirdim.
Ben geçen hafta İhsan Oktay Anar'ın "Suskunlar"ını okuyup, eski İstanbul hayallerine dalıyorken, kızım Toni Morrison'un yüzyıl başından bir zenci mahallesinde yaşananların öyküsünü anlattığı "Sula"sını okuyordu.
Bitirdiğim kitap o, kızımın çok beğendiği benim de bu beğenide ona katıldığım Sula.
Çatal adasının arkasından bir tekne belirdi, fotoğrafını çekebilir miyim düşüncesi geçti zihnimden. Yanımdaki şezlongtan kızım "acıktım" dedi.
Dönüp kızıma cevap verene kadar tekne adanın önüne geçmiş. Yerlerini beğenmediler anlaşılan, Turgutreis tarafına doğru seyre devam ettiler.
Açıktan bir sürat teknesi geçiyor. Plajın köpeklerinden biri tekneye uzaktan havlayarak iskelenin ucuna koşuyor. Onun kardeşi ise serçelere havlamayı seviyor.
İlk birkaç gün zihnimde "neden tatile geldik, dikkatli ve uzak olmak yeterli olacak mı" düşünceleri arı kovanı misali vızırdadı durdu.
Sonra düşündüm de, önümüzdeki aylarda uzun süre denize ve sesine beş adım uzaklıkta oturup, ufka doğru boş boş bakıp, rüzgârı bedenimde bu kadar doğrudan hissedemeyeceğim, belki.
Eğrisi doğrusuna denk düşüp şu devremülk denen küçük evceğizin varlığı sayesinde buraya kadar geldiğine göre, vicdan azabı duymadan otur ve anı yaşa.
Günün bu saatinde güneş artık ısırmıyor, rüzgâr bu koyda hiç eksik olmaz üstelik.
Tembellik etmek için en uygun vakitler.
Bodrum yarımadası, otuzbeş senedir her ziyaretimde yeniden hayran kaldığım coğrafya.
Geçen zaman içinde önce kıyıları sonra yamaçları en son tepeleri beton yapılarla dolsa da, yine her seferinde gizemli yanıyla tanışmak mümkün.
Bir arkadaşım, Bodrum'u sevmek aşkla yapılan bir eylem demişti, doğru bir tespit.
Oradan her ayrılışımda içimde olan dönüp gelmek özlemiyle, vedalaşıyorum bu güzelim yarımadayla.
"Günlerin bu şekilde birbirine benzemesini çok özlemişim. Aylardır yaşadığımız birbirine benzeyen günlerden farklıydı bu benzer günler, sanki benzersizdi.
YanıtlaSilAynı ve farklı bir benzerlik ve benzemezlik.
Tatilde olmanın hafiflettiği zamanlar.
Uzaktan bakmanın azalttığı endişeler."
Kitap okurken altını çizdiğim güzel cümleler gibi bu cümlelerin de altını çizmek istedim, ne güzel yazmışsın.
Çok istiyorum tatile gitmeyi, korkuyorum da, yaz bitti kışa girmeden gidebilsem keşke diyorum, çok zor :)
Serpilciğim,
YanıtlaSilTatile gidilir mi konusunu içimde o kadar çok evirdim çevirdim ki, sonunda kendimi ikna için özlü söz haline getirmiş olmalıyım. :)
Biz ev gibi bir ortama gittik, kendi aracımızla yolculuk yaptık, bulunduğumuz yerde hemen herkes maske takıyordu, sahil kalabalık değildi, dışarılarda sosyal faaliyette bulunmadık gibi önlemlerle denize odaklanıp geçirdik günleri.
Şimdiden sonra iyice sakinleşir deniz kenarları, imkanın olursa değerlendirirsen kışa moral depolayıp girersin.
Sevgiler. :)
öylesine özendimki yaşam rutininize
YanıtlaSilNe iyi etmişsiniz. Ben de yaz boyu türlü nedenlerle gidemediğim körfezdeki evime doğru bu hafta sonu yola çıkıcam kısmetse.
YanıtlaSilDüşünüyorum da markete gitmekten çok da farklı bir riski yok tatile gitmenin.
Maske ve mesafeyi göz ardı etmeyince elbette.
tatil gibisi var mı?Endişeler bile hafifliyor..
YanıtlaSilSevgili Şeyma Nil,
YanıtlaSilAslında yaşam rutini olabilse değil mi? Sadece tatil günleri rutini böyle oldu ve şimdi gündelik rutin yeniden başladı. :)
Sevgili Tülin,
YanıtlaSilEvet tam olarak öyle, diğer insanlı ortamlara nasıl giriyorsak, deniz kenarında daha fazlası gerekmiyor.
Keyifli tatiller diliyorum. :)
Sevgili Mehtap,
YanıtlaSilTam olarak öyle, hafifliyor insan ve buna çok ihtiyacımız var. :)
Fotoğraflara eşlik eden kelimelerin o kadar huzur verici ki ben de bir an gözümü kapatıp rüzgarı hissettim, hafifledim...
YanıtlaSilSevgili Okul Arkadaşım,
YanıtlaSilNe kadar bozmaya çalışsalar da orası Bodrum, bu bir baştan kabul:) Eskiyi bilenler için yine de başka bir Bodrum ama... yine de, ve her şeye rağmen, Bodrum... Bodrum... işte! İnsan bir türlü silemiyor ve de kızamıyor:)
Yazınızı okurken sürekli gülümsedim, kelimelerin her biri Bodrum'du ve çok mutluydular çünkü:)
Sevdacığım,
YanıtlaSilDeniz kenarında otururken yazmıştım o cümleleri. Denizden gelen esintinin verdiği hafifliği hissederek. Sana da yansıdıysa, rüzgara teşekkürler. :)
Sevgili Okul Arkadaşım,
YanıtlaSilEn eski zamanlarda kuzenimle sabah koşusu yaptığımız patika, beldeleri birbirine bağlayan bir karayolu olmuş artık. Ancak, o patikayla çıkılan yokuşun tepesinden görülen upuzun kumsal ve oradaki iskele aynı.
Bu defa kızımla o yoldan geçerken anlatmaya çalıştım, şaşırdı, gözünde canlandırabildi mi bilemem.
Selim İleri "Her Gece Bodrum"u yazdığında yıl 1976 imiş. Belki kitabın etkiseyle, bir kaç sene sonra Bodrum'u görene dek kafamda başka bir Bodrum oluşmuştu, belki biraz iticiydi o Bodrum. Sonraları Bodrum'u tanıdıkça, benim Bodrum'um başka bir yer oldu.
Seviyoruz kendisini. :))
Fırsat varken iyi ki gitmişsiniz. Önümüzde ne olacağımız belli değil. Bende fırsat buldukça geziyorum tozuyorum :)
YanıtlaSilGizli Pencere,
YanıtlaSilEvet, önümüz oldukça sisli duruyor. Keşke uygulayabileceğimiz gezme planları yapacağımız zamanlar çabuk gelse...
Önümüzde hangi belirsiz durumların çıkacağı endişesindeyken güneş-deniz ikilisi eminim iyi gelmiştir... Bu aralar bende de alarm vermeye başladı bu durum... Hafta sonları kaçıyorum ama bir evden çıkıp diğer eve giriyorum.. Çok da farklılık oluşturmuyor bahçe sulamalarım hariç... Haftaya biraz iyot kokusu almam lazım...
YanıtlaSilİyi ki gitmişsiniz ♥
Şebnemciğim,
YanıtlaSilYolculuk yapmak, uzun yol gitmek de bir miktar keyif veriyor insana. Yine de deniz kenarında olmanın, denize bakmanın, denizin içinde onun dokunuşunu kadife örtü gibi hissetmenin yeri bambaşka.
İmkanın olursa, denizi içine çek. Benim yerime de... :)