Pazar, Şubat 07, 2021

"beni bu güzel havalar mahvetti"...

... der Orhan Veli, o güzel şiirinde. Yeri gelmişken bir kez daha analım:

"Beni bu güzel havalar mahvetti, 
 Böyle havada istifa ettim 
 Evkaftaki memuriyetimden. 
 Tütüne böyle havada alıştım, 
 Böyle havada aşık oldum; 
 Eve ekmekle tuz götürmeyi 
 Böyle havalarda unuttum; 
 Şiir yazma hastalığım 
 Hep böyle havalarda nüksetti; 
 Beni bu güzel havalar mahvetti. "    

Bir can arkadaşım demişti ki bir tarihte - gençlikten, ilk aşklardan, hayal kırıklıklarından filan konuşuyorduk- "bizi bu Fransız filmleri mahvetti,  onlarda gördüğümüz aşkları gerçek sandık, karşımıza çıkan erkekleri o hayal dünyasına adapte etmeye çalıştık. Ne oldu bak? Sonumuz hep hüsran hep duvar!"   

Dün gece bir Fransız filmi seyredip, ekranı kapatırken, bu konuşma geldi aklıma. Bir Fransız filmi az kalsın beni yine mahvediyordu!
Ne imiş, ne anlatırmış diye hiç araştırmadan başoyuncu olarak çok sevdiğim Juliette Binoche'nin adını görünce hemen seyredeyim diye açtım filmi. Yönetmen Claire Denis, ona da aşinayım sanki.
Film Parisli bir sanatçıyı anlatıyor, ressam, eşinden boşanmış, bir kızı var.  
Hayatının bu noktasında her şeyin elinden kayıp gidiyor olduğu duygusuna kapılmış ve bunun çaresi olarak  gerçek aşkı bulmanın peşine düşmüş. 
Buluyor mu? 
......
Cevabı ben vermeyeyim, merak ediyorsanız belki izlemek istersiniz. İçimdeki Güneş / Let the Sunshine in isimli filmin künyesini buraya bırakıyorum. 

Filmin son on dakikasında yıllardır bir filmde izlemediğim ve eski filmlerini hayranlıkla hatırladığım oyuncu Gérard Depardieu ile Juliette Binoche'un karşılıklı döktürdükleri bir sahne var. Eğer bu sahne olmasaydı, bütün film için zaman kaybı diyecektim. 
Neyse ki, filmdeki o takıntılı arayışın özeti ya da açıklaması her ne ise bu sahnede bir nebze beliriyordu. Böylelikle "romantik komedi" gibi sınıflanmış ancak iç daralması olarak sınıflansa daha iyi olacak filmi, sonunda kahkaha atarak bitirebildim.



Mahallede gezerken  kırmızı ışıltılarla karşıma çıkıverdi.
Latince adı Ruscus aculeatus, biz yılbaşında satılan adıyla kokina diye biliyoruz, bazı yerlerde tavşan memesi deniyormuş.

8 yorum:

  1. Bu filmi bir-iki yıl önce sinemada izlemiş ve açıkcası çok sıkılmıştım. Juliette Binoche'ye olan hayranlığım salondan çıkmamı engellemişti ama en sevmediğim filmlerinden biriydi diyebilirim.

    YanıtlaSil
  2. Leylakcığım,
    Bana sorarsan Juliette Binoche her şeye rağmen elinden gelenin iyisini yapıyor ve yine çok güzel. :)
    Yönetmenin ne anlatacağına karar verememiş olduğunu düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  3. Vallahi beni de, bu genç yaşımda bir baltaya sap olabilecek miyim, iyi bir iş sahibi olabilecek miyim düşünceleri mahvediyor hocam.... :D

    YanıtlaSil
  4. Parisli bir sanatçının Paris te olduğunu düşünerek Paris’i bir film içinde izlemek bile güzel, beni hep çok etkiler..
    Kokina ne kadar canlı duruyor :)

    YanıtlaSil
  5. Sokaktaki Asosyal,
    Gerçekten günümüzde genç insanların sıkıntıları çok fazla. :(
    Dilerim gönlünüzce bir iş sahibi olursunuz, şansınız açık olsun.

    YanıtlaSil
  6. Sevgili DoDe,
    Paris tam söylediğiniz anlamda bir çağrışımlar kenti.
    Filmdeki Paris bu mu, tam emin değilim. ;)

    YanıtlaSil
  7. Şöyle uzun zamandır ,beni etkileyen romantik bir aşk filmi seyretmedim.Aklımda kalan yok.
    Kokinalar yılbaşı gelince etrafta çok fazla oluyor, çok güzeller. Tavşan memesi :) dendiğini duymamıştım. Kokina kelime olarak daha sevimli:))

    YanıtlaSil
  8. Sevgili Mehtap,
    Haklısın, ben de eski usul bir romantik filmi yenilerde seyrettiğimi hatırlayamadım. İnsanların romantizm algısı mı değişti acaba?
    Ben tavşan memesi dendiğini yenilerde duymuştum da isimleri tam olarak birleştirememiştim. ;)

    YanıtlaSil

Hoşgeldiniz!