Şükran Yiğit'in son romanı "Burası Radyo Şarampol"ü okuyordum.
Kitabın ilk sayfalardan itibaren bir aşinalık duygusu sarıyor tüm benliğimi. Ben biliyorum bu anlatılan yerleri, yaşanan olayların benzerlerini, keşfedilen duyguların yakınlarını...
Her şey sis bastığında yürürken olduğu gibi, tanıdık ve yine de bazı ayrıntılar ancak göze çarpıyor.
Roman 1980 yazında başlıyor. O yılları yaşayan hepimizin hayatında yeri olan bir yıl.
Filiz, Mine Abla, Cengiz Abi, Ali için pek çok hayat virajının alındığı yıl.
1980 yılında Temmuz sonu Ağustos başı gibiydi, yaz tatili sırasında on gün kadar ilk kez gittiğim Antalya'da, arkadaşım F.'lerin evinde misafir kalmıştım. F.ciğim, İstanbul'da İ.T.Ü'de okuyordu o sırada, biz onunla bir kaç sene önce Samsun'da tanışmıştık.
F.'in babası ve babam başka mesleklerden olmalarına rağmen, şimdi hatırlayamadığım bir vesileyle önceden tanışıyorlardı. Biz Samsun'da iken onlar oraya tayin olmuşlardı ve biz İstanbul'a geldikten sonra ise babasının yeni görev yeri olan Antalya'ya gitmişlerdi.
Kaderin türlü çeşitli cilvesiyle roman kahramanlarımızın hayatı önceden hiç tasarlanmayan şekilde değişir. Çünkü hayat siz başka planlar yaparken başınıza gelen şeydir ve dilde şiir olan ihtimal, hayatta felaket olabilir.
Aradan onca zaman geçtikten sonra hayat felaketten şiire dönüyor ve 2019 yılında, esas kız ve onun ilk sevdiği çocuk bambaşka bir yerde karşılaşırlar.
Benim için 2019 birisiyle değil de o eski şehirle yeniden karşılaşma, tanışma yılıydı. 1980 yılındaki o tatilden sonra Antalya'ya hiç gitmemiştim. Sonraki yıllarda bir kaç defa Antalya yakınlarına tatile gitmiş, ancak şehre uğramamıştım bile. Taa ki 2019 Mayıs'ında memleketi Antalya'ya yıllar sonra yeniden taşınan bir arkadaşımızı ziyarete gidene kadar...
Romanda, sevgili kahramanımız Filiz ve biraz da Mine Abla için 1987 yılı önemli bir yıl. Filiz Berlin'e okumaya gidiyor ve yıllar sonra yeniden Mine Abla ile aynı şehirde yaşıyorlar. İkisinin de hayatlarında zor yıllar yavaş yavaş geride kalıyor ve sürgünlükten yerliliğe geçmeye başlıyorlar.
Sanırım, hayatımın sıçramalarla, değişimlerle ilerlediği en önemli yıllar 1987-88 idi.
87 yazında 3 aylık dil eğitimi için İngiltere'ye gitmiştim, çocuklarımın babasına aşık olmuştum, mesleğimdeki ilk acemilik yıllarını atlatmıştım, yıllardır politik sürgün olan yakın akrabamla görüşmek mümkün olmuştu.
Filiz'in radyo ve müzik merakı ilgisi, onu çocukluğundan beri hayata bağlayan, giderek hayatını kazanma yolu haline gelen bir sevgi. Kitabın adı bile başlı başına bunun göstergesi.
Kahramanı müzikle bu kadar içli dışlı bir kitabın arkasında kocaman bir çalma listesi olması kaçınılmazdı. En az kitap kadar bu liste de beni sardı sarmaladı.
Bana gelince, radyo dinlemek çocukluğumun ve gençliğimin en sevdiğim işlerinden biriydi.
15-16 yaşındayken babamın bana doğum günümde aldığı radyoyu unutamam. Hem pille, hem elektrikle çalışıyordu, üstelik kasetçaları vardı. Müzik dinleyip, sevdiklerimi kaydetmek ve tekrar tekrar dinlemek büyük eğlenceydi.
Karşılaştırmalı roman okuma denemesini burada kesiyorum. Devamı başka bir kitaba, belki?
Büyük tat alarak okuduğum "Burası Radyo Şarampol" için, daha çok ayrıntı isteyenler için buraya bir kitap yazısı bırakıyorum. Tık lütfen!
Kitabın çalma listesinden seçtiğim parça o yıllarda en çok sevdiğim, en çok dinlediklerimden biri.
Yazarımız Şükran Yiğit de blogger. İki blogu var, birisi metro günlüğü, diğeri kendi adına. Üstlerine tıklayıp erişebilirsiniz, çok hoş yazılar var.
Bu kitap hakkında hep güzel yorumlar okuyorum. Alıp ben de okuyacağım bir gün mutlaka. Yorumunuza sağlık ♥
YanıtlaSilŞebnemciğim,
YanıtlaSilKitap önermek biraz riskli olabiliyor bazen, ancak bu kitap için riski göze alıp "okuyunuz" diyorum.
Sevgiler. :)