Salı, Ekim 17, 2023

BALKANLARDA BİRKAÇ GÜN - 1

Neredeyse 40 yıllık (tam olmasına dört ay var) arkadaşım Ş.ciğim ile, büroda staja başladığım zamanlardan, gençliğin rüzgârı başımızda dumankenden beri tanışırız.  Hani uzun süre görüşmeseniz bile karşılaştığınızın üçüncü dakikasında araya hiç boşluk girmemişcesine sohbet ettiğiniz arkadaşlarınız vardır ya, öyle işte.
Bundan on gün öce  Ş.ciğim arayıp "ne söyleyeceğim, beş gün sonra turla Makendonya'ya gidiyorum, biliyorum senin vakit ayarlaman çok zor, yine de aklıma düştün sorayım dedim, gelir misin?" dedi ve o an içimdeki ses buyurdu "bu kadar istediğim bir yolculuk için daha iyi teklif olamaz, evet de!" 
İçimdeki sese ve Ş.'ne "bu karar sadece bana bağlı olsa şu an evet derim, biliyorsun danışmam ve izin almam gerekiyor" dedim. Sırayla kardeşimle, annemle, annemin yardımcısıyla konuştum, programı inceledim, gerekli düzenlemeleri yaptım ve uçak biletlerinin alınacağı son gün "tamamdır bu iş" diyebildim.

Seyahat günü sabah erkenden havaalanındaydık. Grup bileti alınmış olduğu için elektronik bavul teslimi yapılamıyormuş, mecburen kontuarda kuyruk bekledik. Sabiha Gökçen'den uçtuğumuz  için, diğer handikap uzun pasaport kontrol kuyruğundan geçmekti, neyse ki olabildiğince hızlı ilerdik ve önce Ş. geçti sonra ben kaldım. Neymiş efendim, cep telefonumda açılan bilet benim adıma kayıtlı gözükmüyormuş! Telefonu çevirip bakınca ne göreyim? Gerçekten öyle imiş maalesef... 
Polis yol gösterdi, "gidin kontuardan biniş kartı bastırın, kuyruk beklemeden bana gelin". Haydi bakalım, o kuyruğu tersten ve aralardan geçerek kontuara gittim, durumu anlattım, biniş kartımı bastırdım tekrar pasaport kuyruğuna yamandım. Gel gör ki kuyruk geçit vermiyor, bir kaç kişiden izin istedim, sonra baktım zaman var mücadele etmeye değmeyecek sıramı bekledim.
Vee, bir sürpriz daha; bana "sıra beklemeden gel" diyen memur yerinde yok, muhtemelen aradan geçen yarım saatte nöbet değişmiş, kime dert anlatacağım da dinleteceğim acaba? Önümdeki memura durumu anlattım, anlayış gösterdi, işlemi tamamladı ve nihayet beni bekleyip duran Ş.'ye ulaştım.

Uçağımıza binmek üzere havaalanı otobüsüyle yol alırken reklamlarda gördüğümüz 100. yıl uçağı Cumhuriyet çıktı karşımıza. Ş'ne bak 100. yıl uçağı buradaymış demeye kalmadı, otobüsümüz uçağın diğer tarafına geçti ve kapılarını açtı. Meğer Üsküp yolculuğumuzu bu uçakla yapacakmışız, yaşasın!  Normal kosullarda uçağın arka sıralarını tercih etmem. Ancak bu defa uçağın 39. sırasında oturmaya bile (son sıra 40. idi) bana mısın demedim.
Uçağın merdivenlerine yürürken son anda çektiğim fotosu burada, tıklayınız.

Yolculuk güzel bir havada gayet keyifli geçti, kalkış sırası beklerken kaybettiğimiz zamanı kaptan pilot yolda telafi etti. Gelibolu yarımadasının, Ege'deki  adaların ve Yunanistan'ın Halkidiki yarımadasının üzerinden uçarak, Balkan dağlarıyla buluştuk ve Üsküp'e indik. 
Yeni bir pasaport kuyruğu karmaşasından sonra, buradaki polisin beni sorguya çekeceği tuttu; neden geldin, ne kadar kalacaksın, nereden döneceksin, rezervasyonun var mı? Nihayet Makedonya'ya girebileceğime karar verdi ve pasaporta damga bastı. 
Tamam artık, otobüse binmek üzere dışarı çıkıyoruz dedik ve çıkamadık, çünkü deklare edecek eşyam yok çıkışına kocaman bir x-ray kurmuşlar ve herkes önce bavulunu oradan geçiriyor, dolayısıyla kuyruk uzamış gitmiş yine.
Neyse, bu badireyi de atlattık ve üç gün boyunca bizi gezdirecek otobüsümüze binerek Manastır'a doğru yola çıktık. 



Üsküp'ten yaklaşık iki buçuk saatlik bir yolculuk yaptık, balkan coğrafyasını seyrederek, tarlaların, bağların, ormanların kıyısından geçerek Manastır'a ulaştık. 
Manastır'da şehir merkezindeki çarşı içinden geçtik ve Osmanlıdan kalma camilerin, saat kulesinin, Makedonya tarihinin önemli ismi Büyük İskender'in yukarıda görünen heykelinin ve "Manastır'da var bir havuz" türküsüne konu havuzun önünden geçerek, fotoğraflar çekerek yolumuza devam ettik. 




Şehirdeki ikinci durağımız, Mustafa Kemal'in okuduğu  Askeri İdadi oldu.
Oldukça iyi korunmuş yapının içini gezdik, Atamızın eşyalarının ve bazı fotoğraflarının bulunduğu salondan sonra, binanın diğer taraflarında yer alan etnoğrafya müzesini de gezdik. İçeride ve bahçede fotoğraflar çektirdik. 



Şehir turumuzu tamamladıktan sonra dinlenmeyi hak etmiş ve sabahtan beri pek bir şey yememiş olduğumuz için acıkmış olarak bir restorana oturduk. 
Rehberimiz önceden bizi uyarmıştı, buralarda bizdeki hızlı servis hizmetini beklemeyin, az eleman çalışır ve daha yavaş hareket ederler, acele etmeyin demişti. Aslında bu sakin şehirde biz İstanbulluların alışık olduğu saçma telaşa zaten yer yok, hayat usul usul kendi halinde akıyor.
Biz de sakince bekledik, patates kızartmalarımız ve biralarımız geldi, çevreye bakarak olarak, sohbet ederek akşamın hafifçe inmesini izleyerek lezzetli biralarımızın keyfini çıkardık.



Derken yola çıkma vakti geldi ve yaklaşık bir buçuk saatlik yolculuk sonunda Ohrid şehrine, oradaki aynı isimli gölün kenarındaki otelimize ulaştık. 
Odalarımıza çıkmak, valizlerimizi açmak derken günün yorgunluğuyla yataklarımıza uzanmakla uzun süren ilk günün sonuna geldik. 
Yukarıdaki göl fotoğrafını odamızın balkonundan ertesi sabah çektim. Sabahın pusu gölün üstünde henüz ve hayal meyal görünen karşı kıyıda Arnavutluk şehirleri var.


14 yorum:

  1. Ne güzel bir kaçamak olmuş. Ohrid görmek istediğim yerler arasında. Yazının kalanını ve fotoğrafları merakla bekliyorum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğrusu güzel bir sürpriz oldu bana da. :)
      Ohrid gerçekten çok güzel, en kısa zamanda görebilmenizi dilerim. :)

      Sil
  2. Ne iyi yapmışsınız. Oranın incisi meşhurdur. Yıllar önce gitmiştim. Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İncisi meşhur, yapılışı da ilginç. Bu güzel yerleri görmeniz ne hoş. :)

      Sil
  3. Görmek istediğim yerler, dilerim bir gün bize de kısmet olur. Sefan olsun Ekmekçim, şu dünyada yediğimiz ve gezdiğimiz kâr kalıyor yanımıza...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim de görmeyi çok arzuladığım yerlerdi, diliyorum sana da kısmet olsun en kısa zamanda Leylakcığım. :)
      Gerçekten iyi ve değerlenmiş geçen gün yanımıza kar kalıyor bu hayatta. :)

      Sil
  4. sen manastırdan ilk fotoğrafı attığında, Atam için "Manastır'da var bir havuz" türküsünü mırıldanın diye yazacaktım sana :) Beni çok etkilemişti Manastır. Genç Mustafa Kemal'in ayak izlerini takip ediyor gibi gelmiş, çok heyecanlanmış ve duygulanmıştım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mırıldanmadık sadece, dinledik ve yüksek sesle söyledik, diğer Balkan türküleriyle birlikte. :)
      Ben de Manastır'da özellikle İdadi binasının koridorlarında başka bir ruh haliyle gezdim.

      Sil
  5. Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, hepimizin keyifli zamanları bol olsun. :)

      Sil
  6. Ah yeniden geziyorum sizinle oraları, tabii ay farkıyla.. Ağustostu biz gittiğimizde ve Ohrid gölüne girdim. O bölge tam anlamıyla insanı havası ve suyuyla yenileyen bir şehir. Yeşillik her taraf.. gözünüz şenlensin, keyifli geziler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Sezer,
      O coğrafyayı bilenlerle duygudaşlık yaşamak ayrıca keyif veriyor. :)
      Biz de çok hoş bir havada gezdik üç gün boyunca, sizin için ne güzel bir şans olmuş Ohrid'e girebilmek .:)

      Sil
  7. O değil de, işte insanın "kalk gidiyoruz" diyeceği bir arkadaşı olmalı <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok şükür var öyle arkadaşlarım, geçen sene Mardin'e de haydi mi haydi diyerek gitmiştim. :)

      Sil

Hoşgeldiniz!