Çarşamba, Ekim 18, 2023

BALKANLARDA BİRKAÇ GÜN - 2

Günaydın!
Uyanınca, dün gece karanlıkta pek de seçemediğimiz gölün nasıl göründüğüne bakıyoruz derhal. Bknz, dünkü yazının son fotoğrafı.
Henüz saat erken, güneş yavaşça gölü aydınlatıyor ve hava serin hatta soğuk; unutmayalım Balkanlardayız ve dilimizde "Balkanlardan gelen soğuk hava dalgası" diye bir tanım var.

Kahvaltı sonrası saat 8:30'da otobüsteyiz, yolculuğumuz Ohrid gölü kenarındaki Sveti Naum (Aziz Naum) manastırına. Önce manastırın  kıyısında kurulu olduğu Ohrid gölünün su kaynağını göreceğiz. Daha önce Ohrid'e giden bir arkadaşım uyarmıştı, "gölde oradaki kaynak üzerinde sandalla dolaştırıyorlar, sakın kaçırma, gör" demişti. 



Arkadaşım iyi ki uyarmış, Ş.ciğim önce ben binmem dediyse de geziden sonra iyi ki ısrar ettin ve geldim dedi. Zira,  hayatımızda bu kadar temiz ve berrak adeta şeffaf suyu, hani cam gibi derler ya, bir daha görür müydük bilemem. 
Yukarıdaki fotoğrafı sandalla kaynağa doğru yol alırken çekmiştim. Ağaçların yoğunluğu, suya yansımaları nefis.



Kaynaktan gelen suların köprünün altından geçerek göle akışları,
Gölün nasıl doğduğu hakkında ayrıntı için buraya bakabilirsiniz. 



Köprünün diğer tarafı, kaynaktan gelen sular göle kavuşuyor. Gölün suları ışıl ışıl güneşi yansıtıyor. Karşı kıyıyı görüyor olmasanız, kendinizi göl kenarında değil de Ege denizi kenarında sayabilirsiniz. 



Gölde sandal sefası yaptıktan sonra kıyıda sıralı kafelerden birinde oturduk, gölü seyrederek Türk Kahvemizi içtik. Bknz, foto burada. 
Ardından yukarıya doğru tırmandık, manastırın bahçesine ulaştık, avludan içeriye girdik. Yukarıda ön planda görünen alan dua etmek, mum yakmak isteyenler için ayrılmış. arkadaki yüksek binanın önündeki terastan göle doğru manzarayı seyredebiliyorsunuz. Binanın göle bakarak sağ tarafında bir otel ve restoran binası var.




Sveti Naum gezisinden sonra Ohrid şehir merkezine gidiyoruz, yerel rehberimizle buluşup şehir turu yapacağız. Buradaki ve diğer şehir merkezi gezilerindeki rehberlerimiz bölgede yaşayan Türklerden.
Rehberimiz diyor ki, bizler burada yüzyıllardır yaşayan Osmanlıdan gelen Türklerin torunlarıyız. Burada Türkçe konuşan insanlara "ne güzel konuşuyorsunuz, Türkçeyi nerede öğrendiniz filan demeyin, onlar zaten Türk!" diyor. Yurtdışında olup Türkçe konuşulduğunu dilimizle anlaşıldığını duymak, bu coğrafyaya has bir özellik.

Yukarıda meydanda 1.100 yaşındaki çınarın kitabesi var. Çınar öyle çok yaşamış ki artık gövdesi ayrılmış, etrafındaki desteklerle ayakta durabiliyor. Olsun, duruyor yine de...
Çınarın fotoğrafını çekip anne babası Ohrid'den İstanbul'a göçmüş arkadaşıma gönderdim, çok duygulandı ve fotoğrafı görmeleri için anne babasına gönderdi. İnsanın doğduğu topraklara  özlemi böyle oluyor demek ki...



Çınar meydanından ayrılıp, ünlü Ohrid incisinin sergilendiği satıldığı dükkanlarla dolu çarşı içinden geçiyoruz ve şehrin Unesco tarafından koruma altına alınmış tarihi sokaklarına doğru tırmanıyoruz.
Evlerin mimarisi Safranbolu evlerini andırıyor, değil mi?
Ohrid incisinin özelliği, gölde yaşayan ve sadece pulları toplanmak için tutulup tekrar suya bırakılan özel bir balığın pullarının bir işlemle sedefle birleştirilmesi sonucu yapılması imiş.  



Çarşı içindeki Ali Paşa camii, 1573'de yapılmış, 1823'de onarılmış, Balkan savaşlarında hasar görmüş, tekrar onarılmış.
Şimdilerde, gezdiğimiz pek çok şehirde olduğu gibi, burada da camilerde Türkiye'den gönderilen din görevlileri ezan okuyor, vaaz veriyor.



Koruma altındaki bölgede gezdiğimiz bir matbaada tamamen eski usulle, kağıt hamuru yapılıyor, kağıt üretiliyor ve kurşun harflerle baskı yapılıyor. 
Matbaanın çalışma sistemini anlatırken, bölgenin evlerinin bir resmini bastılar, bütün prosesi ilgiyle izledik. 



Balkanlarda yerimizi yadırgamamızın bir diğer sebebi, bizdeki sokak hayvanlarının benzeri kadar çok kedi köpek nüfusunun olması.
Onca gezdikten sonra yorulmuş ve acıkmış olarak göl kenarında balık yemek üzere oturduğumuz restoranın masalarının kenarları, yukarıdaki Garfield yapılı sarışın başta olmak üzere, beslenmeyi bekleyen kedi nüfusuyla doluydu. 
Lezzetli bir ızgara fileto alabalığı ve bizim istavritler boyunda göle özgü kızarmış balığı nefis bir ızgara biber domates salatası eşliğinde yedik ve tıka basa doyduk. Üstelik bizde bu yemeği yesek vereceğimizin en fazla yarısı kadar bir ödeme yaptık.



Yemekten sonra çarşı içinde biraz yürüdük, vitrinlere baktık, hemen söyleyeyim biz iki arkadaş inci almadık. Meydandaki heykellerin fotoğrafını çektik, etraftaki turist kalabalığına rağmen sakince akıp giden günlük hayatı izledik. 
Akşamüstü bizi bekleyen tur teknesine bindik ve göl üzerinde bir saat süren keyifli bir gezi yaptık, çay içtik, şehri gölden seyrettik, eski Yugoslavya devlet başkanı Tito'nun göl kenarındaki yazlık evini (saray değil, zarif bir ev) ve yine göl kenarındaki bazı tarihi yapıları ve manastırları gölden bakışla gördük.
Bunca gezip dolaştıktan sonra yorulmuş şekilde otele odamıza tam zamanında döndük ve nefis bir gün batımı seyrederek dinlendik.



Böylece günü bitirdik sanmayın, daha bir de Makedon gecesi var sırada. 
Yine göl kenarında otelimize yakın bir restorana gidiyoruz. Biraz sonra dört kişilik küçük orkestra sahnede yerini alıyor ve kulağımızın alışık olduğu ezgileri çalmaya başlıyor. Derken, yıllarca Barış Manço'dan dinlediğimiz Dağlar Dağlar'ın melodisini duyunca hep birlikte söylemeye başlıyoruz. Yemek servisi devam ederken  altı kişilik bir halk dansları topluluğunu izliyoruz, alkışlıyoruz.
Sunulan yemek gayet sade, önden bir salata tabağı, ardından yukarıdaki kocaman yassı köfteler ve son olarak hafif şerbetli revani benzeri bir tatlı.
Gece herkesin müziklere eşlik etmesi ve damat halayı da dahil çeşit çeşit oyunlara katılmasıyla son buluyor.

8 yorum:

  1. ne güzel yazmışsın. sanki yine gittim oralara...ben o gidişimde inci almamıştım kendime. bu baharda giden kayınvalidem bana hediye almış, gerçekten ilginç bir dokusu var, demek bundanmış. hep dediğim gibi, senin arkadaşlığın "her güne yeni bir bilgi" köşesi gibi:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kendine inci almadığın iyi olmuş Şulem, bu defa anısı olan değerli bir armağan almışsın ne güzel. :)
      Rica ederim efendim, bilgiyi aktarmayı seviyorum malunuz üzre. :))

      Sil
  2. Ne güzel anlatmışsın Komşum.. Biz de eşimle Balkanlar turuna iki kez gittik. Çok güzel insanlar ve bozulmamış doğal yerler...Bize çok iyi gelmişti..Tekrar gitmiş gibi oldum anılar tazelendi...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Komşum,
      Gerçekten hem geçmişle bağlarımız hem coğrafyanın özellikleri insanın ruhuna iyi geliyor Balkanlar seyahatinde. :)
      Teşekkür ederim. :)

      Sil
  3. Hayalleri kışkırtan yazılar:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazıyla hayal kurmak ( bu coğrafyanın üzerimdeki etkisine bakarak söylüyorum ) biraz eksik kalıyor Sevgili Okul Arkadaşım. İlk sırada gidilecek yerler listesine almalı bu hayalleri. :)

      Sil
  4. Gitmiş kadar oldum demeyeyim de gidersem işin püf noktalarını çözdüm, haydi bakalım evrene mesajlar gitsin :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Leylakcığım, gidecek olursan bildiğim kadarıyla ayrıca destek olurum tabii ki. Daha anlatmayı unuttuğum yavaş yavaş aklıma gelen bir dolu ayrıntı var. :)
      Sayın Evren arkadaşımın mesajını duyunuz, gereğini yapınız rica ederim. :)

      Sil

Hoşgeldiniz!