Salı, Ekim 24, 2023

HEPİMİZ TURİSTİZ BU ŞEHİRDE...

İstanbul öyle bir şehir; yıllardır yaşasan, evin işin burada olsa bile günlük hayatın dışında yaşanan hayatlar başka. Diyelim,  turist olsan gezsen, dikkatini çeken her şey günlük koşuşturma içinde gördüklerinden çok başka anlam taşıyor.

Bugün oğlumla İstanbul turisti olduk, Sultanahmet civarında gezdik dolaştık, bir çeşit sarnıçlar turu yaptık, şurada güne dair bazı notlar var.
Çektiğim bir dolu fotoğraftan bir kısmına burada alt yazılar yazayım ve hem güne anı olsun hem geçmiş anılardaki geziye notlar olsun diye düşündüm. 



Vilayet Camii
Eskiden Cağaloğlu'na doğru tırmanmaya Sirkeci'den başlardık. İstanbul Valiliği binasına geldiğimizde, yolu değilse de yokuşu yarılamış olurduk, sonra solda İran Konsolosluğu kocaman duvarlarıyla belirirdi.
Şimdilerde Marmaray Sirkeci istasyonunun 3 numaralı kapısının biraz üstünde eskiden belki de duvar arkasında kaldığı için hiç dikkatimi çekmeyen, küçük bir camii binası var, sanıyorum eskiden mescit olarak kullanılırmış, onarılmış ve gözükür hale gelmiş.



Nuruosmaniye camii  ve  Kapalıçarşı girişi
Buraya en kestirme tarafından Nuruosmaniye caddesinden ulaşabilirsiniz. Bab-ı Ali caddesinden döndükten sonra yıllardır araç trafiğine kapalı olan Nuruosmaniye'de bol sayıda kuyumcu, halıcı, döviz bürosu, kafeler ve çok sayıda turist var.
İstanbul'da yaşamaya başladıktan ve özellikle  avukat olduktan sonra çeşitli vesilelerle yolumun düştüğü bu bölge, o vakitler büyük gazetelerin binalarının olduğu yine çok kalabalık bir yerdi. O zamanki kalabalık, bugünkü kalabalıktan çok farklıydı;  araç trafiği vardı, gazetelerden yükleme yapan dağıtım kamyonları, haber yetiştiren gazeteciler, Kapalıçarşı'ya alışverişe gidenler, adliyeye koşturan avukatlar, çevredeki matbaalara  giden gelenler...



Binbirdirek Sarnıcı
İş peşinde koşan avukatlar demişken, onları en çok eski Sultanahmet Adliyesi binası çevresinde görürdünüz. Divanyolu caddesi avukat bürolarıyla doluydu, şimdiki Binbirdirek sarnıcının arkasına düşen sokaklarda ise yayınevleri yer alırdı.
Adliyeye günde en az iki kez koşa koşa gidip geldiğimiz o günlerde, sarnıcın yerini bile bilmezdik, kapısı kapalıydı, meğer her gün önünden geçermişiz.
Şimdiki halde sarnıç temizlenmiş, bakılmış halde yeniden hayata dönmüş durumda ve hem gezilebiliyor, hem bazı sergilere ya da "event"lere ev sahipliği yapabiliyor. 




Eski Adliye binası
Caanım Sultanahmet adliyesi, ne çok zamanımız burada geçti, ne çok anımız var. Yeni büyük adliyeler yapıldıktan sonra boşaltıldı ve uzun süre boş kaldı. Otel olacak filan dendi, yine boş kaldı. 
Bugün gördüm, yan cephedeki tabelada İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü yazıyor. Binanın tümünü kullanıyorlar mı bilmiyorum, hiç değilse bomboş halde çürümekten kurtulmuş. 




Tapu Müdürlüğü binası
Sultanahmet meydanına bakan, güzel mi güzel bir başka tarihi yapı.
Yakın zamana dek, bir kaç ilçenin tapu müdürlükleri ve arşivleri bu binada çalışıyordu. Son defa sanırım pandemiden önce gelmiştim buraya. 
Bu defa gördüm ki burası bakılmış onarılmış ve Ayasofya Tarihi Müzesi olmuş, bu seferlik içini gezmedik, Sultanahmet meydanı turu atmakla yetindik.




Marmara Üniversitesi. Rektörlük Binası
Tadilatta olan bir başka bina,  hipodrom meydanının oval ucundaki eski İktisadi Ticari İlimler Fakültesi binası. Anladığım kadarıyla burası Marmara Üniversitesi'nin Cumhuriyet Müzesi olacak.
Dikilitaşlara şöylece bakan binanın önü ve tüm meydan cıvıl cıvıldı bugün. Oradaki insan kalabalığına bakınca insan "77 millet bir arada" sözü ne denmek, tam olarak anlıyor. 




Sultanahmet Camii
İstanbul'un en güzel binalarından biri, diğer adıyla Mavi Camii. Her zaman kalabalık, avlusu, içi insan doluydu bugün de.
Yakından başka görkemli, uzaktan başka güzel, zarif.




Ayasofya Camii ve sağda önde Hürrem Hamamı
Sadece hipodrom meydanı değil, tüm Sultanahmet insan doluydu bugün. Uzun zamandır oralarda dolaşmadığımdan mı, hava çok güzel olduğundan mı, İstanbul yine en cazip turist şehri olduğundan mı, ya da bunların hepsi mi bilemiyorum, adım adıma yürünüyordu. 
Siz bakmayın böyle fotoğrafı denk düşürüp yapıları çekebildiğime, o sırada önüm arkam sağım solum insan kaynıyordu.



Yerebatan Sarnıcı
Sıra geldi günün ana hedefi olan, yenilendi yenileneli görmek istediğim, oğlum söylemese gitmeyi unutacağım ve gezip gördükten sonra iyi ki gördüm dediğim, İstanbul'un en büyük sarnıcı olan Yerebatan sarnıcına. 
Hatırlayanınız vardır sanırım, eskiden buraya Yerebatan Sarayı denilirdi. Tabii ki saray olduğu için değil, o görkemli yapıya saray adı yakıştırılmış olduğundan.
Burası, Binbirdirek sarnıcı ve önüne gittiğimiz içeriye girmediğimiz Şerefiye sarnıcı İstanbul'un en eski ve büyük sarnıçları.
Diğer büyük sarnıçlar hakkında bilgi edinmek isterseniz şuraya bakabilirsiniz. 




Alay Köşkü / Edebiyat Müzesi
Sarnıç ve meydan turumuz bitince acıkmış olarak koşa koşa köfteciye gittik. Çıkışta önce Gülhane Parkı'na yöneldik, hatta biraz parkın içine doğru yürüdük.
Fakat günün kalabalık etkisi burada da kendisini gösterdi ve üzerimize doğru gelenlerden parkın güzelliğini göremez olunca, gezintiyi kısa kesip dışarı çıktık ve kendimiz tramvaya attık.
Arkadaşıyla buluşacağı için erken ayrılan oğlum gittikten sonra, parkın dışına çıkmadan hemen önce, padişahın tören alaylarını seyretmesi için yapılmış olduğu için Alay köşkü denen, şimdinin Edebiyat Müzesi ve kütüphanesini gezdim.

Bilmiyorum bu düşünceme katılır mısınız? Sanırım şehrimizin en güzel hallerini ona turist gözüyle bakınca görüyoruz. 
Zaten, aslında hepimiz turist değil miyiz bu şehirde?

7 yorum:

  1. Funda ile onu konuştuk, İstanbul'da yaşasan ya da yılda birkaç kez gidip gelsen bile her seferinde göz değmedik bir yerini bulup şaşarsın. Şehir değil ülke burası, hem de kaotik de olsa sihirli bir ülke...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın, İstanbul sadece bir şehir değil, bir ülke, hatta dünkü Sultanahmet kalabalığına bakınca, bir dünya! :)
      Aslına bakarsan, büyük şehirlerde el değmedik göz görmedik yerler arayınca mutlaka bulunuyor. Misal sizin bacı kardeş yaptığınız Angara şehri gezileri. :))

      Sil
  2. Merhabalar.
    İstanbul gerçekten çok güzel bir şehir. Ancak, Osmanlı'dan sonra bu şehrin değerlerini har vurup harman savurmuşlar. İstanbul'a çok yazık ettiler. Ayasofya'nın içini gezemedim. O zamanlar bir çeşit çalışmadan mütevellit, ziyaretçiler içine giremiyorlardı.

    Bu güzel, keyifli gezi izlenimlerinizi bizlerle paylaşarak bizleri bilgilendirdiğiniz ve aydınlattığınız için çok teşekkür ederim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Bey,
      İltifatınız için teşekkür ederim.
      İstanbul hem güzel hem güzelliği örselenmiş, yine de başı yukarıda bir şehir. Burada yaşamaya en çok kızdığınız an bile bir yerlerden çıkıp geliveren güzelliğiyle yine hayran kalınası oluyor.
      İmkanınız olursa Ayasofya'nın içini görmenizi öneririm, yıllar içinde bir kaç kez gittikten sonra yakın zamanda rehber eşliğinde gezmiştim, çok etkileyici.

      Sil
  3. En turist benim İstanbul'da bence! 😄 Ne güzel anlatmışsın, ne iyi geldi günün koşturmacası başlamadan seninle İstanbul'u gezmek Sevincim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sen en sevdiğimiz turistlerden birisin Elifıntcığım. :) Yine gel bu defa başka yerlere gidelim. :)

      Sil

Hoşgeldiniz!