Pazar, Nisan 21, 2024

Erguvanlar, yağmur ve ben...

... bahtiyarım!

Parkın içinde gezindikçe, erguvanları seyrettikçe, hızla yağan yağmurun sesini dinledikçe aklımdan bu cümle geçti, Nazım'ın şiirindeki gibi... 

***
"Bugün pazar. 
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar. 
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün 
bu kadar benden uzak 
bu kadar mavi 
bu kadar geniş olduğuna şaşarak 
kımıldamadan durdum. 
Sonra saygıyla toprağa oturdum, 
dayadım sırtımı duvara. 
Bu anda ne düşmek dalgalara, 
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım. 
Toprak, güneş ve ben... 
Bahtiyarım... "
***

"Bu anda ne kaygı, ne endişe, 
Erguvanlar, yağmur ve ben... 
Bahtiyarım"  
düşüncesi aklımdan geçerken içime dolan his şiirdekinin aynıydı. 
Dün ortalığı birbirine katan sitte-i sevr fırtınasının etkisi geçmiş, yağmur durmuş, güneş açmışken dünü hatırlamak ve anlatmak uzak geçmişe yolculuk gibi geliyor. Ne tuhaf!



Parkın girişindeki iki gövdeli erguvan, 
Fotoğrafı 2018 yılında 23 Nisan günü çekmiştim. 


Oradan devam edeyim şimdi. 

Marinayı geride bırakırken Kalkedon'un önünden kıvrılıp, yol çatallanmadan önceki küçük köprüyü geçtim, parka girdim. O sırada yağmur azalmış gibiydi.
Parkın girişinde sağda bir kaç genç erguvan erken çiçeklendikleri için, yağmurun da etkisiyle çiçeklerinin çoğunu dökmüştü. İki gövdeli erguvanın parka ilk girişte verdiği ışığın  yokluğunu bir kez daha derinden hissettim. 

Yukarıdaki erguvan iki senedir böyle, ne yazık ki...

Yanlış hatırlamıyorsam 2020 - 2021 kışı fırtınalı ve karlı geçmiş, parktaki pek çok ağaç zarar görmüştü.
Sevgili erguvanım ve girişteki bu ağaç o zaman kar ağırlığıyla ya da rüzgar etkisiyle kırılmış olmalı.
Şimdilerde gövdeleri duruyor, sanıyorum gövdenin yanlarından üreyen erguvanlar oluyor. Belki de o yavruları parkın başka yerlerine dikiyorlar ya da ben böyle düşünmek istiyorum.



Romantika'nın hemen karşısına düşen koca gövde ve üzerine sarılıp yeni bir çeşit ağaç üreten mor salkım.

Biraz evvel azalmış gibi yapan yağmur yeniden arttı. Telefonu pardesümün cebinden çıkarıp, şemsiyem yana kaykılmış halde fotoğraf  çekmeye çalışıyorum, telefon saniyesinde ıslanıyor. 
Şimdi yine yol çatallanıyor, seçenekler soldan denize doğru devam etmek veya sağdan sakız ağaçlı küçük sete çıkmak ve çocuk bahçesi tarafına geçmek. İkinciyi seçiyorum.



Sakız ağaçlı setten parka ve önündeki erguvana bakış,

Annanemin ve annemin oturmayı en çok sevdiği küçük kafe kaç senedir kapalı. Parka her gidişimde mutlaka yine o sete çıkıp, eskiden  bazen saatlerce oturduğumuz o ağaç altından parka bakıyorum. 
Setin taş zemini yağmur ve rüzgar etkisiyle yerlere dökülmüş polenlerle halı gibi kaplanmıştı. 
Her zaman ortalıkta dolaşan, arkadaki sarnıcın etrafına yerleşmiş kediler hangi kuytuya saklandılarsa görünmüyorlardı. Eh, kedilerin yağmursever olduğunu pek söyleyemeyiz, değil mi?



Gözlerden uzakta, adeta saklanmış, yerini sevmiş, sere serpe açılmış...

Setin arkasına doğru yürüyorum, artık sadece gövdesi kalan eski kocaman erguvanımı selamlıyorum ve işte!...
Bu senenin birincisi bu, genç bir erguvan, yine iki gövdeli, yine canlı, güzel mi güzel...




Biraz daha yakından bakalım, dallarının altında duralım, başımızın üstünde erguvani bir dünya olsun...

Ağacın etrafında dolaşıyorum, gövdelerine dokunuyorum, çiçeklerini seyrediyorum, etraftaki ladinle, sakızla dallarının dokunmadan birlikte oluşlarına hayran oluyorum.
O andan itibaren yüzüme yerleşmiş gülücükle, dünya umrumda olmadan, yağmurun sesini dinliyor, ağaçların güzelliğini içime sindiriyorum.



Parkın orta bölgesindeki büyük erguvan,

Artık deniz tarafına yürüyebilirim, rüzgar ve yağmur yeniden çoğalıyor. İki hanım şemsiyeleriyle karşıdan geliyor, selamlaşıyoruz. 
Az ileride deniz kenarında ılgınların altındaki  bankta oturmuş, yağmura aldırmadan denizi seyreden bir bey var. İki dakika sonra kalkıyor, yürümeye devam ediyor.
O sırada denizdeki kürek takımlarını görüyorum, havaya aldırmadan çalışıyorlar. Biraz açıkta bir tekne yelkenlerini fora etmiş, seyirde.
Deniz, hava, adalar, gri, gri, gri...

Sırtımı denize verip, tekrar parkın içine doğru yürüyorum, ağaçları seyrediyorum, bu anın unutulmazlığını iliklerimde hissediyorum, içimde adını bilemediğim bir şarkı duyuyorum, melodisi dilimin ucunda... 

Prag'da kalenin bahçesindeki bir erguvan, oğlum aracılığıyla selam gönderdi.

Parktan ayrılıyorum, geldiğim yolu tersten aşıyorum, Feneryolu'na yürüyorum, trenle Suadiye'ye gidiyorum, eve yürüyorum.

Aklımda, ruhumda parkta geçirdiğim anlar...

18 yorum:

  1. Bu nefis paylaşımı okumak, izlemek insanı gerçekten bahtiyar kılıyor. (Artık bahtiyar sözcüğü pek kullanılmasa da. )

    Nazım Hikmet'in tüm şiirleri her okuyuşta insanı farklı duygulanımlara sürüklüyor.
    Sevgiyle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Makbule Hanım,
      Bazı sözcükler az kullanılsa da yerlerini yenileri almış olsa da, öyle durumlar oluyor ki anlatının tastamam olabilmesi için "o" sözcük gerekiyor, burada bahtiyar demek kaçınılmazdı. :)
      Bu vesileyle nazım Hikmet'e selam olsun. :)

      Sil
  2. Bu yazınıza ve fotoğraflara sürekli gelip gidip bakıyorum Sevgili Okul Arkadaşım. O kadar sıcak ve güzel ki. Her seferinde de yazacaklarımı bir türlü bir araya getiremiyorum. Çünkü müthiş bir zenginlik görüyorum ve ne yazsam hakkettikleri olmayacak diye düşünüyorum. Oysa Türkçemizde güzel bir kelime var, hem de pek kestirme yoldan durum anlatabiliyor:)
    Enfes!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Okul Arkadaşım,
      Gerçekten çok ince ve zarif bir yorum bu, çok teşekkür ederim enfes ifadeniz için. :)
      Yazabildiklerim o büyülü anları yaşarken hissettiklerimin azını yansıtıyor, yine de bir sıcaklık geçtiyse, ne mutlu bana. :)

      Sil
  3. fenerbahçe parkı hep güzel, çok güzel. annenin sevdiği park, senin erguvana yakın olan değil mi? benim sevdiğim de kapalı 1-2 yıldır (girişte sağdaki, eski romantikanın girişinin tam karşısındaki)...niyeyse... her şeye rağmen erguvanlar açmış işte. ne güzel!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya evet, nedense parkın güzelim kır kahvelerinin çoğu kullanılmaz durumda. Bazen Romantika'nın işletmecisi mi sebep oluyor bu duruma diyerek düşünmüyor değilim. Acaba?
      Erguvanlarıma kavuştum, seyrettim, mutlu oldum. :)

      Sil
  4. Bayılırım Erguvanlar'a. Üstelik Fenerbahce'm de karsıladı beni daha ilk satırda. Ama en çarpıcısı Nazım'dan en sevdigim dizeler. Nerdeyim bennn :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Buradasınız, her zaman gelin lütfen. :)
      Teşekkürler. :)

      Sil
  5. OMG en altta minnak zuzaylılar var ve çok korkunçlularrrr

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Onlar çoktan büyüdü ve ana baba oldular bile, çok eski bir fotoğraf o. :))

      Sil
  6. Çok güzel bir paylaşım geçmiş ile bağlantı kurarak ağaçların doğanın resimleri gerçekten çok güzel..
    Herşey zamanla değişirken kimi güzelleşerek tekrar diriliyor kimi yavaş yavaş ölüyor yaşam ve ölüm o kadar iç içe ki..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. :)
      Doğanın her bahar yeniden canlanmasını izlemek, sonra güzde veda edişlerindeki zarefete tanık olmak, bize bütünün bir parçası olduğumuzu hatırlatabiliyorsa, biz de payımıza düşeni alabiliyoruz, düşüncesindeyim. :)

      Sil
  7. Ne zaman içimi dolduran ve taşan duygular yaşam aynen ben de şairin bu sözlerini tekrarlarım:
    "Bu anda ne kaygı, ne endişe,
    Erguvanlar, yağmur ve ben...
    Bahtiyarım"
    Fenerbahçe parkını görmeyeli yüzyıl (!) olmuştur sanırım, sayenizde ne güzel geziniyor ve kendi hatıralarımdan sahneleri yeniden yaşıyorum.
    Doğanın zenginliği, bizlere bir lütuf. <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazdıklarım, okuduklarınız güzellikleri hatırlamaya vesile oluyorsa çok sevinirim Sevgili Sezer. :)
      Güzellikler paylaşılınca çoğalıyor, bunu çok hoş şekillerde yapıyorsunuz siz de. :)

      Sil
  8. Benim bu renkli bahar ağaçlarının hepsini birbirine karıştırmama kaç puan? :) Çok yeteneksizim bitkiler konusunda. Üzücü.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Olabilir Sezerciğim, hiç üzülme. Seyretmekten zevk alıyorsan isimlerini bilmesen de olur. İnsan ilgilendikçe öğreniyor biraz da. :)
      Fırsat düştükçe ben gerekli açıklamaları yaparım senin için. :))

      Sil
  9. Bende geçen gün Karaca Ağaç Müzesini gezdim yakında yazıyı paylaşmayı planlıyorum. Burayı görünce bir an orası aklıma geldi. Ne güzellikler var bu hayatta ancak insan hep karamsarca kötülüklere dalıp gidiyor. Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğenmenize sevindim, teşekkür ederim. :)
      Karaca Arboretumu'na gitmiştim, yıllar önce. Çok etkilenmiştim. :)

      Sil

Hoşgeldiniz!