Bu da nasıl bir başlık, değil mi?
Şundan ötürü, beni tanıyan insanlarda gerçek hayatta da sanal alemde de "ay sen ne güzel geziyorsun, ne çok geziyorsun" izlenimi bırakıyorum.
Yalan yok, gezmeyi severim, elimden geldiğince gezerim de, ama diyelim ki bu yaz iki ay mahalleden dışarı çıkmadım mesela ve yine aynı sözleri duydum.
Nasıl bir şöhretse bu?
Neyse, madem böyle nam salmışım, hiç bozuntuya vermeyeyim ve bugünkü şehir içi maceramı nakledeyim.
İlk olarak Taksim'e gidiyorum, bizim tarafın metrosu, metrobüs ve karşı tarafın metrosu ile evden çıkışımın üzerinden bir saat ancak geçmişken metronun Taksim Gezi Parkı çıkışındayım.
Parkta sakin bir sabah sürüyor, banklarda tek tük oturan var, ağaçların yaprakları sararmaya başlamış, meydana yakın çay bahçesi de sakin duruyor.
Orada bulunma nedenim olan işi çabucak hallediyorum ve AKM'ye doğru yürüyorum.
Merakım, Sanat Galerisi'nde yeni sergi var mı acaba?
Asansörle galeriye çıkmak için beklerken, asansörden iki bey iniyor ve asansöre doğru hamle ettiğimi gören birisi "nereye?" diyor. Galeriye diyorum, sergi yok mu? Yok sergi, henüz yerleştiriliyor diyor. Öyle mi, teşekkür ederim diyorum ve çıkıştaki afişlere daha dikkatli bakınca Kültür Yolu Festivali sergilerinin gelecek hafta başlayacağını anlıyorum.
AKM'de sergi yoksa İstiklal Caddesinde bulurum, caddeye doğru yürümeye başlıyorum.
Ama önce meydandaki bin yıllık gözlükçüme uğruyorum, gözlüğümün plaketlerini değiştirebilirler mi? Lafı mı olur, hemen hallediliyor. Sağ olun çok teşekkürler ve borcunuz yok, olur mu, olur, bunca yılın hatırı var ne de olsa.
İstiklal Caddesinin başındayım ve gülümsediğimi fark ediyorum. Neden? Çünkü İstanbul'daki yıllarım içinde tam bu noktadan o kadar çok geçtim, burası o kadar çok anıyla dolu ki çevredeki herşey değişse bile orada olmak var ya, işte o his değişmiyor.
Galatasaray'a doğru yürüyorum, döviz bürosundaki genç kadınla uzaktan göz göze geliyoruz, hoop hemen dönüp gişeye yaklaşıyorum, selam veriyorum, konuşuyoruz. Sonra saçlarında tek tük aklar görüyorum, tanıdığımda küçücüktü, vayy yıllar...
Eski Alkazar sineması uzunca süre kaplı kaldıktan sonra "a kind of community space" tanımlamasıyla açıldı. Şimdi orada 1. katta "Birleşen Sular Filizlenen Umutlar" başlıklı bir karma sergi var.
Sergi ilginç, ama asıl hoş olan defalarca güzel filmler seyrettiğim eski küçük sinema salonunda olmak.
Tuvalete gitmek için 3. kata çıktığımda yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz salonla karşılaşıyorum. Dans salonu, yoga stüdyosu veya benzeri amaçlar için kullanılıyor olmalı.
Ah, keşke genç olsam ve Beyoğlu'nda yeniden yaşasam...
Galatasaray'a ulaşmak üzereyken sağa bir dirsek atıyorum, Balık Pazarı'na giriyorum, eski aşina dükkanlardan pek azı duruyor, ama olsun sokaklar yerinde. Bir de sola dirsek ve Cumhuriyet İşkembecisi'nin önündeyim, gireceğim ama daha öğlen bile olmadı, işkembe çorbası için çok erken.
Sakarya tatlıcısının da vitrinine yalanarak bakıyorum, tatlı için de çok erken henüz ve tekrar caddeye çıkıyorum.
İşte karşımda Yapı Kredi Kültür Sanat. Önce kitapçının vitrinindeki geri geri yürüyerek İstiklal Caddesini geçen kadın olarak tanımlayabileceğim ilginç video yerleştirmesini seyrediyorum, sonra kitapçıya girip bir dolanıp kitap almadan çıkıyorum, evde okuyacak çok kitap var, gelecek defaya alırım.
Üst kattaki son sergileri daha önce görmemiştim, Fulya Çetin ve İlhan Sayın sergilerini merak ve ilgiyle geziyorum. Bilgi için, tık!
Yukarıdaki resim İlhan Sayın'ın Geyikli Gece başlıklı sergisinden Gece Serisi bölümünden Karmaşık Sorunlar. Biraz karamsar bir duruşu var, ama beni çekiyor kendisine.
Galatasaray'dan sonra Tünel'e doğru yürürken gezecek başka sergiler gözüme çarpıyor, ama gelecek defaya bırakıyorum, hem İş Sanat Resim Heykel Müzesini ve Casa Boter'deki Burhan Uygur sergisini yaz başında gezmiştim zaten.
Tünel'e doğru yürürken Kırmızı Kedi Kitapevi'nin kapandığını görüyorum, üzülüyorum.
Karaköy'e iniyorum, Kadıköy vapuru kalkmak üzere, yetişiyorum, çok susamışım, bir su alıp ön güverteye çıkıyorum.
Vapur Eminönü'ne yanaşınca inenler oluyor, denize yakın bir yere geçiyorum, yanıma bir Japon aile oturuyor, anne, baba, abla ve oğlan kardeş; çok tatlılar.
Yukarıdaki fotoğrafları vapur Eminönü iskelesinde iken çektim. Yukarıdan aşağıya Karaköy, Galata, Boğaz girişi ve tarihi yarımada sıralanıyor.
Bizim kıyıya geçince karnım acıktı nihayet, Kadıköy Çarşısındaki köftecide yemek yedikten sonra Hacı Bekir'de kahve içiyorum ve sabah beri yürüdüğüm adımların sızlattığı ayaklarımı biraz dinlendiriyorum.
Artık eve giden metroya binme zamanı geldi.





Oh ne güzel yapmışsın sefan olsun. İnsanlar yerinden kalkmaya üşeniyor, mahallesinin sokaklarında dolaşıp bir bardak çay içene hayat sana güzel diyorlar. Size de güzel olsun yahu, çok zor değil bu iş. Ben de bugün Mural Festivali peşinde girmediğim Ankara sokaklarına daldım, ne güzel sokaklar varmış yahu, hayat bana güzel :)))
YanıtlaSilOh işte aynı kafadaki arkadaşım burada, evet iyi yapıyoruz ve evet hayat bize güzel. :)
SilGeçtiğimiz yollara başka gözlerle bakmasını biliyoruz ya, daha ne isteriz? ;)
Yaşasın biz! :)))
İstanbul'un enn bayıldığımız noktaları, işimiz genelde Taksim ve civarında olurdu, iş sonrası ise aynı coğrafyanın farklı yerlerine koşardık. Aynı geniş coğrafyanın içindeki otellerde kalırdık ve hakkını verirdik İstanbul'un. Zaten evimiz gibi hissederiz İstanbul'u, sokakları, mekânları... Yazıyı okumadım yaşadım dersem eminim anlarsınız Sevgili Okul Arkadaşım. Özledik elbette, memleket halleri pek tat vermiyor sadece, kısmet bundan ötesi belki de:)
YanıtlaSil
SilAnlarım tabii ki Sevgili Okul Arkadaşım, insanda mekan hafızası zaman geçtikçe daha çok önem kazanıyor, sanıyorum. :)
Şehri içindeyken de özlüyorum ben, eski İstanbul'u mu, o günleri mi, biraz uzakta kalışı mı?...
İstanbul gibi zengin bir şehirde yaşayıp her köşesini gezmezseniz ayıp olur zaten. Varsın nâmınız böyle yürüsün. Sürekli geziyor, her yeri her şeyi biliyor desinler. Hem sayenizde biz de gezmiş kadar oluyoruz, fenâ mı? ;))
YanıtlaSilBence hiç fena değil. :))
SilEvet, çok doğru tespit ayıp olur, her köşesini karış karış gezmeli ve anlatmalı, öyle büyük bir kültür mirası, çünkü. :)
Ay çok güzeeeeel içim açıldı güneş de pırıl pırılmış! Çok gezmesen bile çok güzel geziyorsun, hep gez, hep yaz!
YanıtlaSilHava şuruptu, şehir sakindi, güzel şeyler gördüm ve ilginç insanları gözledim. Daha ne olsundu? :))
Silne güzel anlatmışsın ekmekçim. seninle birlikte ben de gezdim. şairin dediği gibi: "al getir ilk sevgiliyi beşiktaştan / yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan" :)
YanıtlaSilAhh! Tam da hislere tercüman dizeler. :)
SilNerelere götürüyor insanı nerelere. :)
Yazının materyali İstanbul' a aşığım zaten o ayrı ama ilk fotoğraf sarı-yeşil-turuncu renkleriyle beni benden aldı. Yaşasın sonbahar <3
YanıtlaSilVe yaşasın betonların arasında kalmış olmalarına rağmen varlığını sürdüren bir kaç dal yeşil ağaç, çiçek ve çimen... :)
SilTaksim!!!! Ne çok anıyla yüklü gerçekten de. Lokumlu türk kahvesinden canım istedi şimdi. Çok güzel gezmişsin Sevin cim. Oh, ne güzel yapmışsın.
YanıtlaSilBence de iyi yaptım Arpiciğim. :)
SilBirlikte yine gidelim, çok güzel sergiler geliyor.
Sizinle beraber gezdim :) Önce gezen ayaklarınıza, sonra yazan ellerinize sağlık :)
YanıtlaSilAh ne güzel! Böyle geri bildirimlere çok seviniyorum. :)
Sil