Ne kadar oldu?
Hatırlamadığıma göre bir ay olmuştur, sinemaya gitmiyordum. Gidememiştim.
Dün akşam, maküs talihe bir tekme attım(k).
Sevgili blog ve mahalle komşum Şule ile "Aşkın İngilizcesi"ne (Broken English) gittik. Geçtiğimiz İstanbul Film Festivali listesinde olan, benim görmeye fırsat bulamadığım bir filmdi. Gösterime çıkanca, alkışlayan eleştiriler almadı doğrusu.
Beklentimiz hiç de yüksek olmadığı için filmi keyifle seyrettik ve iyi vakit geçirdik. Üstüne bir de, güzelce sohbet ettiğimiz eklenince, birlikte olduğumuz vaktin değeri daha da arttı.
Bu sabah, Fatih Özgüven'in yazısını okudum. Doğrusu, nesnel bir gözle bakarsanız, tamamen katıldığım bir eleştiri. Üstelik, sosyolojik çözümlemesi de gerçek.
Diyor ki:
Belli bir yaşa gelmiş şehirli kızların sevgili arayıp bulamamaları, buldukları adamlar yüzünden mazoşistleşmeleri ya da genel olarak sevgili işini bu kadar karmaşıklaştırmaları adetten midir? Bu bir gerçeklikten çok üzerinde anlaşılmış bir ‘senaryo’ya mı tekabül ediyor? Öyleye benzer; Parker Posey, yarım yarım İngilizce konuşan ‘gerçek olamayacak kadar iyi’ Fransızını bulduğunda kendine o kadar zorluklar çıkarıyor, olayı o kadar yokuşa sürüyor ki, filmi seyrederken ister istemez tefrika halinde aşk acılarını dinlediğim bir iki kız arkadaşım aklıma geldi.
Olsun varsın, yine de seyretmesi hoş bir filmdi. Merak eden varsa, tadını çıkarabilir bence.
.
film bence de hostu. nedeni beklentimizin fazla olmayisi olabilir tabii. ama bence asil hos olan seftali tatlisi, kahve, limonlu rom ve sohbetti :)
YanıtlaSilaaa, bi de kiz elektraya benziyordu zaman zaman. hemfikiriz di mi? :)
son bişi: ben senin ve kuzularin sadece mahalle komsusu degil, kapi komsusu olmayi diliyorum aslinda oglumla kendime :)
Aaa! Bak, kızın Elektra'ya benzemesi konusunu da yazmayı düşünmüştüm, hatırlattığın iyi oldu.
YanıtlaSilSahiden çok benziyordu Elektracım.:)
Şuleciğim,
Son dönemdeki komşu yoksunluğumu biliyorsun. İnan, çok sevinirdim, seviniriz. Keşke gelsen, hazır yer de var.:))
Ben de merak ediyordum madem tasviye var şeytanın bacağını kırıp bu yoğun ders döneminde bir sinema keyfi yapayım:)Tadını çıkaracağım:)
YanıtlaSilfatih özgüven'in yazısını buraya kadar filan okumuştum, o anda birşey çıkmıştı:)
YanıtlaSilbelirli bir yaşa gelmiş şehirli kızlar sevgili işini sadece bu kadar karmaşıklaştırmakla kalmıyor. aynı zamanda herşeyi çok kategorize ediyorlar ve çok fazla somut kriterler kullanıyorlar. fazla yetinmezler.
o yazıdaki "ünlü sinemacıların çocuklarına kota getirilmeli" fikrine acaip katılıyorum. coppola'lardan başlamalı.
Beyaz Sakız,
YanıtlaSilDersler daha yeni başlamadı mı?
Ne yoğunluktur bu?
Neyse, hazır fırsat varken başka filmler bastırmadan seyredilebilir, evet.
:)
Simon,
YanıtlaSilF.Ö.'nin o yazıdaki ünlü sinemacıların çocuklarına kota getirmek fikrine katıldığım gibi, son satırlardaki düşünceye de katılıyorum. Hani, aydınların resim sanatı karşısındaki halleri, bazı yönetmenlere olan ergen düşkünlüğü filan demiş ya... Doğru, bence de.