Çocuk konusundaki yerleşik zihniyetin birbirine taban tabana zıt iki ezberi var: Birincisi küçük çocuğu zihinsiz ve belleksiz bir varlık gibi gören ezber (“çocuktur, anlamaz”); ikincisi ise aynı varlığı, cinsel konularda doğuştan bilgiliymiş gibi gören ezber, tıpkı yukarıdaki genç anne ile küçük kızı örneğindeki gibi.
Bu ikili zıtlık her gün, her an, binlerce kez, durmadan yaşantılanıyor: Çocuğu eşyayla ve -sevilme derecesine göre- kuzu, koyun, keçi ya da eşekle özdeşleştirebilen köy kültüründen tutun, çocuğun yanında, oyuna dalmıştır diye, ona ağır gelecek bin bir şey konuşmakta sakınca görmeyen kentli büyüklere, ve her tür istismarın rasyonalize edilmesine kadar.
Zıt etkilerden serseme dönmemek için ya kurnazlaşıyor, ya da parçalanmış bir ruhla büyüyor çocuk. Hangi parçasının ayakta kalacağı belli olmadan.
“Çocuktur anlamaz” zihniyeti tarafından maruz bırakıldığı söz ya da davranışları, bütünüyle kendine özgü biçimlerde olmak üzere, ‘anlıyor’ aslında çocuk. ‘Anladık’larından hem olur olmaz sonuçlar çıkarıyor, hem de ‘anladığı’ için suçluluk duyuyor. Bin bir uyumsuzluk içinde çırpınarak büyüyor. Çoğu kez ömür boyu kurtulamadığı bir etkilenimle.
Ve aynı etkilenimleri arkadan gelen çocuklara da yansıtarak.
Bu paragraf, Necmiye Alpay'ın Radikal'de 27.11.2008 yazdığı yazıdan alınmıştır.
Yazının tamamı için, paragrafa tıklayınız.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoşgeldiniz!