Pazar, Aralık 14, 2008

HAYAT PİŞİRİLİR Mİ?


İf İstanbul 2008'in programında -sanırım kar yağışı yüzünden- kaçırdığım bir film vardı, dün gece DVD'den izledim: "How to Cook Your Life?/Hayatınızı Nasıl Pişirirsiniz?".

"Pirinci yıkarken pirinci yıkayın, havuçları doğrarken havuçları doğrayın, çorbayı karıştırırken çorbayı karıştırın." diyor Zen ustası ve aynı zamanda usta aşçı Edward Espe Brown. Devam ediyor: "Yemek pişirirken yalnızca yemek pişirmezsiniz, yalnızca yiyeceklerle değil, kendinizle ve başka insanlarla uğraşmaktasınızdır."

Alman yönetmen Doris Dörrie, ustanın derslerine katılıp, onu dinledikten sonra bu filmi yapmış.
İlk bakışta ve jenerik olarak, film bir belgesel. Beri yandan, pek çok drama taş çıkaracak duygu yükleriyle bezenmiş, aynı zamanda.
Zen inancı, Budizm hakkında ayrıntılı bilgim yok. Filmi seyrettikten sonra, bir Zen tapınağına gitme isteğine filan da kapılmadım. Yine de, filmde Zen ustasının anlattıkları, önerdiklerinden etkilendim. Bunlar, bana hiç de yabancı olmayan düşünceler ve duygular.

İnsanı, yedikleriyle tanımlayabilirsiniz. Yani, her gün hamburger yiyen birisi nasıl biridir, hiç düşündünüz mü? Hayatı nasıl algılar, hangi hızda yaşar? Yemek yeme hızı, yediğinin tarzı onu nasıl etkiler?
Her gün, size paket halinde verilen, nasıl ve hangi malzeme ile hazırlandığını bilmediğiniz, yanında acayip bir sıvı ile yuttuğunuz bir "şey"i yiyor olmanız, hayatı da bu şekilde paketlenmiş ve nedenini, nasılını bilmeden yaşayıp gitmeniz sonucunu doğurmaz mı?

Şuradan, filmle ilgili görüntü ve bilgilere ulaşabilirsiniz.

Yemekle, yeme içme kültürüyle ilgiliyseniz, bu filmi izlemenizi öneririm.
Yemek yolculuğuyla ilgili keşifleriniz, kendinizi keşfetmenize de yardım edecektir.

.

21 yorum:

  1. baştaki cümleyi çok yıllar önce bize sinema hocamız demişti ki çok ilginç (ve bakımlı) birisiydi. demek zen yapıyormuş.

    adam "the food will taste better when the cook is joyful" diyor ya (fragmanda), aynı fikir birkaç hoş filmin daha özünde vardı ('eat, drink, man, woman' ve 'çilek ve çukulata'nın).

    bence zaten bu blogun yazarı zen rahibi gibi birşey.

    YanıtlaSil
  2. dün okuduğum kitapta şöyle diyordu. "parla coma magni" italyanca bilmiyorum ama söylenişi çok hoş geldi. Anlamı da şuymuş " Nasıl yiyorsan öyle konuş"..
    senin yazın da tamamladı düşündüklerimi ..

    YanıtlaSil
  3. Aaa biliyorum bu filmi. E. E. Brown'un bende iki kitabı var, biri de "Tomato Blessings and Radish Teachings" "Turunç Kokulu Düşler"de bahsetmiştim. Severim adamı. Bu filmden de haberdarım. Hatta geçen sene DVD'sini aradıydım NY'da. Türkiye'ye gelmiş mi?

    YanıtlaSil
  4. İlginç bir belgeselmiş,duymuştum ama burda izleme şansım olmuyor böyle yapıtları.ama biryerlerden edinirim:-)sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  5. Simocuğum,
    Ancak şimdi teşekkür edebiliyorum da, sabah gördüğümde, günümü ışıldattı sözlerin.
    :))

    YanıtlaSil
  6. Fundacım,
    Bir imkan bulur, filmi de izlersen, senin de filmden çok zevk alacağını tahmin ediyorum.
    :))

    YanıtlaSil
  7. Tijencim,
    Filmi izlerken, senin E.E. Brown'ı tanıyacağını düşünmüştüm. Demek, yanılmamışım.:))
    Evet, DVD burada var, artık.
    :)

    YanıtlaSil
  8. Neslihancığım,
    İstanbul'da satılıyor DVD'si, sanırım ısmarlayarak veya belki internetten indirerek izlenebilir.
    :))

    YanıtlaSil
  9. varlığın hayatın en güzel rengi. Doğum günün kutlu olsun

    YanıtlaSil
  10. Aa doğum gününmüş, mutlu yıllar sana..

    YanıtlaSil
  11. Ev-vet, efendim. Öyleydi.:))
    Teşekkür ediyorum, Serpilcim.
    :)

    YanıtlaSil
  12. "bence zaten bu blogun yazarı zen rahibi gibi birşey."

    Simon'a kesinlikle katılıyorum. Hatta buraya geldiğimde hissettiğim Ekmekçizkız huzuru, bana hayli zaman önce okuduğum lao Tzu sözlerini hatırlatır hep.

    "Yaşar, doğayla içiçe...
    Düşüncesinde derin,
    verirken tarafsız, engin.
    Konuşurken doğru,
    ve yönetirken dürüst.
    Gündelikte yeterli
    ve edimlerinde tutarlı.
    Yeteneğince üretici,
    fırsatlar kadar girişimci.
    Ne kimseye üstün olma çabasında,
    ne de kimse ona üstün."

    Sevgili Ekmekçikız, sanırım bu kez ismime tıkladığında boş bir sayfa ile karşılaşmayacaksın:)

    YanıtlaSil
  13. Zeynepcim,
    Boş bir sayfa değil, hem de yepyeni bir sayfa!
    Harikasın.:))

    Benimle ilgili düşüncelerini ve ekleğin güzel sözleri okurken, mahcubiyetten yüzüm kızardı.
    Çok teşekkür ederim, çok.
    :)))

    YanıtlaSil
  14. Asıl ben çok teşekkür ederim ilgin için.

    Umarım huzurun gibi enerjinde sirayet eder de, şu uzayıp giden listemdeki filmleri seyredebilirim:)

    YanıtlaSil
  15. Zeynep Hanım,

    Sizin malikanenin kapısından içeri girmeyi başaramadım bir türlü, fıttırdım! Ne yapmış bu BS yahu?

    YanıtlaSil
  16. Ekmekçikız Hanım,

    Yahu sizden de bir ricam var: Lütfen bir "Son Yorumlar" zımbırtısı koyun bloğunuza. Zor oluyor takip etmek...

    YanıtlaSil
  17. Metin Bey,

    "Yorum ayarları" sayfasında tamamen bilinçsizce:) değişiklikler yaptım demin. Umarım düzelmiştir.

    Evet haklısınız, bu "Son Yorumlar" zımbırtısına kesinlikle ihtiyaç var. Biraz daha oynayayım şu ayarlarla, belki bulurum onuda.

    YanıtlaSil
  18. Metin Bey,
    Benim blog panayır yeri gibi. Sayfayı açtığınızda renkten, şekilden, ayrıntıdan geçilmiyor.
    Bir de (becerebilirsem) o son yorum zımbırtısını eklersem, nasıl olur ki?
    Anket yapayım en iyisi...
    :)

    YanıtlaSil
  19. Zeynepcim,
    Elektra'nın yeni sayfasını, pardon blogunu gördün mü? Orada seyrettiği filmleri anlatıyor. Film listen için hararetle tavsiye ederim.
    :))

    YanıtlaSil
  20. Ah evet canım, Elektra'nın yeni bloguna da bakıyorum. Ne yalan söyleyeyim, imrenerek. Zira hiçbir zaman bu konuda ikinizin hızına yetişmek şöyle dursun, yaklaşamam bile. Ama şöyle bir şey düşündüm. Listeden seçmeler yapıp, mesela ayda sadece bir hafta sonu, kendime özel organize ettiğim film festivalleri düzenlemek gibi:)

    YanıtlaSil

Hoşgeldiniz!