Cuma, Temmuz 29, 2011

SESLİ Mİ ÇALIŞIYORMUŞ? DER MİYİM Bİ DAHA?!

Hassasiyet desem, kendimi prenses katına çıkarmış olurum, huysuzluk desem uykuma haksızlık yapmış olurum; ne var ki, gece buzdolabı sesinde uyuyamam. Aslında tiz, titreşimli, yüksek volümlü hiç bir sese tahammülüm yok ya, gece iyice sinir basar.

Evdeki buzdolabı on yaşına yakındı, satın alırken çeşitli marifetlerine bakarak beğenmiştik. Ancak kısa bir süre sonra çıkardığı aşarı gayretkeş çalışma sesinden huylanmaya başlamıştım. Gel zaman git zaman, mutfak kapısı sıkıca kapanmadan sesinden kurtulamaz olduk.
Bu sene baharda, o sırada kampanyada olan başka bir markanın buzdolabını, çalışırken çıkardığı sesin desibelini filan inceleyerek aldım ve "buzdolabı sesli çalışıyor" takıntım sona erdi.
Bu arada eski dolabı da, "ben bunun biçimini seviyorum, sesi önemli değil" diyen ve o sırada taşındığı için eski dolabını değiştirmeyi düşünen bir arkadaşıma verdim.

Geçen hafta sokağımızdaki kanal döşeme çalışması sırasında ekskavatör mü, delme nesnesi mi her ne ise, o iri makinalardan biri yeraltı elektrik hattını kopardı! Çevredeki pek çok apartmanda o sırada çalışan elektrikli aletlerin nerdeyse tümünün elektronik devreleri yandı. Bizim evin payına buzdolabının beyni düştü ve zavallı dolabımız sustu kaldı!

İlk gün hiç bir şey anlamadık, dolabın soğukluğu sürdü, ikinci gün buzluk yavaş yavaş erimeye başladı, üçüncü gün buzluktan kurtarılacak gıdaları annemin buzluğuna yatılı misafirliğe gönderdim.
Sonraki günler zor geçti; 34 derecelik sıcakta buzdolabı olmadan kalakaldık; yemek yok, sebze meyve yok, peynir, tereyağ, yoğurt yok, her şey bir yana soğuk su yok!

Ancak, parçanın geleceği söylenen dört gün sonra henüz parça gelememiş olup, servisten doğru bilgi alamaz olunca, sinirim tepeme çıktı.
Bir sonraki gün, ilgili şirkete mailler, telefonlar yağdırmaya başladım, o da olmayınca buzdolabını aldığımız bayii araya soktum ve ertesi gün için söz aldım.
Neyse, dün akşamüstü randevu saatinde geldiler, yanmış kararmış eski beyni çıkarıp, yenisini taktılar. Meğer, böyle bir arıza hiç öngörülmemiş olduğu için stokta yedek beyin yokmuş, yenisi yurtdışından gelmiş, gecikme ondanmış.

Dün akşam beyni takıldıktan üç saat sonra dolabımız soğutmaya başladı ve ohhh soğuk suyumuz oldu!

Şimdi artık der miyim sizce, buzdolabı çalışırken ses yapıyormuş da, bilmem neymiş de...


Frigidare'le ilgili görsel, şuradan. Ayrıca devamında ilginç bir yazı da var.
.

Perşembe, Temmuz 28, 2011

Enginde yavaş yavaş günün minesi soldu...


Gölgeler indi suya, kuşlar vardı uykuya...


Bu günün müziği için bir tık, lütfen.
.

Pazar, Temmuz 24, 2011

GÖLGELER SUYA İNERKEN...

Hafta sonunda, kız tarafının davetlisi olarak bir düğün törenine gittim. Canım Fü. Hanım ve sevgili eşi, biricik kızlarını evlendirdiler. Damat eski kıtanın başka bir ülkesinden, gelin ve damat yeni kıtada çalışıyor olunca, misafirler çok uluslu bir topluluğu oluşturmuştu.
Havuz kenarındaki şık ve zarif süslenmiş masalar konukları bekliyordu.

Düğün boğaza tepeden bakan bir korudaki tesiste yapıldı. Kokteyl başladığında hava sıcaktı. Sonra güneş karşı kıyıdaki tepenin arkasına saklanmaya başlayınca, manzara seyrine doyum olmaz hale geldi.
Birazdan, garsonlar "masalara buyrun efendim" çağrısı yapmaya başlayacaklar.


Eski yıllarda, belki bir on sene önce, bir kaç kez o koruya gitmiştim. O zamanlar, şu sol taraftaki gökdelenlerin nerdeyse hiçbiri yoktu.
Herkes yerine yerleşti, gelin ve damat havuzbaşına geldi, tören başladı.


Gün batarken öyle bir an geldi ki, hava yeteri kadar kararmamış olduğu için şehrin ışıkları yanmamıştı, ancak, hava çok karardığı için görüntü iyice silikleşmişti.
Şimdi artık, gelin ve damat misafirlere hoşgeldiniz demek için masaları dolaşıyor, bir yandan da yemek servisi yapılıyor.


Artık gölgeler suya indi, gece mavisi sardı gökyüzünü.
İlk dans için vals çalındı, sonra altmışlar, yetmişler, seksenler...
Gelin dans pistinden inmedi. En sevdiğim gelin-damat budur; düğünün keyfini çıkaran, eğlenen, dans eden çift.


İstanbul acayip bir şehir!
On gün önce Paris'te 14 Temmuz için havai fişek atılması olay olmuştu. O da nedir ki? Gelsin İstanbul'u görsünler! Boğaz boyunca en az beş-altı yerden farklı zamanlarda havai fişekler atıldı, gökyüzü bayram yerine döndü.
Gerçi benim havai fişek fotoğrafım düğün gecesinden değil Paris'ten, ama olsun ışık ışıktır!
.

BUGÜN PAZAR, YİNE DE SİZ HEPSİNİ BİTİRMEYİN. BAKMAK MI, O SINIRSIZ!

Buyrunuz taze taze croissantlar...
Sabah çocuklar uyanmadan mahalledeki boulangerie-patisserie'lerden birine gidilmiş.
İstasyona giden yoldaki patisserie'nin croissantları beğenildi, bugün yine oradan alalım.
Pazar yerindeki boulangerie'nin de susamlı bageti çıtır çıtır, alsak mı yine?


Bu vitrinde görülen croque monseieurlar,  pizza dilimleri (büyük kare tepside kocaman yapıp, dilim dilim bölüp satıyorlar), peynirli, sebzeli tartoletler ve pişirilmiş lazanya, evde ısıtılıp yenebilir.


Tatlı gibi duruyor değil mi? Oysa onlar çeşitli pâté'ler, terrine'ler. Çeşitli etler kullanılarak yapılmış ezmeler, kalıplanarak ya da dilim dilim kesilerek satılıyor, tüketiliyor. Tamamen Fransız mutfağına özgü...


Hah tamam, tatlı faslına şimdi geldik işte!
Ekler, frambuazlı tartoletler,çilekli makaronlar, vs. vs. vs....


Tam kapıdan çıkarken görüyoruz, "aa, bu kadar büyüğünü mü yapıyorlarmış?"
Ne o? Mereng işte!
Alıp da tatsak mı, sadece fotoğrafını mı çeksek?


Neyse ki, tüm pastalar minik minik yapılıyor.
Hani, şeytana uyup alsan ve paylaşsan zaten gün boyu yürümekteyiz, o kadar da zarar vermez diğ mi?
.

Cuma, Temmuz 22, 2011

SONUÇLAR, BAŞVURULAR, TATİLE GİDENLER, TV'DE SEYREDİLENLER...

Geçen sene, çocukların sınav senesiydi. Nasıl olacak bakalım, hayırlısı deyip başlamıştık. Zor olacağı baştan belliydi, şükür iyilikle geçti.
Şimdi sonuçlar geliyor, önce kızımın puanını öğrendik, bu hafta onun Anadolu Liseleri tercih listesini verdik. Sonra Ağustos başı özel okullar için bekleyeceğiz.
Dün oğlumun puanları belli oldu, girmek istediği üniversite ve bölüm için yeterli puan aldı, çok sevindik. Gelecek hafta o da tercih listesini verecek, sonra yine bekleyeceğiz.
Beklemeler de bitecek elbet. Eylül sonu yeni okullarda yeni arkadaşlarla hayatlarının bir başka sayfasına geçecekler.
İçimin tüm kabarmışlığıyla, anne coşkusuyla iyilikler diliyorum kuzularıma.

Bu aralar ofiste sırayla herkes izine çıkıyor, kalanlar onları yedekliyor. Tatile çıkmayı bekleyenlerin tepkileri ilginç; kimisi heyecanla gün sayıyor, kimisi oflayıp pufluyor "hadi, hadi" diye söyleniyor.
Tatili sinirle bekleyenleri anlamakta zorlanıyorum, yine de insanın ruh hali bu, garip işte...

Annemin dizileri yaz tatiline girdi ya, akşamları TRT Müzik seyreder olduk, sıkça. Geçenlerde Birsen Tezer söylüyordu, çok hoştu. Onu ararken Salim Dündar'la yapılmış bir kayda rastladım.
İzlemek isteyen olursa, aşağıda:


.

Çarşamba, Temmuz 20, 2011

PAZAR YERİ

Bugün çarşamba. Garches'ın pazarı kurulmuştur ve saate bakılırsa kaldırılmıştır, bile. Her çarşamba ve cumartesi günü saat 7 - 13 arasında Garches'ın küçük meydanında pazar kuruluyor. Ben oradayken, kuzinimle birlikte iki defa pazara gidip alışveriş yaptık.
En çok meyve, salatalık, domates aldık, bir defasında günlük tortellini aldık, bir defasında bir bluz. Diyeceğim, pazar yeri bizdeki gibi, herşey satılıyor.

Yazın, pazara gelen de alan da iyice azalıyormuş, çünkü, Ağustos gelirken Paris'te herkesler tatile gidermiş; alan da satan da...
Yukarıdaki foto da bir Ağustoa pazarında çekilmiş olmalı, nasıl da boş meydancık.

Bu fotoğraf arabayla giderken çekildiği için yarısı havaya gitmiş. Ne var ki, elimdeki tek Garches sokağı fotosu buymuş, oysa ne güzel çiçeklerle bezeli sokakları ve bahçeli evleri vardı semtimizin....
Bugün yarın diye diye çekmemişim, şimdi işte kaldım böyle fotoğrafsız.

Neyse, hiç değilse Paris'te yürürken ertelemeyip fotoğraf çekmişim de, size gösterebileceğim güzelim küpe çiçekleri var elimde.


Bir de gerçek brioche fotoğrafı gösterebileceğim size.
Bir zamanlar tarifini bulup yapmıştım, tadı güzeldi ve fakat şimdi gerçeğini yemiş olarak söylemeliyim ki, her şey yerinde güzel:
Nasıl gerçek focaccia için bi zahmet Toscana civarına uzanmak gerekiyorsa, gerçek brioche yiyeceksen de Paris'e gideceksin kardeşim!
.

Salı, Temmuz 19, 2011

Titouan Lamazou

İnsan yolculuklarda sadece farklı bir doğayı, farklı yerleşimleri görmüyor. Dinlenen müzikler, eserleri konuşulan sanatçılar her yerde başka. Böylelikle bizim hiç adını duymadığımız, orada yaşayanlar için çok tanınmış sanatçıları tanımak şansı oluyor.
Benim bu defa tanıdıklarımdan birisi Titouan Lamazou.

Bir yelkenli posteri gördüm kuzinimin duvarında, sordum "kimin?" ve hiç duymadığım bir isim söyledi, hem de hayranlıkla...
Titouan Lamazou yelkenli çizermiş çünkü iyi bir yat kaptanıymış, kadın portreleri çizermiş çünkü dünyanın kadınları ile röportajlar yapıp filmler çekmiş ve onların resimlerini çizip sergi açmış ve aynı zamanda fotoğrafçıymış.


Bu fotoğrafın adı, Leida.
Şurayı tıklarsanız, başka işlerini de görebilirsiniz.
.

Pazartesi, Temmuz 18, 2011

KÜLTÜR ŞOKU

Kültür şoku yaşamıyorum tabii ki, içinde doğup büyüdüğüm kültür bu. Yaşadığım kültür şoku etkisi yapan hava sıcaklığı.
İlk olarak havaalanında kapalı alanda dışarı çıkınca çarpıldım, geceyarısını geçmiş saat ve hava ılık!
Oysa, son iki gündür hırka üstü yağmurlukla geçmişti günlerimiz. Gerçi Parisliler de yaşadıkları bu serin ve yağışlı Temmuz'dan hiç memnun değiller ama bence birkaç gün İstanbul'a gelsinler sonra güzel şehirlerinin tadını çıkarsınlar.

Ben bugünü atlatıp, işe ve şehre adapte olana dek, siz lütfen büyük aktör Slava'nın biletleri günler değil aylar önce tükenen showunun son dakikalarını izleyin, belki biraz serinlik verir.


.

Cumartesi, Temmuz 16, 2011

ALISVERIS, SERGI, DISNEYLAND... VEEE YAGMUR!

Tuileries bahceleri, Paris'in ortasinda gozalabildigine uzaniyor. Butun gun orada vakit gecirebilir, cevredeki muzeler arasindaki gecislerde dogayla kucaklasabilirsiniz.


Jean Dubuffet'in bir heykeli...
Acikhavada Tuileris bahcelerinden gecerken karsiniza cikiveren guzel bir supriz, insani gulumsetiyor.


Alisveris yapmanin benim icin tek guzel tarafi, tavan camlari isleme gibi yapilmis bir buyuk magazada vakit gecirmek. Kizim icin ise, bildigi tum markalarla kucaklasmak!


Kizimin bildigi ve adeta tutturarak hepimizi pesinden surukledigi bir diger yer ise Eurodisney ya da Disneyland-Paris!
Tamamen dekor, tamamen kurgu, tamamen eglence odakli...


Ne yalan soyleyeyim, oyle bir eglence bombardiminiyla karsilasiyorsunuz ki, eglenmemek, zevk almamak elde degil. Ya da zaten hic orada isiniz olmamali.


Bu fotografi, maden ocagi temali bir roller coster'a binmek icin 40 dakika sira beklerken cektim.
Sonra bindgimiz alet basasagi donerek hizla giderken oyle cigliklar attik ki, o kadar bekledigimize kesinlikle degdi!


Butun Disneyland gezmesi kuyrukta bekleyerek ve bagirisarak gecmedi dogal oalarak. Boyle guzel manzarali bahcelere bakarak goz banyosu yapmak da vardi, isin sonunda.

Vee, bir de yagmur, bir de soguk!
Istanbul'un hava durumunu izliyorum, burasi ne kadar yagar ve sogursa orada hava o kadar isiniyor.
Ne yaz, amma...
.

Perşembe, Temmuz 14, 2011

KIRDA BIR GUN


Yillar once bir film seyretmistim, "Kirda Bir Pazar". Bugun, o filmdeki gibi bir bahcede zaman gecirdim. Kendimi baska bir dunyada hissetmeme neden olan bir koyde, kirda...


Ressam Claude Monet'nin Giverny'deki evinde bahcesinde dolastik, empresyonizm muzesindeki sergiyi gezdik.

Resimlerindeki niluferli gol orada oylece duruyordu, hatta niluferleri bile aradan yuzyil gecmemis gibi oradaydi.

Bahcedeki huzur o kocaman akagaclardan mi geliyordu, yoksa o guzelim sogut agaclarinin etkisi miydi, bilemedim.

Belki de bambularin yarattigi sukunetteydi o huzurun sirri, oturdum orada anlamaya calistim ama bilemiyorum yine de...


Muzenin bahcesindeki lavantalar, bizi Provence'a goturdu bir sureligine...


Butun bunlardan sonra, Monet'nin evinin karsina dusen meydana bakan sokakciktaki restaurantda yedigim salatanin adi neydi dersiniz?
Salata Monet!


Sonra eve geldik, sonra aksam oldu, sonra gunes batmadi ve sonra ay dogdu; dolunay var bu gece .

14 Temmuz serefine atilan havai fisekler eklendi sonra onlara, gokyuzu isil isil oldu.
.

Çarşamba, Temmuz 13, 2011

Tren bekle, metroyu yakala, yuru, fotograf cek, yuru, yuru...

Gunluk hayatimiz boyle geciyor, iste!
Haa unutmadan soyleyeyim gezerken mutlu bir tesaduf oldu,  Monica Belluci ve George Clooney ile karsilastim ve  firsati kacirmayip fotograf cektirdim.
Paris boyle iste arkadaslar, her an karsina sevdigin birisi cikabiliyor.

Metroda giderken yedi duvel milletten yetmis yedi insani seyretmek de eglenceli oluyor.
Bazen de boyle asagiya dogru kayiyor insanin gozleri. Dost basa dusman ayaga dediklerinden midir, nedir?
Saka saka!


Grevin balmumu heykel muzesine gittik, cok eglendik.
Yukardaki palavram, aslinda gercek. ...de, insanlar gercek degil suret,  fotograflari balmumu kopyeleriyle cektirdim.

Yildiz deyince, hep gunumuzun yildizlarini aramayin, eski yildizlar da paha bicilmez.
Iste size Laurel ve Hardy.

Paris yine kapali, serinlik isteyene buradan gondereyim.
Biz birazdan alisverise ve Harry Potter seyretmeye gidiyoruz, hoscakalin bugunluk.
.

Salı, Temmuz 12, 2011

Bu ne yahu yaz gunu bulut ve serin derken, off sicak oldu!

Geldik geleli hava serin. -di demeliyim, bugun bir isindi, gunes bir acti' nehirde tekne gezesi yaparken amele yanigi olduk!
Louvre'a giderken yakalandigimiz sagnagin gecistirmek icin aldigimiz semsiye simdilik Paris anisi olarak saklanacak.


Dun Notre-Dame de Paris'i gormeye gittik. Kalabalik, kuyruk gozumuzu yildirdi, once dar bir cember yaptik katedralin etrafinda, sonra genis bir tane yapip adayi turladik.
Koprulerden gectik, Ile de la cité'de dolastik, sokakta gosteri yapan sanatcilari izledik, laterna calan ihtiyari izledik, keman calan kiza para verdik, alkisladik.


Duymustuk ki bir dondurmaci varmis, yaptigi dondurmalari tatmak isteyenler kapisinda yaz kis kuyruk olurmus, dedik ki peki biz neden eksik kalalim?
Buyrun size gostereyim, Berthillon'da masamizda ne varmis? Sorbe yedik, kakaolu, frambuazli, greyfurtlu, vanilyali...
Ben, tat ve lezzetlerin bu kadar agiz tadi verecek sekilde sunulabilmesi karsisinda, bunu yaratan ustalara derin bir selam vermeye borc bilirim. Harikaydi ve beklenen uzun kuyruga kesinlikle degerdi.  

Aldigimiz fazla enerjiyi, otobusle Paris'in ana caddelerini turladiktan sonra Champs Elysées bulvarinda uzun bir yuruyus yaparak harcamaya calistik.

Gelelim bugune...
Bugun sokaga cikana dek, havanin isinmis oldugunun farkinda degildik. Onceden bilet almamiza ragmen Eyfel Kulesine cikmak icin bekleyen kalabaliga karisinca, gunesin yakici gucunu anladik.

Sonra da turstlik gorevimizi tamamlamak icin yaptigimiz nehir gezisinde (bateau-bus) gunes bizi yaz mevsiminde oldugumuza ikna etti' dogrusu.



Bugunu tamamlayan yemek faaliyetimizin aktoru Belcikali Leon de Bruxelles midye lokantasiydi.
Ne desem acaba? Hah, soyle iyi galiba, kum midyesi seviyorsaniz ve yolunuz Paris'e ya da Belcika'ya duserse bu soleni kacirmayin!


Sadece kilometrelerce yol tepip, yeme icme ile gecmiyor zaman. Yeni muzisyenler tanidim, hayranlikla dinledigim. Philippe Jaroussky mesela...
Size de dinleteyim:


Philippe Jaroussky - Carestini par candyraton

Not:
Gezip gormek, neymis bu diye sozettigim yerlere bakmak isterseniz, lutfen buyuk harflerin ustune bir tik!
.