Cumartesi, Mart 31, 2018

son günde mart ayının özeti gibi

kitaplar
heba - hasan ali toptaş
kuşlar yasına gider - hasan ali toptaş
uzun zamandır okumak istediğim yazar, 
ilk sayfalarda şaşkınlık, sonrasında altı çizilecek satırlar, bitirirken hayranlık

kadınlar rüyalar ejderhalar - ursula k. le guin
dünyaya orman denir - ursula k. le guin
çok duyduğum ama bir türlü okumadığım bir başka yazar,
özellikle konuşmaları ve yazılarının yeraldığı kadınlar rüyalar ejderhalar nefis
dünyayı algılama ve yansıtma tarzına hayran kaldım

dergi
tuhaf - mart sayısı
yayına başlamasından beri kaçırmıyorum zaten,
bu sayıdaki kafka yazılarından özellikle memnunum

filmler
sofra sırları - ümit ünal
demet evgar'ın oyunculuğuna bayılıyorum, film çok iyiydi ancak komedi dışında filmler iş yapmıyor bu sene, maalesef.
ı tonya / ben tonya - craig gillespie
spor çekişmesi ve kazanma hırsı üstüne, anne kız ilişkisi düğümleri ve müthiş oyunculuklar, bol bol buz pateni seyretmek de cabası.
gölgesizler - ümit ünal
eski film, hasan ali toptaş merakı nedeniyle internetten seyrettim ve yönetmenin yazarın dünyasını aktarmasındaki beceriye hayran kaldım.
savaştan sonra / mud bound - dee rees
carey mulligan diyorum da başka şey demiyorum, çok iyiyidi.
phantom thread - paul thomas anderson
acayip bir aşk hikayesi, nefis el işi terzilik kostümleri ve görkemli oyunculuklar,
daniel day lewis'e hayranım her zaman, yine nefes almadan izledim, bu defa yanında bonus olarak ilk kez izlediğim kadın oyuncu vicky krieps vardı.
kelebekler - tolga karaçelik
sundance'den beri merakla bekliyordum, bugün gördüm ve bayıldım,
oyunculuklar mı dersin, konu ve anlatılışı mı dersin, insanı kıs kıs güldürüşü ve hemen arkasından hüzünlendirişi mi dersin...
anlatılınca gazozu kaçar, seyredin lütfen.

dizi
çi
meeh! diyeyim kısaca, fi'nin cazibesi vardı, devamı tekrarlayan bir entrika yumağına dönüşmüş
şahsiyet
merakla beklediğim bir diziydi, ilk üç bölümü beklentimi karşıladı, onur saylak yönetmenlikte iyi gidiyor.

müzikal
notre dame de paris
kızım ankara'dan geldi, kardeşim ve yeğenlerimle birlikte gittik, hep birlikte olmak güzeldi,
müzikale diyecek söz bulamıyorum, bunca senedir halen oynamasının -kızımla yaşıt!- nedeni ortada; herşeyiyle dört dörtlüktü, hayran kaldık.

tiyatro
vanya, sonya, maşa ve spike - tiyatro pera 
baba sahne kadıköy'ün güzel tiyatrolarından biri, küçük, sıcak; hem kendi oyunlarını oynuyorlar, hem karşı kıyıdan gelen oyunlar sahne alıyor.
bu uzun isimli tatlı mı tatlı oyunda başta tilbe saran ve şerif erol olmak üzere oyuncular aldı götürdü bizi, tiyatro gibi tiyatro.

müzik
nuvole bianche, elegy for the arctic, divenire - ludovico einaudi 
yeni keşfim, dinleyin seveceksiniz.



bahar dalı urla'dan geldi, kardeşim arkadaşını ziyarete gitmişti, onun gözünden
bahar ödüncü...

2 yorum:

  1. Diğerlerinin çoğunu izledim okudum ama o tiyatro var ya, ağzım sulandı resmen. Tilbe Saran'a hayranım. Çok istiyorum o oyunu görmeyi.
    Phantom Thread ve Kelebekler'e bayıldım, bayıldım, bayıldım. Daniel Day Lewis gerçekten var mı sence, yoksa bir hayal mi?

    YanıtlaSil
  2. Leylakcığım,
    Daniel Day Lewis, var gerçekten; yani şahsen hiç tanışmadım ama, suretini bol bol gördüm ekranda filan. :)) Fakat, züğürt tesellisi olarak, son filminde seyrederken "bu adamla yaşıtız ama daha yaşlı duruyor" diye düşündüm doğrusu. Hani neydi, "kedi erişemediği ciğere..." bişey derdi ya, öyle!

    YanıtlaSil

Hoşgeldiniz!