Salı, Haziran 23, 2020

NE SEYRETSEM DİYE DÜŞÜNÜRKEN

Sabah dışarıda bir iki işi halledip aceleyle eve döndüm. Acele ettim,  çünkü birazdan yağmur başlayacak gibiydi, sertleşen rüzgar, kara bulutlar, uzaklardan gelen gök gürlemeleri filan hepsi yerli yerinde.
Eve dönünce balkondaki saksıları daha içerlek yerlere taşıyıp emniyete aldım, oldu işte yaklaşan fırtınaya hazırım. Tam da evde oturup film seyretme havası, ne seyretsem acaba?
O ara bir iki telefon konuşması yaptım, kardeşim dedi ki acayip yağıyor burada sel götürüyor dışarıda. Eh, az sonra bizim mahalleye de gelir o yağmur nasılsa.

Ve aradan geçen üç dört saatte o yağmur buraya gelmedi!
Kendi küçük meteorolojik teorim bir çeşit kendini doğruladı yeniden. Hep derim ki, eğer bizim mahallede kar yağıyorsa bütün İstanbul'a yağıyordur ve o kar tutar. Çoğu zaman özellikle şiddetli yağmur fırtınalarında da aynısı olur, her yerde şakır şakır yağar bizim mahalle kuru kalır. Bizde bile sıkı yağmur varsa, o vakit İstanbul suyla kaplanmıştır. 

Gelelim film seyretme havasının sonucuna, o da şu an başarısız. Henüz ne seyredeceğimi bulamadım, gönlüme göresini seçemedim. 
Madem film seyredemedim, hiç olmadı geçen hafta izleyip her önüme çıkana anlattığım üç filmi yazayım burada.




Tavşan Jojo, Christine Leunens'in Caging Skies adlı kitabından uyarlanmış bir film. Adına bakarak Japon sandığım Taika Waititi tarafından senaryosu yazılmış ve yönetilmiş. 
Bu film ile En İyi Uyarlama Senaryo Oscar'ını alan Taika Waititi, Yeni Zelandalı bir sanatçı, on parmağında on marifet olanlardan.
Yukarıdaki fotoğrafta filmden bir kare var, burada yönetmen Waititi'yi filmin kahramanı Jojo'nun hayali arkadaşı Adolf rolünde görüyorsunuz.
Film kategori listelerinde komedi başlığı altında yer alsa da, II. Dünya Savaşı'nın acısını ve Nazi iktidarının acımasızlığını izlemek hiç komik değil. Diğer yandan olayların bir çocuğun gözünden, onun fantastik arkadaşları aracılığıyla anlatılması filme acı acı gülme unsurunu katıyor haliyle. Savaş zamanı benzerinin binlercesi yaşanan olay akışını izlerken,  elim yüreğimde kalmakla umut etmeye devam etmek arasında bitirdim filmi.





Pad Man'in Türkçe adı yok sanırım, bildiğim kadarıyla bizde gösterilmemiş bir film. Olay akışından ve okuduklarımdan anladığım kadarıyla, filme konu sosyal davranışın Hindistan ve memleketimizdeki benzerliği çarpıcı nitelikte. Keşke sadece internette değil sinemalarda da gösterilse, bu film.
Film gerçek bir olaydan yola çıkarak, Tamil Nadu'da yaşayan bir demirci ustası  Arunachalam Muruganantham'ın nasıl da Birleşmiş Milletler'de konuşma yapacak  bir sosyal girişimci ve sosyal aktivist haline geldiğinin hikayesini anlatıyor.
Filmin hoş tarafı, klasik bir Hint filmi havasında şarkılı sahnelerin yanısıra, gerçek bir mücadele ve başarı öyküsünü anlatması. Kadınların rahatça kullanması için ucuza mal edilmiş  hijyenik ped üretmeye çalışan ve bu yolda ailesi tarafından reddedilen, köyünden afaroz edilen ve her şeye rağmen yılmayan adamın hikayesi beğenilerek seyredilmeyi hak ediyor. 






İnternette gezinirken önüme bir film çıktı, yeni çekilmişti ve o gün gösterilmeye başlanmıştı üstelik bir tren yolculuğunu anlatıyordu. Bir filmi hemen izlemek için daha fazla nedene ihtiyacım olamaz. 
Filmde sevdiğim genç oyuncular Metin Akdülger, Dilan Çiçek Deniz oynuyor, Annemin Yarası ve Aile Arasında filmlerini  izlediğim  yönetmen Ozan Açıktan çekmiş filmi. Yanlış hatırlamıyorsam filmin senaryosu bir Macar filminden uyarlanmış. 
Doğrusu umduğumdan fazlasını bulduğum, cesur bir film izledim. Ankara'dan İzmir'e giden gece treninde aynı kuşetli vagonda mecburen ve biraz gergin başlayan yolculuk, gün aydınlanana kadar hangi aşamalardan geçecek ve nasıl bitecek? 
İzlemeye değer bence.

Hamiş:
Bugün zaten film seyredemezmişim. Yazıyı yazdım yayınlayacağım, bir baktım internet kesik. Saatlerce gelmedi, onarım mı varmış bakım mı nedir? 

4 yorum:

  1. Sevgili Ekmekçi Kız,

    Bir şeyin içinde tren geçtimi, elim ayağım dolaşıyor, heyecanlanıyorum elimde değil:) Üstelik bir yerinden bir şekilde Macaristana, Macarlara dokunuyorsa tutmayın beni. Ona bir bakacağım:)

    Çok sade, ama gerçek ve önemli bir olayı, daha çok da gazetecilik heyecanı ve emeğini anlatan, ritmi sakin ve güzel bir film önereyim hazır gelmişken: Spotlight. Film 2015 ama ben yeni izledim, izlenmişse de ne âlâ:)

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Buraneros,

    Bizi harekete geçiren kriterler benzeşiyor, eh okul arkadaşlığının doğal sonucu olmalı bu hal. :))

    Spotlight'ı seyretmiştim zamanında, sinemada oynarken denk düşmüştüm. Beğendiğim bir film olarak hatırlıyorum.

    Bu arada, dün geceyarısı uykum kaçınca TV'de bir film seyrettim ki, oturup onu da yazmalıyım.

    YanıtlaSil
  3. Hiç birini izlememişim., not aldım sağolun.

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Tülin,
    Vesile olduğuma sevindim, umarım izlediğinizde beğenirsiniz.
    Sevgiler. :)

    YanıtlaSil

Hoşgeldiniz!