Bugün Nisan ayının son günü.
O güzel şarkıyı biraz deforme ederek "Nasıl geçti habersiz o güzelim günlerim" diyeceğim. Gerçekten anlamadım bir ay daha nasıl geçti?
Oysa, tek tek her günü " geçen sene bugün pandemi başlamıştı, şu şu şu olaylar olmuştu, işte bak bu sene de bu bu bu olaylar oluyor" söylenmeleriyle oflaya poflaya geçirdik.
Bir yandan, her zamanki kişisel savunma mekanizmamı çalıştırıyorum, can sıkıcı tüm olayları unutmak isteği içimden taşıyor, diğer yandan geçmiş tecrübelerimden biliyorum ki, kötüleri unuturken arada iyilikler de kaynayabiliyor.
Neyse ki blogum (larım) var, olabildiğinde çok yaşananı kayıt etmeye çalışıyorum. İleride unutmuş olduklarıma döner bakarım.
Ayın son günü başlıklı bir yazı yazmak niyetiyle yazmaya oturup, serbest akışa kaptıracağım kendimi, sanki. Bir an düşünüyorum, şimdi evlerde kapalı olmak zorunda olmasaydık, ne yapabilirdim onu anlatayım.
Eh, yapamıyorum ama! Kendimi kanırtmanın ne gereği var?
Oturmuşum masanın başına az önce yazdığım şarkının aslını dinlemişim. Tamam işte; yaşanan zaman bu zaman, elde olan bu.
O vakit buyurunuz, size de dinleteyim, Nasıl Geçti Habersiz O Güzelim Yıllarım.
Yarın Mayıs başlıyor. Gelincik ayı. Bütün tarlalar, bahçeler gelincik dolu olacak.
Belli ki, gelincikler açadursun biz bütün bir ayı evde geçireceğiz, gelincikleri göremeyeceğiz.
Öyleyse size gelincik tarlası niyetiyle gelincik bahçesi göstereyim, tazecik.
Bu videoyu dün Fenerbahçe Parkı'nda çektim.
Son saniyede zoom yapmaya çalışırken karganın en bet sesiyle gaklamasına ne dersiniz?
o zaman ben de bu yazıya edip cansever'in "gelincikler" siirinin son bölümü ile eşlik edeyim:
YanıtlaSil"gercekte bir sevinc, bir mutluluk yok degildir yureklerimizde
sevgiler umutlar yok degildir
oyleyse neden cabuk kuseriz birbirimize
cabuk ofkeleniriz
durup durup boyle huzunlenmemiz neden
anlamiyoruz da ondan mi yoksa
bir butun oldugunu mutlulugun
umudun bir butun oldugunu
seziyor muyuz yalnizca
baktikca gelincik tarlalarina uzaktan
oyle bir arada guzel
yasamanin lezzetini
kanimizi tutusturdukca gun gunden
bugusunu saldikca
bir tutun dumani gibi yaktikca genzimizi."
Ne kadar güzel bir şiir bu, çok teşekkür ederim Şulem.
SilO kadar denk düştü ki... :)
Geçen hafta markette "Türk gelinciği" ismiyle bulunca hemen aldım tohumları ve bugün de üçer beşer serptim ne olur çıkın diyerek :) Bizde mevsimi biraz daha geç, bakalım ne olacak..
YanıtlaSilBen de çok severim. Bir de asıl neden severim biliyor musun, koparılınca dakikalar içinde süzülüp öldükleri için kimse buket buket toplamaz ya onları ;) Tarlalarda özellikle papatyaların aralarını kaplayınca offffff.
1987 yılının 3 Temmuz'unda İngiltere'ye gitmiştim. Heathrow'dan Cambridge'e doğru yol alırken, yol boyu kırlarda gelincik tarlalarını görünce çok şaşırmıştım. Nasıl yani? gelincik bu mevsimde mi açar? Sonra anladım, Akdeniz ikliminde değiliz artık, Avrupa böyle. :))
SilUmarım, gelinciklerin bol bol çıkar, kırmızı kırmızı olurlar. :)
Gelincik ressamı Hikmet Çetinkaya geldi aklıma. Bir sergisini gezmiş, hayran kalmıştım.
YanıtlaSilBilmiyordum Tülünciğim, sayende öğrendim ve gelincik resimlerine baktım. Çok güzeller. :)
SilGelincik sevgisi bana rahmetli ananemden yadigar. Naif olduğu kadar hayata dim dik kafa tutan; o kırılgan yapısını eşsiz güzelliği altında saklayan, sofistike ama bir o kadar da vahşi çiçek. Kendisine benzerliğini bilir miydi acaba, oradan mı gelirdi bu sevgisi? İçtiği, filtresiz sigaranın markası bile Gelincik'ti, ne garip!
YanıtlaSilHoşgeldiniz! :)
SilGelincik sigarası, ne çok anısı olan vardır o sigarayla. :)
Hep kadınlar içerdi o sigarayı değil mi? Neden acaba? O zaman henüz filtreli sigara da yoktu, yanlış hatırlamıyorsam.
Gelincik şurubu içtiniz mi, hiç? Bozcaada'da yaparlar, rengi şahanedir. :)
Kim bilir belki de paket tasarımındaki naiflikten tercih ederdi kadınlar ya da pek tercih etmezdi erkekler. :) Filtreliler de vardı ama alışkanlıktan belki o piyasadan kalkınca Birinci'ye geçmişti bu defa da.
SilEvet ya, İzmir'de de yapılır. Çocukken az toplamadık gelincik, şurubu kaynatılsın evde diye. :))
Daha yumuşak içimliydi belki. :)
SilBafra sert bir sigaraymış mesela, babam Bafra içerdi.
Birinci daha da sert değil miydi acaba? Benim sigara bilgim oldukça kısıtlı, içmeyen biri olarak bu kadar ancak. :)