Birkaç gündür ağaç dallarında gözüm, hava ısındıkça dallardaki pıtraklar deli gibi çoğalıyor. Ha deyince hepsi birden açılıverecekler, bahar yola çıkmış geliyor dostlar.
Dün gecenin ortasında uyanıverip, sessizliğin içinde kalbimin çırpıntısını duyunca karar verdim "benim yarın bir havalanmam gerek, ruhumu ve bedenimi güneşe çıkarmalıyım".
Sabah güneşi görünce mutlu oldum, ufak tefek bir şeyler atıştırıp bir bardak çay içip dışarı çıkmaya hazırlandım.
Derken instagramdaki kuş gözlemcilerinden birinin notunu gördüm, "kafanızı havaya kaldırın, dünden beri leylekler İstanbul üzerinden uçuyorlar". O zaman marteniçkamı da alayım, leylek görürsem, bahar dalına asarım.
Sahile doğru yürürken, motor saatlerini kontrol ettim, 10:30'daki Büyükada-Heybeliada seferine yetişirsem yolda dayımı ararım, evdeyseler onları da görmüş olurum. Yaşasın adaya gidiyorum!
İçerisi kalabalıktı ve "turistler"in epeyce çok kısmı maskesizdi. Üst güverte rüzgarlı geldi, alt arka güvertede durup denizi seyrettim bir süre. Üşüyünce içeri girip kuytu bir köşede oturdum.
Tahmin ettiğim gibi ahalinin dörtte üçü Büyükada'da indiler, birkaç kişi Heybeliada'ya gitmek üzere bindi.
Yukarıdaki fotoğrafı dayımla konuşup bir ziyaret için anakaraya gittiklerini, vapurda olduklarını öğrendikten az sonra çektim. Hiç demedim, motordayım, size de uğrayacaktım, hafta içi uygun olursa gelirim dedim, konuyu kapattım.
Adadaki yürüyüşüme, sanki dayımlara gidiyormuş içgüdüsüyle başlamışım, ayakların da bedenden ayrı alışkanlıkları oluyor.
İlk niyetim, Ruhban Okulu tarafına gitmekti ya, madem bu tarafa yöneldim devam edeyim bari. Terki Dünya Manastırı'ndan manzara bakarım, ben de.
Yukarıdaki ev eski Halki Palas binasından biraz sonra gözüme çarptı. Mimozası capcanlıydı ve çatısının yosunlarıyla mimozanın sarısı tam uyumluydu.
İskeleden Terki Dünya Manastırı yolu yaklaşık 40 dakika kadar sürüyor.
Gerçekte, Heybeliada'nın evleri diyelim Büyükada'nın meşhur evleri, köşkleri kadar gösterişli değil. Çok daha mütevaziler pek çoğu. Özellikle merkeze yakın olanlar, pek köşk sayılmazlar, çoğunlukla bitişik ve daha küçük yapılar bunlar.
Daha büyükçe ve eski olanları genellikle ikiz ev şeklinde inşa edilmişler.
Bu evin ikinci kat balkon kapılı balkonsuz halini görünce, fotoğrafını çekmeden edemedim. O balkon hiç mi yoktu acaba? Öyleyse, o kapı ne için yapıldı?
Önce sağ tarafınızda Kaşık adası ve onun arkasında Burgazada olacak şekilde tırmanılıyor.
Geçmiş senelerde bu tarihten onbeş gün öncesinde bile bütün baharlar açmış olurdu, bu sene ancak başlamışlar.
Fotoğrafta sağ ortada ağaçların arasından Burgazada'nın ucu minicik gözüküyor.
Sol alt köşede Heybeliada'nın güzelim Çam Limanı'nın denize açıldığı nokta, karşımızda Büyükada uzanıyor.
Terki Dünya Manastırı'nın Ruhban Okulu'na benzer görkemli bir hali yok, oldukça kendi halinde, ancak önündeki deniz nefis duruyor. Tam inzivaya çekilecek yer, dünyayla bağlantınız kesilse umrunuzda olmaz.
Ağaçların arasından yürürken yine kuş cıvıltılarını, şakımalarını dinliyorum, arada başımı kaldırıp "kim bu öten" araştırması yapıyorum, ama kuşların pek azını görebiliyorum.
Derken, dudaklarımdan bir sevinç çığlığı çıkıyor, işte oradalar! Leylekler! Kafam havada, çamların arasından yukarıdan geçişlerine bakıyorum. Sanırım sürünün sonuna yetiştim, kısa sürede bittiler, eh buna da şükür.
O zaman, yapılacak bir görevim var: Merkeze yaklaşırken, gelirken gördüğüm çok güzel çiçek açmış ağacın dalına C.ciğimin armağanı marteniçkamı asıyorum.
Hoşgeldin bahar, güzelliklerin daim olsun.
İkidir bayılıyorum gezi yazılarına da yorum bırakamıyorum.. İyi ki yapmışsın diyeyim çünkü bu sıra okuduğum ikinci adalar gezi yazısıyla bir aaaah çektim, özlemimi giderdim :)
YanıtlaSilMarteniçka yerini bulmuş! <3
Tam yerini buldu, gerçekten. Getiren sağolsun. :)
SilAdayı ben de özlemiştim, sonbahardan beri adımımı atamamıştım, oysa burnumun dibi, güya. İyi oldu. :)
Benimde bahar mevsiminde gelip bir ay gibi ev tutma hayalim var ada da. belki bir gün olur çünkü şimdi çalıştığımdan imkansız. ama hep çok istediğim bir şey. baharı yaşamak, diğer adalara gidip gelmek, dedem sebze meyve satmaya gelirmiş sandalla adaya hep, onu anmayı çok istiyorum. bu fotoğraflarla öyle içim gidiyor ki anlatamam..
YanıtlaSilBen ve bir iki arkadaşım da yıllardır benzer bir arzu içindeyiz, olmadı bir türlü. Umarım olur bir gün. :)
SilAdaların pazarlarına en çok Yalova civarından bir de Kartal'dan sebze meyve getiriyorlarmış, demek ki bu yıllardır böyle.
Adaların bulunduğu konum ve manzaraları bambaşka gerçekten, bir kez gidip de sevenin özlememesi mümkün değil.:)
Leylekler görülmüş, marteniçka asılmış. Demek bu sene bol gezmeli görmeli olacak:) Şahane!
YanıtlaSilUmuyorum ve diliyorum öyle olacak, olsun hatta! :))
SilSevgiler gönderiyorum. :)
çok iyi yapmışsın canım. ada sevdamız ortak, malum :)
YanıtlaSilBirlikte de gideceğiz daha, bahar yeni başladı canikom. :)
SilNasıl da özledim adaları, resmen özlem giderdim. İyi geldi. İstanbul'da yaşarken mimoza zamanı ille giderdim. Büyükadanın görkemli evleri her seferinde orada, zamanında yaşamış, köklü, eğitimli ve kültürlü ailelerin yaşamlarını merak etmeme neden olur, ilk kez görmüşçesine gözlerimi ayıramadığım nicesindeki yaşanmışlıkları hep merak ederim.
YanıtlaSilGaliba leylekler konusunda batıl bir inancım var, her yıl leylekleri gözlerim, ille havaya bakar ille uçan bir tane görürüm. Tarlada konmuş olandan gözümü kaçırır görmemiş gibi yoluma devam ederim. :))) Bu yıl da çok gezmeli olsun diyeceğim de bu mazot fiyatları ile nasıl mümkün göreceğiz bakalım.
Sevindim, iyi gelmesine. :)
SilBüyükada'nın görkemli köşkleri bana da orada ne hayatlar yaşadı acaba, sorusunu sordurur. Diğer yandan diğer adalardaki mütevazi evlerin hayatlarını da merak ederim. :)
Leyleklerin hem gelişlerini hem dönüşlerini görmeye çabalarım. Kafam hep havada! :))
Güneşli bir sabaha sizin bu gezi yazınızı okuyarak başladım. Güzel bir tur oldu benim için. Baharın gelişini anımsatan fotoğraflar, verdiğiniz bilgiler içimi ısıttı. Mrs. DBE'nin (C.), ben ona öyle derim:), marteniçkadan bahsettiği bir yazısında araştırıp ne olduğunu öğrenmiştim. Gençlerin bileklik olarak kollarına taktıklarını görmüş, dikkatimi çekmişti. Hikâyenin tamamını yazınızdan sonra öğrendim, belki de o kısmını atlamış olabilirim. Şimdi marteniçka-leylek ilişkisini biliyorum artık. Leylek bulamazsak kırlangıç da oluyormuş, matreniçkam olmasa da, gözlerim havada leylek ve kırlangıçları gözleyeceğim artık:))
YanıtlaSilMarteniçka geleneğini duymuştum, ancak bu seneye dek kendim için uygulamamıştım. Bu sene içimden geldi, kendime bir tane yaptım, üstüne bir de C.ciğim (sizin Mrs. DBE ) :) armağan getirince hoş oldu.
SilBugünlerdeki lodoslar kırlangıçları da getiriyormuş, yakında bir kırlangıç göreceksiniz demektir. :)
Bu ada yazısına bayıldım. Seninle adaya gitmiş gibi oldum. Çok özlemüşüm ben de adaları. Ama en çok Heybeliyi... Bu Hatırla Sevgili dizisi beni Büyükada hayranı yapsa da hala gönlüm Heybelide... Ne iyi etmişsin... Belki bir gün birlikte gideriz...
YanıtlaSilKelebekciğim,
SilHeybeliada da Burgaz'dan sonraki sevdiğimdir. Aslında hepsinin ayrı özelliğini severim ya, yine de gönül birisine daha yakın düşüyor, nedense? :))
Ah gidelim elbette, ne güzel olur. :)
Sade, hafif bir anlatımla gezdim sizinle. Özlemim depreşti. Ankara ya bahar geç geliyor.
YanıtlaSilBu kış Ankara eskisine benzer bir kış yaşadı, izlediğim kadarıyla, bol karlı ve soğuk. Bizde de kış sert geçti, ama nihayet bahar işte. :)
Sil