Dün akşam 18:10'da Kadıköy'de metrodan yeryüzüne çıktığımızda, deniz üstünde ufuktaki kırmızılık gözümüzü aldı. Moda yönüne doğru yürürken bir kaç dakika gökyüzünü de seyrettik, kızımla.
Akşama hazırlanan insan kalabalığı, hafta içi olması nedeniyle nispeten daha sakin görünüyordu. Moda'ya doğru yürüdük, iki saat sonra bir oyun seyredeceğimiz Oyun Atölyesi'nin önünden geçtik, karşıdaki sokaklardan birindeki İtalyan lokantası "Semolina"ya ulaştık.
Tamamen tesadüfen, haritaya bakarak ve tiyatroya yakın burası bir şeyler yeriz düşüncesiyle seçtiğim ve ilk kez gittiğimiz bu lokanta, iki yüz senelik bir şarap mahzeni imiş ve 2011 yılından beri İtalyan yemekleri yapıyorlarmış.
Kibarca karşılandık, mekanla ilgili açıklamaları dinledik, yemeklerimizi seçtik; bir roka salatası ve paylaşmak için bir pizza, birer kadeh kırmızı şarap.
Bir saat sonra yediklerimizden ve keşfimizden gayet memnun kalmış olarak tiyatroya doğru yola çıktık.
Tiyatroya gittiğimizde saat sekize geliyordu ve oyunun birazdan başlayacağını düşünüyordum. Oysa yanılıyordum, saati defterime 20:00 olarak kaydetmişim, elektronik bileti açınca 20:30 yazdığını gördüm.
Haydi bakalım! Neyse ki hava serin ama yağışsızdı, güzel bir yemek yemiştik, canımız tatlı, kahve de istemiyordu. Bu durumda yapacak en iyi hareket Bahariye'ye doğru yürümek ve bir kaç yerde gözümüze çarpan yılbaşı ışıklarını seyretmek olacaktı. Biz de öyle yaptık.
Artık akşam gezmesini abartmayalım, tiyatroya dönsek iyi olur dediğimiz noktada bir yandan da akşamın serinliği kendini iyice hissettirmeye başlamıştı.
Oyun, "Kel Diva" klasikleşmiş bir eser ve biz ilk kez izleyeceğiz. Şansımıza müthiş bir kadro sahnede olacak.
Yazar Eugène Ionesco absürt tiyatronun üstadı. Bknz burada, tık.
Arasız oynanan 80 dakikayı nefesimizi tutarak, bir yandan gülerek, bir yandan düşünerek, en çok sahnedeki oyunculara hayran kalarak geçiriyoruz.
Uzun zaman sonra Zuhal Olcay ve Haluk Bilginer'i aynı sahnede görmek ise paha biçilmez.
Eve dönüş yolunda, soğuk hava adımlarımızı sıklaştırmamıza neden olsa da, bol bol oyundan konuşuyoruz.
Kadıköy Çarşısına şöyle bir uğrayıp yılbaşı ışıklarını seyrediyoruz. Gökyüzündeki dolunayı bir geçmiş aydedenin ışıltısı yerdeki ışıklara rağmen fark ediliyor.
Fotoğrafların sırası yazıdan farklı oldu:
İlk fotoğraf, gecenin sonundan,
İkincisi gecenin başındaki yemekten,
Sonuncusu oyuncular selam verirken alkışlamaktan tek bir kare bile fotoğraf çekemediğim için, kulisteki afişin fotoğrafı.
Yaşananları okura da yansıtan, oradaydım hissi veren bir yazıydı Sevgili Okul Arkadaşım, çok keyifliydi:)
YanıtlaSilYazdıklarım yakın tanıklık hissi verebildiysene mutlu bana Sevgili Okul Arkadaşım. :)
SilNe güzel olmuş. Ankara'da bilet bulmak, bilet bulsan iyi salon bulmak mesele, hevesimi Antalya'ya saklıyorum. Çocuklarla CSO'da bir yılbaşı konserine gidelim dedim, bilet açılış saatinden bir dakika sonra biletler tükendi yazısıyla karşılaştım. Yalanın sunturlusu, bir dakikada devasa salon doluvermiş, bak sen...
YanıtlaSilYılbaşı konseri olunca, hem de Ankara'da hatırı kırılamayacak çok müşterileri olmuş, demek ki!...
SilUzaktan izlediğim kadarıyla Antalya sanat faaliyeti bakımından çok daha ulaşılabilir konumda. Hevesini oraya saklaman gerekecek bu durumda. :)
Uzaklardan içim giderek, ama sizin adınıza sevinerek okudum doğrusu. Zühal Olcay ve Haluk Bilginer gibi iki büyük ustayı aynı sahnede izlemek harika. Birlikte rol alan genç sanatçılar için de ne büyük şans.
YanıtlaSilKadıköy'ü, Moda'yı, Bahariye Sokaklarını özlemişim.
Bu güzel anlatım beni ta oralara götürdü.
Dün akşam, izlediğim yaşadığım şeylerle çok mutlu oldum ve bu nedenle olsa gerek gece deliksiz uymuşum. :))
SilUmarım bu yazıyla sevdiğiniz yerler için bir nebze özlem gidermişsinizdir. :)