Eskiden belki edebiyat eserlerinde de yapılıyordu, şimdi daha çok dikkat ediliyor da, sinema alanındaki isim verme işleminin keyfe göre olmasından bir türlü vazgeçilmedi.
Yine tepemi attıran bir film ismi var. "Changeling" filminin adını, hoop "Sahtekâr" yapıvermişler.
Bir kere, daha geçen sene Sahtekâr adında başka bir film oynadı. Hiç mi başka isim bulunamıyor? Ya da her sene bir sahtekârın filmini yapmak modası mı var?
Film dağıtım şirketlerinin bu işleri yapan yetkilileri(!) bu kadar mı kabız? Nedir ki? Aç sözlüğü bak, oku, bir daha oku, bir bilene danış, nihayetinde saçmalama.
Acaba dedim, Angelina Jolie'ye sinir olan kıskanan bir çoğunluk var da, bu isim olunca, onların koşa koşa filme geleceği mi düşünülmüş yoksa? Yok canım, ne düşünmesi? Düşünülse, bu isim takılmazdı.
Üstelik, bu film orjinal adıyla öyle uyumlu bir şeyler anlatıyor ki, doğrudan tek kelimeyle o ifadeyi verecek bir söz bulamaydısanız da, başka bir şey bulun yahu! Beni de sinir etmeyin!
Peki. Bu kadar söylenmek yeter. Şimdi filme geçelim.
Changeling, kaçırılan oğlu yerine aradan bir kaç ay geçtikten sonra, kendisine başka bir çocuk teslim edilen bir anneyi anlatıyor.
Tarih: 1928 ve 1935 arası,
Yer: Los Angeles - California,
Kadın: Tek başına yaşıyor,
Teslim Eden: Los Angeles Polis Teşkilatı,
Bu kandırmaca nasıl olur? Koca bir polis teşkilatı, nasıl bu denli bir akıl tutulmasıyla arızalanmış olabilir? Ki, o teşkilat, kendisine karşı çıkan, itiraz eden olunca onları akıl hastanesine kapattırıp, işbirlikçi doktorlar eliyle elektro şok verdirebiliyor.
Bütün bu rezilliklere, bir kilisenin bu konuya baş koymuş rahibi direniyor, onları deşifre ediyor ve sonunda kamuyu arkasına almayı başarıyor.
Diğer yandan, adamın birisi yirmi tane çocuğu boğazlıyor. Böyle bir seri katil tesadüfler sonucu ele geçiriliyor ve yargılanıyor.
İşte bütün bunlar, 140 dakika uzunluğunda, türler arası gezinen bir filmde anlatılmış.
Anlatan Clint Eastwood.
Parlak oyunculuk yaşamının üstüne, altmışından sonra müzisyenlik, yetmişinden sonra yönetmenlik eklemiş inanılmaz bir adam.
Böyle durmak bilmeyen sürekli yenilenen insanlar, yaşama olan inancımı artırıyor, mutlu oluyorum.
Burada, filmin sitesinde fragmanını görebilirsiniz de, siz en iyisi sinemaya gidip izleyin.
.
çeviri diyince can babayı tek geçerim.. to be or not to be= bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin demiş ya, bunun üzerine bir çeviri tanımıyorum ben..
YanıtlaSilBen da!
YanıtlaSil(İçsesin itirazı: Ama tabii o artık bir meta-çeviri olmuş oluyor!)
Bu filme gidecektim de geç saatte olduğu için başka bir filme girmek durumunda kaldım. Gitsem mi yoksa dvd'sini mi beklesem?
YanıtlaSilFundacığım,
YanıtlaSilCan Baba ayrı bir fenomen!
O bir söz, ifade üstadı. Sadece o değil, daha neler var söylediği...
:))
Metin Bey,
YanıtlaSilGidin gidin...
Madem niyet etmiştiniz, bence tamama erdirin arzunuzu bu bir. İkincisi de, sinemada seyretmeye değer bir film. Başarılı bir dönem filmi olmuş, aynı zamanda.
:))
Metin Bey,
YanıtlaSilUnutmadan, aşağıdaki yazıyı gördünüz mü?
"Mim" konusunu?
Gördüm gördüm!
YanıtlaSilEKMEKÇİ KIZIM,
YanıtlaSilHADDİM OLMAYARAK BİR YANLIŞI DÜZELTMEM GEREKİYOR.SEN GERÇİ DAHA İYİ BİLİRSİM EMME…
CLINT EASTWOOD ABİMİZİN İLK YÖNETMENLİK DENEYİMİ 1971 YILINA DAYANIYOR.KENDİSİNİN 1930 DOĞUMLU OLDUĞUNU DİKKATE ALDIĞIMIZDA 41 YAŞINDA YÖNETMENLİĞE BAŞLAMIŞ OLDUĞU SONUCU ÇIKIYOR.YANİ, YÖNETMENLİĞE BAŞLADIĞINDA ABİMİZ 70 YAŞINDA DEĞİLİMİŞ YAA….
Şekerim,
YanıtlaSilHâşâ! O nasıl söz?
Daha iyi filan bilmiyormuşum işte.
Hatta, bu yazı için, yeteri kadar araştırmacı blogculuk yapmamış olduğum çıktı ortaya.
Tamamen haklısın.
Ben de bu durumda sizin önünüzde saygıyla eğilerek, selamlıyorum, sizi.
:)))
BEN SAYGI DUYUYORUM EFENDİM SİZE.
YanıtlaSilBİLGİNİZE,SEZGİNİZE,DERİNLİĞİNİZE.
AYRIYETTEN BAKIŞINIZA,SUNUŞUNUZA, DURUŞUNUZA.
YANİ SEVİYORUM SİZİ BEN.
Sinema sevdamın ortağı, canım arkadaşım,
YanıtlaSilSevginiz karşılıksız değil, desem?
:))
katılıyorum şeker,hiç olmazsa izle de uzun da olsa doğru isim koy dimi...bu filmi merakla bekliyodum,bakalım ne zaman gelecek buralara.sevgilerimle...
YanıtlaSilNeslihancığım,
YanıtlaSilArtık, DVD ler el altından filan yayınlanıveriyor ya, yine de sinemada seyretmenin zevki başkadır.
:))
Ekmekçikız Hanım,
YanıtlaSilYazdım efenim. Sinüzitten mütevellit biraz içgaveysinden hallice oldu ama olsun, daha iyisini yazarım başka bir vakit. Bağışlayınız.
"İçgaveysi" ne yaa, pardon yani.
YanıtlaSilMetin Bey,
YanıtlaSil"Sinüzitten mütevellit içgaveysi" yazınızı okudum, çok teşekkür ederim.
En hızlı siz tabanca çektiniz, valla!
Bir de bi şey diyeyim, bu "mim" daha fazla yazılamazdı zaten. Siz, fazlasıyla yazmışsınız.
Sağolunuz.
:))
ancelina için pek pek büyük ve abartılı oynuyor diyor bazıları. öyle midir?? zaten sinir oluyorum, çok zayıf ya:((
YanıtlaSilYok yahu!
YanıtlaSilAbartılı ve büyük oynamıyordu.
Ama, sor bakalım Oscar'ı verir misin diye. (Sordun mu?)
Hah, peki!
Vermem.
Neden dersen?
Eh, Kate Winslet ve Merly Streep var da ondan, derim.
Yani, konu iyiydi. Oyun, işte...
Ve fakat haklısın, kadın feci zayıf. Toplama kampından çıkmış gibi. İnanılmaz şekilde, doğurdukça zayıflıyor.
Yine de antiancelinacılardan değilim. Erkeklerin hayran olduğu kadar kadınlar da nefret ediyor kendisinden.
Acayip bir iş.
:))
ancelina'nın kötü bir oyuncu olduguna karar verdim ben gecen gün :) evet iddia ediyorum kendisi epey bi kötü oyuncu. güzelliğine, bebelerine, yakışıklı kocasına bi diyecegimiz yok, hatta takipcisiyiz magazin meraklısı olarak ama kadın oyunculuk konusunda başarılı diyil bence. bi casusluk filminde oynamıstı ya, "good shepherd" orda epey bi kötüydü, gerci o filmde herkes kötüydü, matt damon'un canlandırdığı karakterin oğlu, babasından yaşlı görünüyordu, matt damon'un o siyah, kemik çerçeve gözlükleri resmen rol çalıyordu vs. neyse uzatmiyim, gecen digiturk'te ancelina'nın bir filmi vardı, gazeteci kocası teröristler tarafından kaçırılıp öldürülen hamile bir kadını oynuyordu ama bir türlü o hissi veremedi yahu! film de gercek bi hikayeden cekilmis bu arada ama insan kadının ne kadar üzgün oldugunu degil ne kadar zayıf oldugunu, o kadar perişanken saçlarının nasıl öyle güzel göründüğünü falan düşünüyordü filmi izlerken. o filmden sonra ben notumu verdim, dünyanın en güzel kadını ama yok duyguyu geciremiyor kardesim. bi tek şeyde iyiydi diye hatirliyorum, girl interrupted -hatta şimdi baktım, oscar almış ordaki arıza kız rolüyle.
YanıtlaSilbari 'her tarafı estetik' deselermiş filmin ismine. hem coli sevmeyenlere direk(!) hitap ederdi isim hem de ilgi çekerdi.
YanıtlaSilmetin bey, frost/nixon ve pandora'nın kutusu varken bekleyebilir bence.
neolitik hanım (pardon çavdar hanım, ben de böyle herkese laf yetiştirir gibi oldum), coli'nin good shepherd'da nasıl olup da ahududu ödülünü almadığını sorgulamıştım ben de yakın zamanda. orada o kadar kötü olan birinin iyi bir rol sergileyeceğine de pek ihtimal veremiyorum.
Neocuğum,
YanıtlaSilBence Angelina'nın en iyi oyunları -sanırım güzelliği henüz bu kadar öne çıkmadığı zamanlar olduğundan- "Gia" ve "Girl Interrupted"dır.
Bir de Lara Croft ve Mr.&Mrs. Smith'e yakışır.
Sonradan güzelliği öylesine metalaştı ki, artık ağzıyla kuş tutsa, olamaz hale geldi.
:))
Simoncum,
YanıtlaSilHerkese laf yetiştirmen çok iyi olmuş, ben de sebeplendim.:))
Bi kere şu Pandora'nın Kutusu'nu İstanbul'da o kadar az sinemada gösterdiler ki, sinir oldum. Bir türlü ulaşamadım. Bekliyorum ki, yine Beyoğlu'nun yeraltı sinemalarına düşsün de seyredebileyim.
Frost/Nixon'u merak etmiştim. Senin referansın iyi oldu.
Yine de Angelina'nın estetik mestetik güzelliğinin herkesi sinir ettiği konusunda ısrarlıyım. Haa, kat'iyyen iyi oyuncudur demiyorum, ama.
:))
simon Bey,
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Lâkin Pandora'nın Kutusu'nu açmak mümkün olamayacak gibi gözüküyor. Frost/Nixon'ı ise seyredebilir miyim bilmem, Nixon'a alerjim var da!